Diğer
    Ana SayfaPozitifAtalarınızın vebalini siz çekmeyin

    Atalarınızın vebalini siz çekmeyin

    -

    19082014 kokcanlan02

    İnsanlar nasıl sorunlar yaşayabiliyor?

    Nasıl ki bedenimizin bağışıklık sistemi zayıfken veya herhangi bir şekilde bedenimize fazladan mikropları alınca, mesela mikrop dolu bir içecek içtiğimizde, hastalanıyoruz; aynı şekilde enerji alanımızdaki zayıflama da bir şekilde enerji alanımızın bağışıklık yani savunma sistemini zayıflatıyor ve herhangi bir şekilde bu varlıkların alanımıza girmesine kapı açıyor. O zaman da bu varlıklar bizlere etki edip, enerjimizi sömürüp, algılarımızı bozuyor. Bu durumda yaşam bizim kendi algı potansiyelimizle algıladığımız, yaşadığımız yaşam olmaktan çıkıyor; onların görmemizi sağladığı, izin verdikleri oranda bir yaşam haline geliyor. Zaten bu nedenle bu varlıklar “sistem açısından bakıldığında pozitif, yani gerekli olsalar da, bizim varlığımızı tehdit etmeleri, fonksiyonumuzu icra etmemizi engellemeleri açısından zarar verici oldukları için bize göre negatiftirler. Alana çıkan kişiler enerji yüklendikleri zaman kendilerini, “Ağzım şöyle, ayaklarım böyle” diye tarif edebiliyorlar. Böylelikle bu varlıklar hakkında daha detaylı bilgi sahibi oluyoruz. Hatta elimize geçen bir kitapta birçok varlığın zaten bazı insanlar tarafından bilindiğini ve çizimlerinin yapıldığını gördük. (The Goetia/Aleister Crowley)

     

    Bu varlıklardan korkmalı mıyız?

    - Advertisement -

    Tüm bu varlıklar algı sistemimizi etkilediği, yaşamı yaşamamıza, fonksiyonumuzu icra etmemize engel oldukları için onlardan, onlar tarafından ele geçirilmekten tabii ki korkmalıyız. Bu aynı hastalanmak gibidir. Kim hasta olmak ister ki! Korkmak insanlar tarafından çok negatif algılanıyor; halbuki negatif olan korku duygusu değil, “çok fazla hissedilen korku duygusu” olmalıdır. Az miktarda hissedilen korku duygusu bizi uyanık, dik, savunmada tutar, önlemler almamızı sağlar. Bu nedenle korku duygusunu belirli miktarda hissedip nasıl ki bedensel sağlığımız için önlemler alıyoruz, aynı şekilde enerji bedenimiz için de önlemler almamız gerekiyor; yaşama akmak, yaşama sahip çıkmak, fonksiyonumuzu icra etmek, bedenimize sahip çıkmak, insanlara hizmet etmek, iyilik yapmak, güçlü bir bilince ve farkındalığa sahip olmak, içsel çatışmalarımızı durdurmak, kısaca bizi mutlu ve huzurlu hissettirecek bir ortam içinde olmak gibi… 

     

    Bir de “lanet”ten bahsettiniz…

    Lanet, kelimesini kullanıyoruz ama anlamını bilmeden kullandığımız birçok kelimeden biri… Birçok insanın bildiğinin dışında, aslında lanet, Yaradan’ın ışığının kişinin üzerinden eksilmesidir. Bizler holografik bir evrende yaşıyoruz; yani parçanın bütünün bilgisine sahip olduğu, onu taşıdığı bir evrende… Bu evren, dolayısıyla fraktal geometrik bir yapıdadır. İnsanoğlu olarak da bizler evrenin bütün bilgisine sahibiz; dolayısıyla dünyanın da tüm bilgisi bizdedir. Dünyanın tüm bilgisine sahip olduğumuz için insan her hayvanı taklit edebiliyor, onun halini yaşayabiliyor. Ama bir at bir köpek gibi havlayamıyor, yılan gibi tıslayamıyor. Hatta bir insanı tanımlarken bile hayvanlarla özdeşleştirebiliyoruz. Tilki gibi kurnaz, ayı gibi güçlü, yılan gibi sivri dilli diyoruz. Hayvanlarda olan tüm bu özellikleri bedenimizde uyandırdığımızda kendimizi güçlü hissediyoruz. Kısaca Dünya’nın küçük bir modeli gibiyiz. Böyle bir durumda örneğin bir örümceği saygısızca, nefretle öldürdüğümüzde aslında sadece o örümceği öldürmüyoruz. Kendi içimizdeki örümcek niteliğini de öldürüyoruz. O örümcek aslında sistemin bir rengi. Dışarda o rengi yok ettiğimizde, Yaradan’ın ışığının o renk tonu içimizde ölmüş oluyor. Dışarıya yaptığımız içimizde yansıyor. Bu da eksik bir yetenek anlamına geliyor. Kısaca Yaradan bizi lanetlemiyor, kimse de bizi lanetlemiyor; kendi kendimizi lanetliyoruz. Bizim lanetlenmemiz soya miras kalarak soyun lanetlenmesine neden olabiliyor.

     

    Bir insan öldürmekle bir örümceği öldürmenin laneti aynı güçte mi?

     Bunun önem sırasını belirlemek bence çok zor. Şöyle düşünün; otomobilin anahtarı çok küçüktür ama bütün otomobili çalıştırır. Hiçbir zaman herhangi bir sistemde sistemin parçaları arasında bir parçanın küçüklüğü büyüklüğü, önemlisi önemsizi diye bir ayrım yoktur. Çünkü bir sistemde her parça sistemin sağlıklı işlemesi açısından çok önemlidir; ayrıca bir sistemde hiçbir zaman boşuna, gereksiz bir parça yoktur. Sadece bazı parçalar daha hayatidir. 

     

     

    Sunumlarda nasıl lanet etkileri ile karşılaşıyorsunuz?

    Doğaya verilen zararlardan dolayı soyların kendilerini lanetlediklerine ve doğanın ruhu tarafından da cezalandırıldıklarına defalarca şahit olduk. Doğa sadece hayvana zarar verildiği için değil, gereksiz yere, saygısızca ağaç kesildiği için de soyu cezalandırıyor. Sunumlarımda çok fazla lanet çıkmıştır. Mesela bir adamın kafası kızdığı için yaktığı ahırda ölen hayvanların lanetini torununda gördüm. Torun, hayvan ölümünden dolayı üzerinde lanet olduğunu sunumda gördükten sonra annesinden dedesinin ahırı yaktığını öğrenmişti. İhtiyacı dışında ağaç kestiğinden, ağaçlara bir şekilde zarar verdiğinden dolayı lanetlenen bir soyun deri problemi yaşadığına da bir sunumda şahit olduk. Bunun yanı sıra kutsal kabul edilen suları korumadıkları ya da tarlasından çıkan kaynak suyuna sahip çıkmadığı, hayvanların o sudan faydalanması için gereken saygıyı göstermediği için soyun lanetlendiğine de rastladım. 

     

    Evimizi ilaçlatarak da canlılara zarar veriyoruz. Ne yapmalıyız?

    Doğa, temelinde ise Yaradan, bizim ihtiyacımız karşısında veya kendimizi savunmak amaçlı öldürmemize izin veriyor tabii ki; ama saygıyla ve sevgimizi, minnettarlığımızı hissettirerek… Doğal olarak bizlerin evimizde böceklerle, farelerle yaşamamız mümkün ve sağlıklı değil. Evimizde bulduğumuz canlıları evden dışarı atarken veya öldürürken “Allah kahretsin!” diyerek değil, “Özür diliyorum, burası benim alanım ve böceklerle yaşayamam” diyerek yapılması gerekiyor. Sunumlarıma gelenleri her zaman uyarıyorum; bir hayvanı öldürmek durumunda kalırsanız önce uyarın, öldürmeye hala zorunluysanız öldürün ama hemen özürler dilemeye başlayın. Size örnek bir sunum anlatayım. Bir kadın oğluna sunum açtırdı. Ben oğlanın iç enerjisine girdiğimde tuhaf bir şey olduğumu hissettim ve anladım ki çok öfkeli bir yılanım. Sunumda oturanlardan biri kendiliğinden enerjiye girdi; çocuğun annesinin enerjisiymiş. O an yılan enerjisi o kadar öfkelendi ki adeta anneyi öldürmek istiyordu. Hemen olayı anladım ve geçmişte öldürülen yılan var mı diye bakmak için alana bir kişiyi daha çıkarttım. Evet, vardı. O çıktığı anda yılan ağlamaya başladı ve anladım ki anne oğluna hamileyken yılan öldürmüş. Bunu sorduğumda köyde olduğunu ve hamileyken yılan öldürüp öldürmediğini hatırlamadığını ama öldürmüş olabileceğini söyledi. 

     

     

    Bir Kökcanlandırmak sunumuna kimler katılıyor? 

    Her hafta pazar günü bir araya geliyoruz. Daha önceden randevu alıp belirlenmiş on kişinin sunumu açılıyor ancak listedeki herkesin burada bulunması gerekmiyor. Dört-beş kişilik bir ekibim var, üniversite öğrencilerinden oluşuyor. Yine her hafta gelen arkadaşlarımız var. Sunumu açılacaklar eşleriyle, dostlarıyla gelebiliyor. Bir de sadece izlemek isteyenler geliyor. Sunumlar gün boyu sürüyor ve isteyen istediği saatte katılabiliyor. Katılmak isteyenlerin önceden haber vermesi yeterli.

     

    “Alan” kelimesini çok sık kullanıyorsunuz. Sunumdaki “alan” ne demek?

     “Alan”ı açan benim… Nasıl ki projektör duvara yansıdığında duvarda bir görüntü oluşuyor ve film oynamaya başlıyorsa, kişinin içinde bulunduğu durum da zihnimde kişinin enerji alanını açtığım anda odada bulunan her şeye, herkese yansıyor ve üç boyutlu olarak kendini sahneliyor. Bu nedenle sadece benim yükleyip alana çıkarttığım kişilerin dışında oturdukları yerde enerjinin dile gelmesinde uygun olan kişiler de enerjiye yüklenerek alana çıkıyorlar; yani dile geliyorlar. Kendi hissiyatlarının dışında farklı bir şeyler hissetmeye başlayıp kendilerini ortaya koyuyorlar; canlandırıyorlar. Sanki bir tiyatro sahnesinde oyun sahneleniyormuş gibi kişiler doğaçlamayla sunum sahibinin alanında olanları ortaya sunuyorlar. Alanda olmaması gerekenler de alandan çıkartılıyor. Kısaca benim yaptığım, listeden kime sunum açacağıma karar verdiğim anda onun alanını odaya yansıtmak. 



    CEVAP VER

    Lütfen yorumunuzu giriniz!
    Lütfen isminizi buraya giriniz