Diğer
    Ana SayfaPsikolojiBelki de sorun öz güven eksikliğidir!

    Belki de sorun öz güven eksikliğidir!

    -

    Kişinin yaşamında önem taşıyan kavramlardan biri de öz güven. Kendini rahatça ifade etmekten sosyalleşmeye, benliğine anlam katmaya dek birçok konuda kişiye yardımcı olan öz güvenin temelleri çocukluk çağında atıldığından, bu konuda anne-babalara önemli görevler düşüyor.

    Yazı: Ayşegül Uyanık Örnekal

    Çocukluk günlerine, okul yıllarına, sosyal ortamlarınıza ya da iş hayatınıza dair hatırladığınız kişileri durup düşünün… Kimler aklınızda kaldı? Yakın arkadaşlarınız dışında çok sessiz ya da kendine güveniyle dikkat çekenler mi geliyor aklınıza? O halde öz güvenin öne çıkan bir özellik olduğunu söylersek yanlış olmaz. Öz güveni “Kişinin kendi değerine yönelik global değerlendirmesi, benlik kavramının bir yönü…” olarak tanımlayan Yeditepe Üniversitesi Koşuyolu Hastanesi’nden Uzman Klinik Psikolog Merve Öz, konuyla ilgili sorularımızı yanıtlamadan önce, yaşamdaki rolünü şöyle açıklıyor: “Öz güven, hayatın tümüne etki ediyor. Bir ortamda rahatça kendini anlatabilmek, fikir belirtmek gibi süreçlerde doğrudan önem taşıyor. Dolayısıyla, kendini ortaya koymak ya da gizlemek arasında uzayan bir çizgi olarak, hayatı olumlu ya da olumsuz olarak etkiliyor.”

    Öz güven eksikliği nasıl belirti veriyor?
    Bu durum en çok; fikir belirtmeme ya da fikrini söyleyememe, karar almada zorlanma, sınır koyamama, hayır diyememe, olumlu olayları görmezden gelip olumsuz olaylardan kolayca etkilenme, sosyal ortamlara girmeme, içe kapanma, utanç, suçluluk, pişmanlık, sevilmediğini hissetme, kendini başarısız ve değersiz olarak değerlendirme, fiziksel görünüşünü beğenmeme, insanlar tarafından kolayca reddedileceğine inanma, eleştirilere karşı aşırı hassas olma ve risk alamama olarak kendini gösteriyor.

    Ne tür sorunlara ve sonuçlara yol açıyor?
    Kendiyle ilgili olumsuz düşünceler, kendini suçlama gibi öz güven eksikliği belirtileri depresyona yatkınlığı arttırabiliyor. Öz güven eksikliği; toplumdan kendini soyutlama, rezil olacağım korkusu ile fikrini belirtememe gibi semptomlarla eşleşerek zamanla sosyal fobiye yol açabiliyor. Ayrıca yeme bozuklukları hatta duygusal beslenme ile çok yakından ilişkili olabiliyor. Duygusal beslenme, kişinin açlıktan ziyade olaylara yemek yiyerek tepki vermesi olarak tanımlanıyor. Kişinin üzgün, stresli olduğu için yani olumlu duyguyu ortaya çıkarmak amacıyla yemek yemesine neden oluyor. Hissettiği olumsuz duyguları azaltmak adına yemek yiyebiliyor. Fazla kilosundan dolayı öz güveni daha da azalıp kendini toplumdan soyutlayarak daha çok yemek yeme davranışı geliştirerek bir kısır döngü içine girebiliyor.

    - Advertisement -

    Bu durumun temelinde çocukluk travmaları ya da o günlerde yaşananların rolü var mı?
    Çocukluk travmaları, öz güven düşüklüğünün en temel nedenleri arasında sayılıyor. Bu dönemde; aileleri tarafından dışlanan, duygusal açıdan ihmal edilen, cinsel istismara maruz kalan çocuklar çok daha sık olarak öz güven problemi yaşıyor. Aileleri tarafından dışlanan ve ihmal edilen çocuklar, genelde sevilmediklerini hissederek kendilerini başarısız ve değersiz olarak değerlendiriyor. İnsanlar tarafından kolayca reddedileceğine inandıklarından dolayı kendi içlerine kapanıyorlar. İstismar ise çocuğun duygusal ve cinsel gelişimini, kişiler arası ilişkilerini, öz güvenini sarsıyor. Fiziksel görünüşünü beğenmeme, utanç ve suçluluk hissetme istismara uğramış çocuklarda en çok görülen belirtiler arasında yer alıyor. Dolayısıyla bu belirtiler, sosyal ortamlara girmeme ve içe kapanma gibi öz güven eksikliğinin diğer belirtilerine neden oluyor.

    Ebeveynin kişinin öz güveninin gelişiminde ne tür bir etkisi var?
    Öz güven üzerinde, ebeveynin çok önemli rolü var. Anne-babası tarafından çocuk üzerinde kurulan baskı, öz güveni olumsuz etkiliyor. Ebeveynin çeşitli aktivitelere karşı tutumu, çocuğun performansa verdiği değer konusunda belirleyici oluyor. Ailenin tutumu, çocuğun hedef oluşturmasında önem taşıyor. Çocuk, ebeveyn desteğinin; iyi not alması, bir spor takımına girmesi, arkadaşları tarafından çok sevilmesi, popüler bir çocuk olması gibi başarılara bağlı olduğunu algılıyor. Standartları karşılayamayan çocuğun, ideal sonuç ile ulaşılan sonuç arasındaki farkın büyüdüğünü fark etmesiyle öz güveni ters orantılı olarak değişebiliyor. Çocuğun bir beceriye ya da bir niteliğe verdiği değer, ebeveyninin ve akranlarının değerlendirmelerinden doğrudan etkileniyor. Örneğin, dış görünüş önemli bir standart olarak öne çıkıyor. Çok uzun boylu ya da çok şişman bir çocuk, normların dışında kaldığı için kendini değersiz ve yetersiz hissederek, öz güveninde azalma meydana geliyor. Ayrıca çocuğun, çeşitli alanlarda yaşadığı ilk başarı ve başarısızlık deneyimleri öz güven üzerinde kuşkusuz önemli rol oynuyor.

    Öz güveni, cesaret ile aynı şekilde değerlendirmek mümkün mü? Ayrıldığı yönler neler?
    Bu iki kavram birbirine çok yakın gibi görünse de aslında farklı. Öz güven, insanın kendine yönelik iyi duygular geliştirmesi sonucu, benliğinden memnun olması ve bunun sonucu olarak kendisi ve çevresiyle barışık olması iken cesaret, başına gelecek herhangi bir şeyden çekinmemektir. Öz güven geçmişten gelen bir altyapı gerektirirken, cesaret buna ihtiyaç duymuyor. Herkes cesur olabilse de öz güvenli olmayabiliyor. Cesaret, başkalarının veya bir üst değerin dayatmasıyla olsa da öz güven, kişinin bizzat kendine dayatmasıyla ortaya çıkıyor. İkisinin de fazlası zarar verebiliyor.

    Kişinin düşük olan öz güvenini arttırmaya çalışmak yerine öyleymiş gibi davranması doğru mu? Olmayan bir şeyi varmış gibi göstermek insan psikolojisini nasıl etkiliyor?
    Öz güven eksikliği yaşayan insanların öz güvenliymiş gibi davranması kendilerini daha çok yormasına ve yıpratmasına neden oluyor. Örneğin; öz güveni düşük bir insan toplumda rezil olmamak için konuşmamayı tercih ediyor ve muhtemelen sohbete katılan insanları öz güvenli olarak tanımlıyor. Öz güvenli görünmek için sohbete katılması gerektiğini düşünebiliyor. Söyleyeceği cümle için uzun zaman düşünmesi gerekebiliyor. Sohbete katılma isteği ve rezil olma korkusu birleştiğinde ise kızarma, el ve seste titreme gibi fiziksel belirtiler ortaya çıkabiliyor. Hatta belki söylediği bir cümle için bile doğru yerde, doğru şeyi konuşup konuşmadığı hakkında uzun süre düşünebiliyor. Yaşanan bu süreç kişi açısından hem fiziksel hem de ruhsal olarak yorucu oluyor. Bir sorunu çözmek için öncelikle sorunun varlığını kabul etmek gerekiyor. Öz güvenliymiş gibi görünmek yerine düşük olduğunu fark edip, çözüm için ne yapabilirim diye düşünmek yaşanacak ruhsal yıpranmaları engellemeye yardımcı oluyor. Çünkü olmayan bir şeyi varmış gibi göstermenin bir girdabın içinde sürüklenmekten farkı yok. Bu durum, ruhsal durumu olumsuz etkileyerek yaşanan öz güven problemlerini daha da arttırıyor.

    6 adımda öz güveninizi yükseltin!
    • Yüksek hedefler belirlemek başarısızlığa yol açıyor. Bu nedenle gerçekçi hedefler belirlemek gerekiyor.
    • Öz güven düşüklüğünün en yaygın belirtilerinden biri başarının görülmemesi, başarısızlığın abartılması oluyor. Başarılı durumların önemsenmesi ve kişinin kendini takdir etmesi gerekiyor. Kişi kendini takdir ederken, bir söz veya hareket belirleyebiliyor. Yapılan her olumlu eylem için kişinin kendisini takdir etmesi dopamin salınımını arttırıyor. Bu da “haz” duygusunu ortaya çıkarıyor.
    • Otomatik düşüncelerin farkına varmak kolay olmuyor. Kişi olumsuz düşüncelerini fark edemezken, duygularını fark edip onlarla hareket ediyor. Olumsuz duygulara sahip olunduğundan “Neden böyle hissediyorum?”, “Beni ne üzdü?” gibi sorular sorarak negatif düşüncelere ulaşılması gerekiyor.
    • Öz güveni düşük kişiler, olumlu yönlerini bulmakta zorlanıyor. Bu nedenle, olumlu yönlerin not alınması önem taşıyor. Eğer kişi bunları bulmakta zorlanırsa ailesinden, arkadaşlarından öğrenmekten çekinmemesi önem taşıyor.
    • Fikirlerini savunup, haklarına sahip çıkmayı öğrenmek ve kendisi için doğru olmayan, ona iyi gelemeyecek isteklere “hayır” demeyi bilmek gerekiyor. Açıkça ifade edebilme konusunda yaşanacak birkaç tecrübe, kişinin öz güveninin gelişmesine yardımcı oluyor.
    • Hobi edinmek, öz güvenini yükseltmede kişiye yardım ediyor. Sevilen, yaparken mutlu olunan aktiviteleri keşfetmek gerekiyor.



    CEVAP VER

    Lütfen yorumunuzu giriniz!
    Lütfen isminizi buraya giriniz


    Tam bir sebze canavarıyım

    ‘Binbir Gece’ dizisindeki rolüyle her hafta evlerimize konuk olan, sevilen oyuncu Ceyda Düvenci “bakımlı, kendini her haliyle seven ve güvenen, sağlığına dikkat eden kadınlar...

    Diyette başarısızlık yoktur, vazgeçmek vardır

    Yeni kitabı ‘Afiyetle Diyet’’in raflardaki yerini aldığı bugünlerde Uzman Diyetisyen Dilara Koçak ile bir söyleşi yaptık ve ondan stil sırlarını öğrendik...Yeni kitabınızdan biraz bahseder...

    Tek yaptığım spor oğlumla yürümek

    G.O.R.A'nın çekimleri için ne diyeceksiniz?Çekileli uzun zaman oldu! İnsan bir şey çektiği zaman hemen seyretmek istiyor ama bu filmin başına hakikaten gelmedik şey kalmadı....