Mert Albar, 11 yaşında bir ilkokul öğrencisi Tülin Yazıcı ise 65 yaşında dört torun sahibi bir anneanne. Mert ile Tülin Hanım’ın ortak noktası şiddetli kaşıntı ve ciltte oluşan yaralarla seyreden atopik dermatitten mustarip olmaları. Yaşam kalitesini ciddi boyutlarda bozan bu hastalığın tedavisi için pek çok yöntem denenmiş, ancak ikisinin de yüzü bir türlü gülmemiş.
| |
"Atopik dermatit" hastalığıyla ilgili düzenlenen bir toplantıda tanıştım 11 yaşındaki Mert Albar ve 65 yaşındaki Tülin Yazıcı ile. Hastalıkla ilgili şikayetlerini anlatmak üzere oradaydılar. Biri ilkokul 5. sınıf öğrencisi, diğeri 4 torun sahibi bir anneanne. Aralarında bunca yaş farkına rağmen ikisinin de ortak bir noktası var: "atopik dermatit." Önceleri "Nasıl olsa geçer" düşüncesiyle önemsememişler ciltlerinin sürekli kaşınmasını. Ancak zamanla sorun o kadar ilerlemiş ki ciltlerindeki döküntüler kaşınmaktan zamanla derin yaralara dönüşmüş. Soluğu dermatoloji uzmanının muayehanesinde almışlar ve teşhis konmuş. Fikir sahibi olmayanlar için hastalığı kısaca anlatayım. Atopik dermatit, ciltte döküntü ve şiddetli kaşıntıyla seyreden kronik bir hastalık. Genellikle küçük yaştaki çocuklarda görülse de her yaştan insanı etkileyebiliyor.
Atopik dermatitin en önemli özelliği, şiddetli kaşıntılar ve bunun sonucunda ciltte oluşan derin yaralar nedeniyle yaşam kalitesini olumsuz yönde etkilemesi. Hastalık kronik seyirli olduğu için de bu tür şikayetler yaşam boyu devam ediyor.
Toplantı sırasında sohbet fırsatı bulduğum Mert Albar ile Tülin Yazıcı, pek çok yöntemden yararlanmalarına rağmen, hiçbir tedaviden etkili bir sonuç alınamadığından dert yanıyordu. Uzmanlar da hastalığın köklü bir çözümü olmadığını vurguluyorlar sık sık. Bir yandan ciltlerinin sürekli kaşınmasının yarattığı gerginlik, bir yandan da gittikçe daha geniş bir alana yayılan derin yaralar nedeniyle yaşam kalitelerinin bozulması özellikle 11 yaşındaki Mert'i epey yıpratmış. Sohbet sırasında Albar ile Yazıcı'nın üç haftalık bir tedavi için Fransa'nın Avene köyüne gideceklerini öğrendim. Sonuçtan çok umutlu değillerdi ama yine de "Allah'tan umut kesilmez" diye düşünüp şanslarını denemeye karar vermişler. Mert, annesi Ümmü Albar eşliğinde ve Tülin hanım da kısa bir süre sonra Fransa'ya gittiler. Doğrusu bu termal suyla uygulanan tedaviyi merak ettiğim için ben de onlardan birkaç hafta sonra Fransa'ya uçtum. Öncesinde gördüğüm iki hastanın tedavi sonrasındaki değişimlerini gerçekten merak ediyordum. Ama öncesinde onlarla yaptığım görüşmeyi aktarmak istiyorum.
Devam 2005 Ağustos sayısında…