Çocuklarımıza nasıl bir dünya bırakacağımızı henüz bilmediğimiz bu günlerde, doğayla kavga eden değil, ondan öğrenen ve ona saygı duyan bir yaklaşım tarzı benimseyebiliriz. Doğanın sürdürülebilir, zararsız, temiz ve yeni teknolojileri yaratma fırsatı verecek müthiş bir potansiyeli var.
Doğanın yasalarına karşı geldiğimiz sürece Avustralya’daki gibi insan eliyle yaratılan yıkım sahnelerinden kaçmak mümkün değil. Topraklarımızı, suyumuzu ve atmosferimizi hep beraber dev bir atık havuzuna çevirdik. Ortalığı o kadar çok plastiğe boğduk ki, ölmüş martıların ya da balinaların midelerinden plastik atıkların çıkıyor olması nedense şaşırtmıyor artık bizi. Yarattığımız çevre kirliliği, küresel iklim değişikliği ve diğer çevresel etkiler nedeniyle dünyanın artık kendini yenileyebilmesi pek mümkün değil. Bu gidişe “dur” diyemezsek, devasa bir felaket yaşayacağımız muhakkak. Doğanın parçası olduğumuzu bilmedikçe ve doğaya inanmadığımız sürece felaketlerden kurtuluş yolu bizim için yok. Sahi sürdürülebilir bir ekonomik model için 3,8 milyar yıldır test edilmiş ve onaylanmış bir işleyişe sahip olan doğadan neden ilham almıyoruz? Gözümüzün önündeki evrimin marifetlerinden neden faydalanmıyoruz?
Siz de hızlı trenin burnunun neden sivri, uçakların kanatlarının neden kıvrık ve teleskopların yapımında neden arı kovanlarının örnek alındığını merak ediyor musunuz? O zaman “Doğanın İnovasyonu” sizi bekliyor. Gazeteci-yazar Şafak Altun, yeni kitabında hem neden doğayla kavga etmeyi bırakmamız gerektiğinin altını çiziyor, hem de doğadan nasıl ilham alabileceğimizi örnekleriyle anlatıyor.
Doğayla barışmanın zamanı geldi mi?
Doğanın dili matematiktir…Doğa yasaları öğreticidir ve canlıların stratejik olarak ayakta kalmasına olanak sağlar. Galileo’nun da dediği gibi doğanın bir dili var o da matematik. Tabiatta en yaygın kullanılan matematiksel yapı ise Fibonacci dizisidir. Her sayının kendinden öncekiyle toplanması sonucu oluşuyor. Bu esasa göre çalışan spiral yapılar, bazı bitki ve hayvanların hayatta kalmasına yardım ediyor. Doğa yenilikçi, buluşçu ve yenilikçi yeteneklere sahiptir… Uçağı kuşların uçuş sisteminden, helikopterin uçuş mantığını da yusufçuk böceğinden kopyaladık. 1903’te ilk kez kuş gibi uçtuk. Madem uçabiliyorduk o zaman uçaktan da aşağıya bir şeyler de atabilirdik. Ne güzel, onu da yaptık. Ama durun bir dakika. 1914’te ilk kez insan gökten bomba yağdırdı.
Doğa yol gösteriyor mu?
İnsanlar, estetik, sağlıklı, dayanıklı, hesaplı, korunaklı ve kullanışlı konutlarda yaşamak ister. Peki, bütün bu özelliklerin hepsine aynı anda sahip olabiliyorlar mı? Ne gezer! Termit kulelerinde bulunan iklimlendirme ve havalandırma sistemleri, insanların yaptıklarından çok daha iyi bir konumda. Bir termit yuvasından esinlenerek 1996’da yapılan Zimbabwe’deki Eastgate binasında, doğal havalandırma sistemi kullanılıyor. En büyük inovatör doğadır… Doğadan esinlendikleri düşüncelerle şirketler muhteşem inovasyonlara imza atabilir. Örümcek ağları ve havadaki nemden su üretme, arama kurtarma çalışmalarında insandan önce enkaza girebilecek robot yılanlar ve geko kertenkelesi, kazalarda hasarı en aza indirgeyebilecek şoku emen yapısıyla ağaçkakanın kafa yapısı, keşfedilmek için sizden haber bekliyor desek fazla mı abartmış oluruz?
Doğa, genç girişimcilere yeni fikirler veriyor mu?
Trafik kazalarında hasarı en aza mı indirmek istiyorsun? Ağacı saniyede 22 kez gagalayabilen ağaçkakanın mekanik şoku emen yapısı, sana örnek olabilir. Onun bu yapısını taklit etmen halinde, otomobilden uzay mekiğine kadar birçok aracı daha güvenli ve sağlam hale getirebilirsin. Onun darbe emici sistemin, otomobillerden uzay araçlarına kadar birçok alanda kullanılabilir. Peki sizce filin saçları var mı? Bazılarınız çok şaşıracak ama filin her ne kadar fark edilmese de bayağı saçları var. Tüm memelilerde kıllar yalıtım amacıyla kullanılıyor. Yani ısıyı korumak için. Sadece filde tam tersi bir durum söz konusu. Fil kıllarını soğutma amacı için kullanıyor. Barışçıl bir yaşamı müjdeler bize… En başından beri insan enerji için savaşıyor. Peki sorarım size neden ateşböcekleri gibi biz de enerji üretemiyoruz? Çünkü onlardaki enerji “nükleerde” bile yok. Normal bir elektrik ampulü enerjisinin yüzde 98’ini ısı olarak kaybederken ateşböcekleri neredeyse sıfır enerji kaybıyla “soğuk” ışık üretiyor. Lütfen kayıtlara geçsin, ateş böceği gibi enerji üretmeyi öğrenelim, savaşlar da sona erer.
Hızlı giden ve çok ses çıkaran bir nesne için örnek alabileceğiniz şey kuşlardır. Direnci az olan havadan direnci çok olan suya dalan yalıçapkını, sorun yaşayan hızlı trene esin kaynağı oldu. Sonuçta, hızlı tren yalıçapkınının gagasını örnek aldı.
Doğa deney yapmayı çok seviyor. Örneğin tüm memelilerde kıllar ısıyı korumak için kullanılırken sadece fillerde tam tersi söz konusu. Fil kıllarını soğutma amacı için kullanıyor. Bu kıl tasarımı ve ısı transfer özellikleri aslında aşırı sıcaklarda kullanabilecek askeri ve sivil giysilerde hayat buluyor.
Ağaçkakan, sert fakat elastik gagasını ağaca dik açı oluşturacak şekilde vurur. Buna rağmen ona hiçbir şey olmaz. Onun darbe emici sisteminin, otomobillerden uzay araçlarına kadar birçok alanda kullanılması düşünülüyor.
Normal bir elektrik ampulü enerjisinin yüzde 98’ini ısı olarak kaybederken ateşböcekleri neredeyse sıfır enerji kaybıyla “soğuk” ışık üretiyor. Neden ateşböcekleri gibi biz de enerji üretmeyelim? Hem de öyle kimseyi yakmadan haşlamadan.