Ekranlarda bir doktoru canlandıran güzel oyuncu Damla Colbay, yaşadığımız sürecin olumsuz taraflarını değil, olumlu yanlarını görmeyi tercih ediyor. Hayatın anda ve akışta olduğunda değerli olduğunu düşünen Colbay, yeni düzeni eskisinden daha çok sevdiğini söylüyor.
Uzun yıllar ses getiren ünlü bir dizinin uyarlaması olan Hekimoğlu’nda Doktor Zeynep karakterini canlandıran Damla Colbay, hem güzelliği hem de oyunculuğuyla herkesin beğenisini kazandı. Pandemi öncesi de ellerini en az 20 kez yıkayan genç oyuncu, bu süreçte özellikle hijyen konusunda hiç zorlanmamış. Hayata pozitif bakmanın artılarını yaşayan Colbay’a göre, yeni düzende insanlar daha fazla birlik bilinciyle hareket edecek.
Maskeler altında yeniden setlere dönmek nasıl bir duygu?
Hepimizin hayatı bir anda değişti. Sadece sette değil, hayatlarımızda da tüm önlemleri alarak yeniden bir sistem kurmaya çalışıyoruz. Kendi adıma bu düzeni eskisinden daha çok sevdim diyebilirim. Çünkü bu yeni düzen eskisine kıyasla bireysellikten uzak. İnsanları birlik olmaya itiyor. Herkes hem kendi sağlığını, hem de karşısındakinin sağlığını düşünmek durumunda. Bu da hayatlarımıza ekstra özen ve birlik bilinci katıyor. Kısacası bardağın dolu tarafını görmeyi seçiyorum.
Sette önlemler adına en çok neler seni veya çekim ekibini zorluyor?
Hepimiz maskelerimizi takıyoruz. Herkes birbirine kolonya ve el dezenfektanı sıkmak için yarışıyor. Mesela ben, makyaj yapıldıktan sonra maske kullanamıyorum. Ama ekip arkadaşlarım bunun bilinciyle o kadar özenli davranıyor ki kendimi güvende hissediyorum.
Kişisel önlemini nasıl alıyorsun; hem işte hem de normal hayatında?
Ben normalde de ellerimi neredeyse günde 20 kez yıkayan biri olarak, önlem olarak çok da bir yenilik katmadım aslında hayatıma. Aynı düzenime devam ediyorum. Kendime kokularını çok sevdiğim kolonyalardan bir koleksiyon yaptım diyebilirim. Dışarıda da çantamda onları taşıyorum. Maskemse her zaman yüzümde.
Bir doktoru oynamak zor mu? Seni en çok zorlayan terim veya diyalog bugüne kadar ne oldu?
Bu soruya dizinin ilk bölümlerinde cevap veriyor olsam “Evet, çok zor” derdim. Ama zamanla tüm o terimler, sahne içindeki aksiyonlar bir ritim kazandı. Bazen öyle bir terimle karşılaşıyorum ki ilk bakışta bırak ezberlemeyi, okumak bile mümkün değilmiş gibi gelirken, bir de bakmışım aklımda kalmış. Zorlandığım demeyeyim ama bugüne kadar oynadığım sahneler içerisinde, Hekimoğlu’na kanserden ölen eşimi anlattığım kütüphane sahnesi, duygusal olarak beni çok etkiledi. Bir oyuncu olarak, hislerime bu kadar yakınlaştığımı fark etmek muhteşem ve sihirli bir andı.
Oyuncu olmasaydın doktor olmak ister miydin?
Ben yapay kana bile zar zor bakan biri olarak, hiç istemezdim. Aynı zamanda çok güçlü bir duygusal kontrol gerektirdiğini de düşünüyorum. Ben hastalarla ve yakınlarıyla empati yapmadan edemezdim. En sonunda üzüntüden kendim hasta olurdum herhalde.
DAMLA COLBAY: EN SEVDİĞİM FİLM EDWARD SCİSSORHANDS
20 kere de izlesem sıkılmam diyebileceğin bir film var mı?
Olmaz mı! En sevdiğim film “Edward Scissorhands”. Hatta çok uzun yıllardır telefonumun zil sesi, bu filmin soundtrack’i.
Oyunculuğun yanı sıra kitap da yazıyorsun. Japonya’da çocuklara ilkokulda mindfulness eğitimi veriliyormuş ve bunun büyük faydasını görüyorlarmış. Sence ülkemizde de çocuklara bu tarz eğitimler verilmeli mi?
Evet, şu an bitmek üzere olan bir kitabım var. Aslında bittiğini düşünmüştüm ama sonuncu masalımı yazarken öyle başka yollara aktı ki o akışa izin vermeyi seçtim. O masalın sonu ne zaman gelirse, o zaman bitecek… Çocuklara mindfulness eğitimi konusunda ise keşke her şeyden önce bunun eğitimi verilse; ilk öğrendiğimiz şey bu olsa. Hatta biz bile o eğitimi almış olsak ve bunu kendi çocuklarımıza, okuldan bile önce öğretebilsek. Anda ve akışta kalabilmekten daha değerli hiçbir şey yok bu dünyada.
Hangi tip insanların enerjisi seni yorar? Enerjin düşükse bunu nasıl tersine çevirirsin?
Acıdan beslenen, kurban psikolojisiyle sürekli başına gelenlerden yakınan, öfkeli insanların enerjisinden hiç hoşlanmam. Böyle kişilerle karşılaştığımda yardım edebileceksem çözüm yöntemlerini sunarım, baktım hiç algılamıyor, beni yormasına asla izin vermem ve o kişiyi bir daha yanıma yaklaştırmam. Sevdiğim müzikleri açarak, hayatımda şükredebileceğim şeyleri düşünüp, bunları kağıda yazarak enerjimi yükseltmeye çalışıyorum. Bir de gül çayı çok yardımcı. Gülün enerji ve frekans yükseltme özelliği varmış. Aktarlarda bulabilirsiniz.
Ay dövmesinin senin için özel bir anlamı var mı?
Çocukluğumdan beri aya karşı bir sempati besliyorum. Sempatiden de öte, büyük bir tutkuyla bağlıyım. Ve yine çocukluğumdan beri ne zaman dua etsem ya da meditasyon yapsam, şu an dövmemin bulunduğu yerden ay ışığı gibi parlak renkli bir ışık çıktığını hayal edip, evrenle bağlantı kurduğumu düşlerdim. Yaptırdıktan sonra öğrendim ki hiçbir şey tesadüf değilmiş. İçgüdüsel bir istekle solar plexus çakrasının üzerine yaptırmışım. “Hissetme” ve “olma” bu çakrada bütünleşiyormuş. Ay ise dişilik, duygular ve sezgilere güvenmekle bağlantılıymış. Bunlar benim hayatımın yapıtaşlarını oluşturan şeyler. O yüzden dövmem iyi ki benimle, iyi ki yaptırmışım. Varlığı bana güç veriyor.
Bazı insanlar dolunaydan etkilenir, senin için de geçerli mi bu durum?
Çoğu zaman etkilenirim. Ama astrolojiye ilgiliyim; yeni ay ve dolunay zamanlarını takip ediyorum. Bu yüzden o dolunayın kişisel düzlemdeki etkileriyle karşılaştığım zaman sürpriz olmuyor ve ona göre aksiyon alıyorum.
Herkesin bir hayat amacı olduğunu düşünüyor musun? Seninki ne, bulabildin mi?
Benim hayat amacım sezgilerime güvenmek ve her halimle kendim olma yolunda ilerlemek. Bundan yüzde 100 eminim.
Koşmak senin için bir nevi meditasyon mu? Favori koşu rotaların neresi İstanbul’da?
Avrupa yakasında yaşayan biri olarak çok şanslıyım. Çünkü sahil şeridi dışında şehir içinde yürünebilecek pek bir alan bulunmuyor. Ama evimin tam arkasında tartan pisti olan bir koşu parkuru var. Yeşillikler içerisinde hem de… Bazen koşuyorum, bazen de uzun yürüyüşler yapıyorum. Her adımda zihnim daha da sakinliyor. O yüzden koşmak benim için bedensel getirilerinin yanında, ruhsal olarak da çok önemli.
Daha önce hiç yarışa veya maratona katıldın mı?
İlkokuldan liseye kadar lisanslı atletizm sporcusuydum. Pek çok madalyam var. Yüksek atlamacı ve uzun mesafe koşucusuydum. Geçmişe dönüp baktığımda, iyi ki dediğim şeylerden biri.
Evde kaldığımız süreçte hiç kilo aldın mı?
Almadım, aksine verdim. Evde yemek yapmayı çok da beceremiyorum, hep dışarıdan sipariş veriyordum. O süreçte dışarıdan da sipariş vermek istemedim ve mecburen kilo vermiş oldum. Ama fena da olmadı.
Beslenmende dikkat ettiğin şeyler var mı?
Üç öğün beslenmeye çok alıştım ve öğünlerimi her gün aynı saatlerde yemeye çalışıyorum. Bir de akşam altıdan sonra yemek yemiyorum. Başlarda kilo kontrolü içindi ama zamanla alışkanlığa dönüştü. Fark ettim ki o hafiflik hissi inanılmaz iyi hissettiriyor.
Son dönemde kırmızı eti haftanın iki günü de olsa kesmekten bahsediliyor. Tam veganlık değil ama fleksitaryen beslenme şekli. Sen bu konuda ne düşünüyorsun?
Ben vücudumuzun her besine ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Bu tarz net ve keskin kuralların uygulanmasından yana değilim. Vücut ihtiyaç duymadığı hiçbir şeyi zaten istemiyor.
Koronavirüs sonrası gelecekle ilgili kaygılarında ne gibi değişiklikler oldu? Ve yine gelecekle ilgili planlarında değişiklik var mı?
Yurt dışında gezip görmek istediğim yerlere gitme planlarımı ertelemek dışında, koronavirüs benim hayatımı çok da etkilemedi. Aksine getirdiği birlik bilinci ve farkındalıkları da insan hayatına verilmiş bir hediye olarak görmeyi tercih ediyorum.
DAMLA COLBAY: ILIK LİMONLU SUYLA GÜNE BAŞLARIM
Damla’nın bakım ve güzellik sırları desek; bunlar ne olurdu?
Bol su içmek sanırım işin sırrı. Ben yıllardır her sabah ılık limonlu suyla güne başlarım ve gün içinde mutlaka üç litre suyumu içerim. Hem cildim hem de bedenim suyla besleniyor ve canlanıyormuş gibi hissediyorum. 11-12 gibi uyuyup, sabah erken saatlerde güne başlıyorum. Sanırım en büyük sırrım su ve düzenli uyku.
Son olarak, her oyuncunun hayalini süsleyen uzun metrajla ilgili bir projen var mı?
Çok istiyorum tabii ki. Daha önce hiç deneyimlemedim. Ama ilk filmim olacağı için çok inandığım bir şeyin içinde olmayı isterim. O yüzden doğru anda doğru projeyle buluşacağıma inanıyorum.
Koşarken seni motive eden ilk beş şarkını bizimle paylaşır mısın?
Dönem dönem değişiyor ama şu sıralar ilk beşim:
1. The Weeknd – Blinding Lights
2. AnnenMayKantereit – Pocahontas
3. The Rolling Stones – Paint It Black
4. The Do – Trustful Hands
5. Ed Sheeran/ Justin Bieber – I Don’t Care
Röportaj: Deran Çetinsaraç
Fotoğraf: Murat Sargın
Styling: Tülin Demir
Makyaj: Çiğdem Yartaşı
Saç: Suat Ürün/ No21 Hair Design