Birkaç saatinizi ayırarak sizi baskılayan, ilişkilerinizde, özel ve sosyal hayatınızda, hatta iş yaşamınızda karşınıza çıkan görünmez engellerden kurtulmak ister misiniz? Dünyanın birçok ülkesinde uygulanan The Journey yöntemi çocukluk günlerinizden miras kalan ve yaşamınızı derinden etkileyen birçok sorunla yüzleşmenize yardımcı oluyor.
Eğer izlediyseniz, anlatacaklarımı “Eternal Sunshine of The Spotless Mind” filminden bir sahne sanabilirsiniz. Açık söylemek gerekirse The Journey’yi ilk duyduğumda benim aklımdan da tam olarak bu geçti! Oysa Hollywood senaristlerinin ütopik fikirlerinin aksine bu yöntemde hafızayı silip, deyim yerindeyse beyni formatlamak yerine bilinçaltındaki sorunların çözülmesine odaklanılıyor. Ortalama 1,5-2 saat boyunca herhangi bir hipnoz yöntemine gerek kalmadan yapılan boyutlar arası yolculuk ve yüzleşmeler insanı seans odasından çıktığında bambaşka biri haline getirebiliyor. Aslında terapinin yöntemi çok basit, ilk iş odaklanma ve zincirlerden kurtulmak… Gerisi adeta çorap söküğü gibi geliyor. Seans sırasında “Aman canım, bunun benimle ne ilgisi var” diyeceğiniz o kadar farklı yerlere ve zamanlara gidiyorsunuz ki yaşamımızın yüzde 83’üne etki eden bilinçaltının aslında neler barındırdığını görüyorsunuz.
Her şeyin başı beyin
Peki nedir The Journey, nereden çıktı? 90’ların sonunda, Amerika’da yaşayan Brandon Bays adlı kadın, kanser olduğunu öğrenir. Doktorlarının ameliyat ısrarına rağmen, her türlü riski göze alarak onlardan bir ay süre isteyen Bays, kendini tedavi etmeye başlar. Kişisel gelişimle ilgilenen ve insanlara iyiliğin de kötülüğün de beyinden geldiğini anlatan Brandon Bays, ilk iş olarak beslenme düzenini değiştirir. Ardından bilinçaltında onu rahatsız eden sorunlarla yüzleşir. İntihar eden babasının ölümünden kendini sorumlu tutan kadın, yaptığı seanslarla zihnindeki bu düşünceyi silmeye çalışır. Bays, sonunda çocukluğunda, gençliğinde yaşadığı tüm olumsuzlukları temizleyerek iyileşir. Yaşadıklarını “The Journey” (Yolculuk) adlı kitapta anlatan Bays’in 17-18 yıl önce oluşturduğu yöntem, bugün dünyanın 43 ülkesinde uygulanıyor.
Bu terapi ülkemize üç yıl önce, yaklaşık 1,5 sene süren eğitimini tamamlayarak Türkiye’nin tek sertifikalı The Journey uzmanı olmaya hak kazanan Selda Soytürk Akyılmaz’la geldi. Çok uluslu şirketlerde üst düzey yöneticilik yapan Akyılmaz, son çalıştığı firmada yurt dışı operasyonlardan sorumlu olur. Kendisine bağlı 70’in üzerinde ülke bulunan genç kadın sürekli seyahat eder, kelimenin tam anlamıyla bavuluyla yaşar. Bu yaşam tarzından sıkılan Akyılmaz istifa etmeye karar verir. Nispeten daha rahat bir iş aramaya başlayan Selda Soytürk Akyılmaz, koşturmadan uzak sakinliğin tadını çıkartır. Bir arkadaşı o günlerde ona “Yolculuk” adlı bir kitap önerir. Böylece The Journey ile olan yolculuğu da başlar. Akyılmaz kitapla başlayan süreci şu sözlerle anlatıyor: “Okudum, çok şaşırdım. Çünkü o zamana kadar bilinçaltı, zihin gücü çok da inandığım şeyler değildi. Daha materyalist, fazla analitik düşünen bir yapım vardı. Benim için hayat siyah ve beyazdı. Oysa Bays, kanserini nasıl iyileştirdiğinden bahsediyordu. Okuyordum ama ‘Bu kadar da atılır mı?’ diyordum. Çünkü bir yanım sorgularken diğer yanım inanmak istiyordu.”
Materyalist hayatımdan uzaklaştım
Merakına yenilen Akyılmaz, Türkiye’de The Journey hakkında kimden bilgi alabileceğini araştırmaya başlar. Kimse olmadığı için İngiltere’deki merkezle irtibata geçer. İlk ziyaretinde üç günlük bir seminere katılır. Çocukluğuna, hatta anne karnına kadar gittiğini belirten Akyılmaz, her şeye rağmen cebinde onlarca soru işaretiyle Türkiye’ye döner: “Bir yanım halen 35 yıldır inandığın bir şey var, diğer yanım da böyle de bir gerçeği inkar etme diyordu. Döndükten sonraki birkaç gün kendime gelemedim. Okumanın tek kurtuluş olduğu, küçük bir yerde büyüdüm. Hep çok hırslıydım, kazanmak ve başarmak istiyordum. Her şeyin çok mükemmel olma zorunluluğu gereğinden fazla kontrol altında olmama yol açıyordu. Oysa ilk seminerden sonra sakinleştiğimi fark ettim. Tabii bunu en çok eşim hissetti. “Fazla tuz dökme”, “Kola içme zararlı” diyerek onu kontrol altında tutmaya çalışan ben gitti, “Ne istersen yap senin hayatın” demeye başladım. Materyalist özelliklerimi kaybettim. Hayatımdaki tüm fazlalıkları attım. O dönemde bir şirketle görüşme halindeydim. Eğer işi kabul edersem bir daha fırsatım olmaz diye, yeniden İngiltere’ye gittim. O eğitimde daha fazla etkilendim. Hayatımızda pek önemsemediğimiz birçok şeyin yaşamımızı ne kadar etkilediğini fark ettim. Kendimi hep birilerine ispat etmeye çalışıyordum. Bunu yaparken kendimi nasıl yıprattığımı, hayatımın çok da imrenilecek olmadığını anladım.”
Bilinçaltı nasıl temizleniyor?
Yaşadığımız tüm korkular, kaygılar, başarısızlıklar, özel hayatımızda doğru gitmeyen her şey bilinçaltımızla ilgili… Örneğin yaşamınıza bir erkek giriyor, ilişki bir yerde bitiyor. Daha sonra başka biri oluyor ama bu kez de aldatılıyorsunuz. Sonunda “Bende şans mı var?” diyerek konuyu kapatıyorsunuz. Ya da birlikte çalıştığınız bir arkadaşınız sizin kadar başarılı olmasa da terfi alıyor, başka bir şirkete giriyorsunuz ama yine yükselemiyorsunuz ve yine “Bende şans mı var?” diyorsunuz. Oysa iş, sosyal hayat ya da ilişkilerde yaşanan tüm bu sorunlar geçmişteki, özellikle de 0-6 yaş arası ve anne karnındaki kayıtlarımızla ilgili. Her şey hücre hafızasına kaydedilerek, orada tutuluyor. Hayatımız ilerledikçe de o kayıtlar bilinçaltında ilerliyor. Bunu bilgisayara bulaşmış bir virüs gibi düşünün. Orada olduğu sürece, en iyi anti-virüs programını da yükleseniz bilgisayarınız çöküyor. Biz de bu yüzden ilk olarak, sıkıntının kaynağında ne varsa onu buluyoruz. Geçmişte ne oldu da bu kayıt sizin bilinçaltınıza kodlandı? Örneğin; bir danışanım “Yıllardır olduğum yerde sayıyorum, yükselemiyorum” dedi. Kaydına gittiğimizde, gençlik yıllarında bir süre aynı evde yaşadığı dayısının sürekli “Kadın müdürle çalıştığında işin yaş! Hiçbir şey olamazsın” dediğini fark etti. O söz bilinçaltında “Kadın müdürle çalışırsam hayatta terfi edemem!” diyor. İnsan kaynakları alanında çalışan bu danışanımın son iki müdürü kadın olduğu için kayıt sürekli, “Zaten sen bir şey olamazsın” diyor.
Dolayısıyla kişi de bilinçaltındaki koda göre mi davranıyor?
Evet. Hayat bir enerji üzerine kurulu. Kişi çok çabalıyor yükselme için ama içten içe verdiği enerjiyle, ağzından çıkan söz ne olursa olsun alttaki negatif kayıt sonucu olumsuz yapıyor. Bilinçaltı hayatımızın yüzde 87’si, bilinçüstü ise 13’ü. Bilerek, çok çabalayarak, kitaplar okuyup, uğraşarak yapabileceğimiz en fazla yüzde 13! Eğer bilinçaltında negatif kayıt varsa, o diğerini baskılıyor. Bunların birçoğunun farkında değiliz. Eğer çok problemli bir ailede yetişmişsek, evliliği problem olarak görüyoruz. Terapiye gelen kişiler sevgilisinden, eşinden şiddet görüyorsa ailesine baktığımızda aynı sorun ailede de oluyor. Aldatılma da aynı şekilde… Eğer aldatılıyorsa, bunu ailesinde de görüyor. Örneğin anneler “Ben ne gördüm ki, kızım ne görecek” diyor. Bu da bilinçaltına negatif olarak kaydediliyor. Evliliğe bakışı olumsuzlaşıyor. Otomatik olarak bizler de bu döngüyü tekrarlayıp duruyoruz. Seanslarda bu döngünün merkezine iniyoruz. Oradaki olumsuz kaydı buluyor ve kişinin üzerindeki etkilerini temizliyoruz. Bize ne hissettirdiğine bakıyoruz. Örneğin babamız bize, “Ayakkabını bile bağlayamıyorsun, senden bir halt olmaz” diyor. Çocuk bunu kaydediyor ve diyor ki “Ben beceremem, bir ayakkabıyı bile bağlayamıyorum.” Hayatı boyunca dipte çağrışan ve başarısızlık nedeni olan bu kayıt. İlk olarak kaydı buluyoruz ve o duyguyu bize yaşatan kişiyle hesaplaşıyoruz. Anne, baba ya da sevgili… Zaten bilinçaltı otomatik olarak gidiyor, sizin bir şey yapmanıza gerek kalmıyor. O kişiyle sanki yüz yüze konuşuyormuş gibi hesaplaşıyorsunuz: “Sen bana neden böyle davrandın, bana hiç mi acımadın?” Belki anlatınca çok ütopik geliyor bunlar ama yaşamak lazım. Daha sonra o kişinin kalbine giriyoruz. Bu sayede aslında neler yaşadığınızı karşınızdaki kişiye anlatıyorsunuz. Öte yandan gerçekten karşı tarafta da durum aynı mı diye kontrol ediyoruz.
Kalbe girmek neyi değiştiriyor?
Karşımızdaki kişiye, “Bilerek ya da bilmeyerek yaptığın şey bak neye mal olmuş. Sen de benim acımı çek” diyoruz. Sorunun kaynağındaki kişi de böylece onu anlıyor. Sonra oradaki duyguyu temizliyoruz. Değersizlik, sevgisizlik, korku… O davranış bize neye mal olmuşsa ortaya çıkıyor. İlk temizlik böylece bitiyor. Sonra tüm negatif enerji bağlarımızı taşıyarak onları da temizliyoruz. Böylece geçmişle olan bağlarımızı kesip, özgürleşiyoruz. Temizlediğimiz duyguların, inanışların yerine de yepyeni duygu ve inanışlar yüklüyoruz. Sevgisizlik yerine sevgi, başarısızlık yerine başarı. Neye ihtiyacımız varsa, onu yüklüyoruz. En son olarak da gidip o olaya bakıyoruz. Başarılı bir seansın ardından, eski olayla ilgili hiçbir şey kalmadığını görüyoruz.
Tüm olumsuz olaylar siliniyor mu?
Olayı silmek diye bir şey yok. Zaten bu mümkün değil. Çünkü yaşadığınız hiçbir şeyi yok sayamazsınız. Bizim yaptığımız şey, o olayın sizin üzerinizdeki etkisini temizlemek. Örneğin yaşamınızı altüst eden, size çok büyük kazıklar atan biri var ve o kişiyi asla affedemeyeceğinizi düşünüyorsunuz. Seans sırasında onunla hesaplaşıyor, üzerinizdeki bütün olumsuz duygularını temizliyorsunuz. Bunun ardından o kişi, artık sizi hiçbir şekilde rahatsız etmiyor. Çünkü o olayın, o duyguların sizin üzerinizde bir karşılığı kalmıyor.
Sözünü ettiğiniz hesaplaşma yakınlarımızla da oluyor mu?
Evet, zaten daha çok aile fertleriyle sorun yaşanıyor. Çünkü bizim hayatımızın temeli ailede atılıyor. Size bu konuda kendi örneğimi vereyim: İlk seansımda hayatımı zorlayan ufak tefek sorunları çözeceğimi sanıyordum. Ama çok zorlamama rağmen olmuyordu. Herhangi bir şey göremiyordum. Tam seansı kesecekken, küçüklüğümde oturduğumuz yüksek merdivenli evin en alt basamağında, 10 yaşındaki halimle hüngür hüngür ağlarken buldum kendimi. Kardeşlerim de 7 ve 8 yaşındaydı. Annem, dayımın son günleri olduğunu ve son kez görmek için İstanbul’a gelmesini söyleyen bir telefon aldı. O da bizi babama bırakarak İstanbul’a gitti. Ama o son günler, oldu mu altı ay! Babam bize çok iyi baktı. Daha önce tek başına yaşadığı için yemek, temizlik gibi konularda hiç zorluk çekmedi. Peki ama sen üç çocuğunu bırakıp nasıl gidersin, hem de altı ay… Seansta inanın annemin saçını başını yoldum, nasıl hesaplaştım onunla. İçimdeki o sinir, intikam bitmek bilmiyordu. Aslında anneme çok düşkünüm, onu çok severim. Ama her zaman içimde ona bir laf sokma isteği olurdu, hiç anlayamazdım neden böyle düşündüğümü. Baktığınızda o da fedakarlık yapıyor ama gelin de bunu 10 yaşındaki çocuğa anlatın! Annemle olan sorunun bu olduğunu anladım. Zaten ilk şoku da böyle yaşadım. O günden sonra ilişkimizin kalitesi çok değişti.
Çözümü için kaç seans gerekiyor?
Yetişkinler için üç seans tavsiye ediyorum. Ama en az iki seans mutlaka gelinmesini öneriyorum. Çünkü ilk seferde zaten yeni bir şey yaşıyorlar ve o anda yalnızca kaba pislik temizleniyor. İkinci ve üçüncü seansta ise ince temizliğe, detaylara giriliyor. Ama geçmişinde taciz, tecavüz gibi ağır bir travma varsa bu süre biraz daha uzuyor. Seanslar 1,5-2 saat sürüyor. Çocuklarda ise iki türlü yürüyor. Yedi-sekiz yaşındaki çocuklarda çok rahatlıkla seans yapabiliyoruz. Bebeklerde ise ebeveyninin bilinçaltı üzerinden çalışıyoruz. Örneğin dört yaşında bir çocuğunuz var ve ciddi bir özgüven sorunu yaşıyor. Makasla bir şey keserken her kırpışta öğretmenine bunu onaylatıyor. O tip durumlarda da annenin bilinçaltından çocuğa iniyoruz. Çünkü çocuğun o yaşta yaşadığı durumu tarif etme şansı olmuyor.
Seansta kişi kendinde oluyor mu?
Seanslar sırasında bilinç açık oluyor ama kişi başka bir boyuta geçiyor. Ben o anda kişi çıkmak istese de orada kalmasını söylüyorum. Aslında bu terapinin en güzel yanı ne ben ne de seans alan kişinin olayı kontrol edememesi. Bilinçaltı nereye gitmek isterse oraya gidiyor. Örneğin 3 yaşına gidiyorsunuz. Ben soruyorum, ne var orada? Bayram günü, evde oturuyoruz. Amcamlar geldi, bana harçlık verdi. Peki sonra ne oldu? Annem harçlığımı elimden aldı. Duruyoruz! O anda ne hissettin? Çünkü benim işim buraya kadar, devamıyla ilgilenmiyorum. Örneğin, haksızlık ya da değersizlik hissettiyse bunun şiddetini anlamaya çalışıp, çözüme gidiyoruz.
Bu yöntem kişilerin yaşamında ne tür değişiklikler yapıyor?
Hayatları 180 derece değişiyor. Üzerlerindeki ağırlıktan kurtuluyorlar. O kadar büyük bir rahatlama yaşanıyor ki tarifi yok. Sizi bağlayan, ayağınıza dolaşan olaylara artık farklı ve huzurlu bir pencereden bakabiliyorsunuz. Artık yanınızda sizi engelleyecek, size müdahale edecek hiçbir şey olmuyor. Dolayısıyla hem siz hem de düşünceleriniz özgürleşiyor. Daha önce başarısızlıkla sonuçlanan iş deneyimlerinin aksine, seanstan sonra adeta bir çocuk gibi başlıyorsunuz iş hayatına. Çocuğun yediğine içtiğine karışanı yoksa ne kadar rahat hareket ederse, siz de öyle davranıyorsunuz.
Seanslardan kalanlar…
Selda Soytürk Akyılmaz’tan onlarca danışanından, hikayeleriyle onu en çok etkileyen birkaçını bizimle paylaşmasını istedik.
Her sözün anlamı büyük
“Zayıflayamamaktan, kilo verse bile bir süre sonra geri aldığından şikayetçi bir danışanım vardı. Seansta yedi-sekiz yaşlarında, küçükken oturdukları evin bahçesine gitti. Hatta kendisi ‘Ne işimiz var burada, benim kilo veremememle bunun ne alakası olabilir, çıkalım’ dedi. Orada kalıp, ne gördüğünü anlatmaya devam ettiğinde despotluğa varabilecek davranışları olan ve ev dışında oyun oynamalarına izin vermeyen babasından söz etti. Babası evden gidince oyun oynayabilen bu kadının durumunu bilen mahalle sakinleri de adamın geldiğini görünce kızı uyarıyordu. Bir gün oyunun en heyecanlı yerinde, bakkalın oğlu, ‘Koş baban geliyor’ diyor. O küçük kızın dudaklarından tam o anda ‘Allah kahretsin, ben bu hayatta hiçbir şeyden zevk alamayacak mıyım? Hiçbir şeye doyamayacak mıyım?’ sözleri dökülüyor. Bir duygu olan doyma açlığı da bu seansta ortaya çıkıyor. Yaşadığı bu deneyimin ardından danışanımın sorunları çözüldü.”
Ana rahmindeki ilk etki
Bir kadın danışanım kusma şikayetiyle başvurdu. Toplantıda, yemekte ya da başka bir ortamda herhangi bir sorun yokken kendini koşa koşa tuvalete atıp, kustuğunu anlattı. Çok zorlu bir ilk seans yaşadık. Ama buna rağmen çok rahatladığını söyledi. İkinci seansta olayın merkezine gittik. Annesi, babasıyla zorla evlendirilmişti. Adam da son derece zalim, acımasız biriydi. Gerdek geceleri, bir yaz gününe denk gelmişti. O sırada adam terliyor, damlalar da kadının üzerine akıyordu. Eşine hiç sevgi duymayan kadında bunun üzerine büyük bir mide bulantısı başlıyordu. Tam o anda danışanım “Bir dakika dur burada!” dedi. Gittiğimiz yer, o kadının anne rahmindeki döllenme anıydı. Annenin yaşadığı mide bulantısı aynen çocuğuna geçmişti. Çok güzel bir temizlik yaptık ve hiçbir sorunu kalmadı. Eğer bilinçaltına girmeseydik, bunu bilmemize ya da öğrenmemize imkan olmazdı.”
Yazı: Ayşegül UYANIK ÖRNEKAL
Pozitif Dergisi Sayı 5