Diğer
    Ana SayfaPsikolojiDokunmak bize neden iyi gelir? Dokunmanın eksikliği acı vermesin

    Dokunmak bize neden iyi gelir? Dokunmanın eksikliği acı vermesin

    -

    İnsanı insan yapan en temel güdülerden biri de dokunmak, temas etmek! İlişkilerde yakınlık ve güven bağı kurma konusunda eşsiz bir değere sahip olan bu eylem, ne yazık ki pandemi süreciyle birlikte sekteye uğradı. Sevdiklerimize doya doya sarıldığımız, onlara rahatlıkla temas ettiğimiz günlere hasret kaldık… Peki dokunmak bize neden iyi gelir? Bu eksik bu bizi nasıl etkiledi?

    Yazı: Ayşegül Uyanık Örnekal

    Üzüldüğümüzde, sevindiğimizde, karşılaştığımızda birbirine sarılan bir toplum olduğumuzu söylemek herhalde yanlış olmaz. Oysa geçen yılın mart ayından bu yana birçoğumuz aynı evde yaşadığımız sevdiklerimizden dahi kendimizi sakınır olduk. Ofiste, toplu taşımada ya da kalabalık bir ortamda bulunduktan sonra virüse temas etmiş olma riskimiz nedeniyle eşimizi, partnerimizi, ebeveynimizi, kardeşlerimizi, çocuklarımızı ya da dostlarımızı kendimizden uzak tutmadık mı?

    Bu süreçte, kişiler arası fiziksel temas yok denecek kadar azaldı. “Bizi rahatlatan, acımızı dindiren, hayatı yaşanası kılan yegane ve en külfetsiz şey sarılmak ve sevdiklerimize dokunmak…” diyen Nöroloji Uzmanı Dr. Mehmet Yavuz, şöyle devam ediyor: “Sosyal bir varlık olan insan, dokunma ile öğrenerek güven duygusunu geliştiriyor. İnsan dokunuşla büyüyüp, sevgiyi bu yolla tanıyor. İşte bu nedenle de bebekler dünyaya geldikten hemen sonra ebeveynlerinin çıplak göğsüne yerleştiriliyor.”

    - Advertisement -

    Eksikliği, insanı olumsuz etkiliyor

    Doğduğumuz andan itibaren ihtiyacımız olan bu güdünün eksikliği, fizyolojik ve psikolojik rahatsızlıklara yol açabiliyor. Rush üniversitesi tarafından yapılan bir araştırma, daha fazla dokunulan ve kucaklanan çocuklarda motor becerilerin daha çok geliştiğini gösteriyor. Journal of Pediatrics ise sırtı okşanan çocukların astım krizlerinde ciddi azalmalar gözlendiğini belirtiyor. İnsanların yaşamını devam ettirebilmek için başkalarının varlığına ihtiyaç duyduğunu, bunun için karşı konulamaz bir istek geliştirdiğini söyleyen Dr. Yavuz, “Sarılmak neden güzeldir bilir misin? Çünkü sağ tarafta kalp yoktur ve orası hep boştur. Sarılınca sağ yanını onun kalbi doldurur’ diyen Aziz Nesin, bu dizelerinde bilimsel bir olayı edebi şekilde kaleme alarak konuyu özetliyor. Dokunulmaya karşı oluşan bu dayanılmaz isteğin eksikliği ise ‘dokunma açlığı’ olarak adlandırılıyor” diyor.

    Stres faktörünü dengeliyor

    Olumlu ve olumsuz mesajlarla yüklü olan dokunma eylemi, vücutta büyük hazlara kapı açıyor. Anahtarı ise oksitosin hormonu… Dokunmak, bu hormonun oluşumunu tetikliyor. Oksitosin, insan vücudunda fizyolojik etkilere sahip olduğu gibi zihin sağlığı ve sosyal davranışlar üzerinde de önemli rol oynuyor. Rahatlama, güven, şefkat ve genel psikolojik kararlılık sağlayarak, strese karşı dengeleyici bir görev de üstleniyor. Öyle ki North Caroline üniversitesi tarafından yapılan bir araştırmaya göre, eşi tarafından kucaklanan kadınların tansiyonları düşerek, düzene giriyor.

    “Stres altındaki kişilerin kendilerine daha fazla dokunduklarına şahit olmuşsunuzdur. Boyunlarına, şakak kemiklerine ya da omuzlarına dokunarak kendilerini rahatlatmaya çalışırlar” diyen Dr. Yavuz, şu bilgileri veriyor: “Nitekim başı okşanan çocuklarda hemen güven duygusunun geliştiğine hepimiz şahit olmuşuzdur. Aynı şekilde el sıkışmak da stres düzeyini düşürdüğü gibi, beyinde acı ve ağrı ile alakalı merkezleri etkileyerek, gerçek anlamda daha iyi hissetmemizi de sağlıyor. Bu da dokunarak, stres hormonu olan kortizolun düşürülmeye çalışılmasından kaynaklanıyor. Dokunmak, vagus sinirine mesaj gönderiyor. Böylece kan basıncı ve kalp atışı düşen kişi sakinleşiyor.”

    Dokunmak yasak!

    Gün içerisinde insanlarla ne sıklıkla temas halinde olduğunuzu hiç düşündünüz mü? Selamlaşmak için el sıkışırız, sevdiğimiz insanlara sarılıp onları öperiz, başarısını kutlamak istediğimiz birinin sırtını sıvazlarız. O kadar çok örneği var ki… Yaşadığımız koronavirüs pandemisi ise tüm bu alışkanlıkların sekteye uğramasına yol açtı. Virüsten korunmanın olmazsa olmazlarından sosyal mesafe, insanların birbirinden fiziksel anlamda uzaklaşmasına neden oldu. Bu durum sinir sistemini etkileyip, stres seviyesini yükseltse de elden bir şey gelmiyor. Oysa içinde bulunduğumuz durumun devasa bir yoksunluk duygusu olduğu yadsınamaz. İnsan dokunuşunun, bağışıklık sistemi açısından büyük öneme sahip olduğunu belirten Dr. Yavuz, “Dokunma eylemi, vücuttaki kortizol seviyesinin düşmesine yardım ediyor. Yüksek olması ise bağışıklık sisteminin zayıflamasına yol açıyor. Dokunmanın açlığını yaşamak, tıpkı fiziksel açlığa benziyor. Kişide strese ve gerginliğe neden olurken, yoğun bir zayıflık duygusuna yol açıyor. Ne kadar süreceği belirsiz olan bu salgınla birlikte, dokunma ve dokunulma ihtiyacımız da gitgide artıyor. Zamanla bu eksikliğin olumsuz etkilerini görmemiz mümkün. Karantina sürecini tek başınıza geçirebilirsiniz veya herhangi bir tehlikeyi önlemek için sevdiklerinizden uzakta kalmayı tercih ediyor olabilirsiniz. Bu dönem yaşayacağınız dokunma açlığı; stres, zayıflık duygusu, gerginlik, anksiyete, depresyon gibi durumları ortaya çıkarabiliyor. Böyle bir durumda kendiniz için yapabileceğiniz en iyi şey, olabildiğince çok egzersiz yapmak. Bu arada kendinize dokunmayı da ihmal etmeyin. Sadece bir odanın içinde yürümek bile ayaklarınızdaki basınç reseptörlerini uyarabiliyor. Kendinizi sakinleştirmek ve iyi hissetmek için kafa derinize masaj yapabilirsiniz, nemlendirici kreminizi yüzünüzü ovalayarak sürebilirsiniz. Diğer taraftan şu kış günlerinde giyilen kazakların ve yünlü kıyafetlerin de bedenimizi gereğinden fazla enerjiyle yüklediğini unutmayın. Mümkünse en azından birkaç kez çıplak ayakla toprakta gezinin ya da en azından çıplak elle saksılardaki toprağa dokunarak fazla elektrik yükünü boşaltmaya çalışın” diyor.

    DAHA İYİ BİR DÜNYA İÇİN…

    Koronavirüs pandemisi nedeniyle kendimizi temastan uzak tutmak, birçok olumsuzluğu da beraberinde getiriyor. Yeni ilişkiler kurma fırsatı kaybolurken, mevcut olanların birçoğu da zayıflamaya başlıyor. Bozulan sosyal ilişkilerle kişinin kendinden de koptuğunu, oysa dokunmanın, sarılmanın, şefkatle öpmenin bizi daha iyi bir insan yapacağına dikkat çeken Dr. Mehmet Yavuz, “Unutmayın, iyi bir dünya çok uzağınızda değil, bir kucak ötenizde…” diyor.

    İLGİLİ İÇERİKLER



    CEVAP VER

    Lütfen yorumunuzu giriniz!
    Lütfen isminizi buraya giriniz