Steven Spielberg’in yönettiği ve Türkiye’de “Mor Yıllar” adıyla gösterilen “The Color Purple” filminde Shug, birlikte yürüdüğü arkadaşı Celie’ye anlatır:…
“Bir çayırda dolaşırken mor renkli bir çiçek görürsenve onu fark etmezsen Tanrı sana kızar çünkü O yarattığı güzelliklere hayran olunmasını ister.”
Morun özelliğini ne güzel izah etmiş yazar Alice Walker, filmin senaryosunu oluşturan romanında… Ben de inanırım ki Tanrı “mor”u çok özenerek yarattı ve insanların oluşturabildiği renklerden daha nadir kıldı.
Doğada bolca bulunmasına rağmen ona hükmetmek, o rengi yakalayıp bir kumaşa ya da kağıda geçirebilmek tarih boyunca neredeyse imkansızdı. Sadece imrenilerek seyredilirdi ender görülen mor renkli giysiler ya da tablolardaki mora bürünmüş figürler…
Mor, duygu rengidir, gizemlidir ve renk spektrumunda en son renk olmasına rağmen –ve hatta bunun için- kudreti tüm diğer renklerden daha fazladır. Mor bir objeyi gördüğümüzde sanki ondan taşan bir sis ya da buğu ile daha büyük, daha heybetli olduğunu zannederiz çoğu zaman.
Etki yaratır, mistik bir yücelik getirir giysilere ve bu yüzden imparatorların ve olağanüstü güçleri olduğuna inanılan din adamlarının rengi olarak anımsanır. Yahudiler ve Hıristiyanlar için çok kutsaldır mor. İlk büyük tapınakta 10 adet mor perde bulunmasını emretmiştir Tanrı Musa’ya. İncil’de de Tanrı’yı kutsayan ve mor kumaşlar sattığı vurgulanan Lydia’nın adı geçer birkaç kez. Hahambaşıların ve Papa’ların resmi giysilerinde mor renk kullanımı günümüze kadar gelmiş bir gelenektir.
Morun bu kadar özel olmasının, ihtişamın zirvesini simgelemesinin pratik nedeni sadece Lübnan’da Tire kasabasının kıyılarında bulunan bir midyenin salgı bezinden çıkartılıp kurutulan küçücük tanelerin renklendirme işleminde kullanılmasıydı. Binlerce midyeden sadece birkaç gram elde edilen mor boya bu yüzden asırlar boyu yalnızca zengin ve özel kişilerin giysilerini renklendirmiş, bu da ayrıcalığını artırmıştı. 800’lü yılların başında mor boya üretimi Bizanslılar tarafından eski İstanbul’a taşınmış ama 1453 fethi sırasında belki de bu güç simgesinin Osmanlılar’ın eline geçmesini önlemek için boyahaneler tahrip edilerek ortadan kaldırılmıştı. Yine de Avrupa’da az miktarda üretilmeye devam eden mor boya çok özel giysiler ve zenginlerin himayesinde çalışan ressamlar tarafından tablolarında meleklerin ve Meryem Ana’nın pelerinlerini renklendirmek için kullanılmıştı.
Ta ki 1856 yılında 18 yaşında bir İngiliz kimya öğrencisi William Henry Perkin’in malarya hastalığına karşı kinin ilacını üretme denemelerine kadar… İlaç denemesi başarısız olmuştu ama William tesadüfen tarihteki ilk sentetik boyayı bulmuştu. “Mauveine” diye adlandırılan bu anilin boyanın rengi yüzyıllar öncesinde büyük güçlüklerle elde edilen mor boyanın hemen aynısıydı. Ne bulduğunun farkında olan girişimci ruhlu kimyager, önce birkaç ipek kumaş parçasını boyadı ve bunu başarınca derhal bu metodun patentini alarak Londra’da bir boya fabrikası açtı. Çok şanslıydı ki namı Kraliçe Viktorya’nın kulağına gitti ve kraliçe özel olarak mor ipek kumaştan yaptırdığı bir kostümü 1862 yılında İngiltere’nin en büyük sanayi fuarının açılışında giydi. Artık mor renkli giysilere sahip olmak daha kolay olmuştu ama renk prestijini hiç yitirmedi… Sadece popülaritesini artırdı.
Roma imparatorları mor renk giysileri kendilerinden başkasının giymesini yasaklayan yasalar çıkartmış, Neron daha da ileriye giderek kendisinden başka mor giyenlerin ölümle cezalandırılacağını tüm Romalılar’a duyurmuştu.
Mor renk insan başında yer alan en tepedeki çakrayı temsil eder. “Crown” yani “Taç” çakrası Tanrı ile bütünleşmeyi, sınırsız gücü, yaratıcılığı ve bilgeliği yönetir. Etkilediği organ beynimizdir ve bu çakranın açık olmadığı durumlarda birçok ruhsal problemler ile epilepsi, şizofreni, Alzheimer gibi ciddi sorunlar oluşabilir. Meditasyon, nefes egzersizleri, doğru renk seçimleri ve sağlıklı beslenme ile çakraların evrensel enerji akımına açık olmaları kolaylaşır.
Çocukların favori rengi olduğundan bahsetmiştim morun. Sağlıklı çocukların büyüyüp mutlu, başarılı yetişkinler olduklarına inanarak yazdığım, pek yakında çıkacak olan “Sağlıklı Yemekler, Mutlu Çocuklar” adlı yeni kitabımdan ilk olarak sevgili Formsanté okurları ile paylaşmak istediğim “Mor İçecek” ve ikinci kitabım “Gökkuşağından Lezzetler”den “Mor Lahana Sotesi” tariflerini beğeneceğinizi ümit ederim…
Mor içecek
Malzemeler
● 1 su bardağı soya veya badem sütü
● Bir avuç yaban mersini ve böğürtlen (eşit miktarlarda)
● 3-4 adet küçük doğranmış iri çilek
● 5-6 soyulmuş ve hafifçe kavrulmuş, tuzsuz badem
● Bir tutam tarçın
● 1/2 adet muz (olgun)
● Birkaç damla saf bal (isteğe göre)
Karışımı blender’da hazırlayın ve beklemeden servis edin.
Mor lahana sotesi
Çok lezzetli, çeşnili ve tabii ki toksinlerden arındırıcı! Tavuğun, balığın, kırmızı etin veya sadece bir tabak mercimek, yaban pirinç pilavı veya esmer pirinç pilavının yanında çok iyi gider!
Malzemeler
● 500 g çok ince doğranmış mor lahana
● 2 yemek kaşığı zeytinyağı
● 1 yemek kaşığı tuz
● 1 çay kaşığı kırmızı şarap
● 1 adet orta boy mor soğan
● Yarım çay kaşığı karabiber (tercihe bağlı)
Hazırlanışı:
• Mor soğanları zeytinyağında 5 dakika boyunca sote edin.
• Mor lahanaları, tuzu ve kırmızı şarabı ilave edin.
• Yüksek ateşte 3-4 dakika daha karıştırarak pişirin.
• Ateşin altını kısıp üzerini kapatın ve 20 dakika daha pişirin.
• Afiyet olsun!