Öfkeyi belirtmenin yolu bağırmaktan geçiyor diyorsanız, bir dakika durup düşünün… Belki o zaman diyalog yolunu seçer ve çevrenizdekileri kırmaktan vazgeçersiniz.
Arabada, otobüste, mağazada, telefonda, evde, ofiste… Yaşamın her anında birine bağıran insanlarla karşılaşıyoruz. Bu davranış biçimi hayatın getirdiği zorluklarla baş edememekten kendini ifadede sorun yaşamaya kadar birçok problemin dışavurumu adeta. Ama bırakın yatışmayı, insanların daha da öfkelenmelerine yol açıyor. Birçoklarının çocukluk yıllarına dayanan sorunlar nedeniyle, bir savunma mekanizması olarak kullandığı bağırmaya ilişkin sorularımızı Özel Sen Jorj Avusturya Hastanesi’nden Uzman Psikolog Sinem Gül Şahin yanıtladı.
İlk olarak, neden bağırıyoruz?
Çünkü karşımızdakine kendimizi ifade edemediğimizi hissediyoruz. Bunu hissettiğimizde de çaresizlik hissine kapılıp, bir üst seviyeye çıkıyoruz: Derdimizi bağırarak anlatıyoruz. O zaman sorunun çözüleceğine inanıyoruz. Çabuk öfkelenen insanlarda da hep aynı şeyi görüyoruz: Kendini, duygularını tam olarak ifade etmeyi başaramamış ya da bu yetisi çocukluktan itibaren tam gelişememiş olmak. Bunun temelinde duyguları bastırılmış ya da rol modellerinden olumsuz etkilenmiş olmaları da yatabiliyor. Dolayısıyla bu yetisi tam gelişmeyen kişilerde tıkanma hissi oluşuyor. Kendilerini savunurken, “Ben anlatıyorum ama o anlamıyor, neden?” diyorlar. Aslında öfkelenme sebepleri de bu. Temelde anlaşılmamak öfkelendiriyor. O yüzden de gitgide ses tonumuz yükseliyor. Sanki karşı taraf o zaman bizi anlayacak ya da istediğimizi yapacak sanıyoruz.
Bu davranış için yakın çevrede deneyimlenerek öğreniliyor diyebilir miyiz?
Evet, örneğin duyguların yoğun ve şiddetli yaşandığı ailelerde babanın anneye sesini yükselttiğinde sinen bir kadın görünce, çocuk bunun işe yaradığını düşünüyor. “Tamam, böyle davranınca karşı taraf istediğimi yapıyor” ya da “Eğer bağırırsam karşımdaki benim derdimi anlıyor” diyor.
Öte yandan engellenen kişilerin toleransı çok azalıyor. İçinde bulunduğu sorunu çözememek ve sürekli aynı engelle karşılaşmak ise öfkeyi doğuruyor. Örneğin birisi, evinin karşısına çöp atılmasını istemiyor. Hoşlanmadığı bu durumu bir veya birkaç kez deneyimliyor. Karşısındaki kişileri defalarca uyarıyor ama bir çözüme ulaşamıyor. Çünkü hala başkaları gelip çöplerini koymaya devam ediyor. Dolayısıyla o kişi engelleniyor. Başa çıkamadığı bu soruna çözüm bulamıyor, içinden o duygu yükseliyor ve öfkesini bağırarak ortaya çıkarıyor.
Peki bu durumda yükselip, patlamak yerine neler yapılabilir?
En iyi yöntem, içinden 10’a kadar saymak! Bu birçok insana ilk anda garip ya da komik gelebilir ama bu önemli ve etkili bir sakinleşme yöntemi. Çünkü, özellikle İstanbul gibi büyük şehirlerde baştan aşağı stres yüklü insanlarla bir arada yaşıyoruz ve bu kişiler her an karşımıza çıkabiliyor. Metroda, alışveriş sırasında, yolda yürürken… Hatırlarsanız geçtiğimiz aylarda İstanbul’da bir metrobüste iki kadının büyük bir kavga ettiği yazıldı basında. Bu örnekten de görülüyor ki öfke, mekan ya da cinsiyet tanımıyor.
Bunu engellemek için ne yapabiliriz sorusuna tekrar dönersek, en azından biz, kendimizi kontrol edebiliriz. Çünkü eğer taraflardan biri olaya sakince yaklaşır ve sükunet gösterirse, öfkeli olan diğer kişi bağırır çağırır ama cevap alamayınca o da susmak zorunda kalır.
Ama sükunetini korumak için de farkındalık şart, değil mi? Yeri geldiğinde kişinin haksız olduğunu anlayıp, bunu kabul etmesi mi gerekiyor?
Elbette. Çünkü birçoğumuz sorun yaşasak da bunu inkar ederek, suçu karşı tarafa atıyoruz. Direkt olarak bahanelere sığınıyoruz: “Ama o böyle yaptığı için ben öfkelendim”, “Eğer yapmasaydı, hemen bağırmazdım.” Oysa “Evet, sanırım ben çabuk öfkeleniyorum” ya da “Ofiste biraz fazla bağırıyorum” gibi farkındalık cümleleri kurabilirsek, kendimizi içinde bulunduğumuz sorundan daha çabuk uzaklaştırabiliriz. Bunun için de kısa molalar almak gerekiyor. Ama bu kabulleniş her zaman temeldeki sorunun düzelmesini sağlamıyor. Eğer bir sorununuz varsa uzmanlardan destek almak gerekiyor.