Duygusal zeka olmadan akıl yalnız kalıyor. Evlilik hayatından cinselliğe, iş hayatından sosyal yaşama kadar yaşamın her alanında duygusal zekanın yüksekliği sizi bir adım öne çıkarıyor.
Yakın zamana kadar başarının tek ölçütünün IQ olduğu düşünülüyordu. Hatta bu görüşün hala devam ettiğini söylemek mümkün. 1990’larda ise IQ’nun başarının tek göstergesi olmadığı fark edildi ve İngilizce’sinden kısaltılmış hali ile EQ yani duygusal zeka kavramı gündeme geldi. EQ’nun popüler hale gelmesi ise Daniel Galeman’ın “Duygusal Zeka” adlı kitabı ile oldu. İnsanı insan yapan tüm özellikleri içeren geniş bir kavram olan duygusal zeka hakkındaki sorularımızı Ayna Eğitim ve Psikolojik Danışma Merkezi’nden Psikolog Dr. Ayşegül Önk Eray yanıtladı.
EQ ile IQ arasındaki fark nedir?
Duygusal zeka genel olarak kendini harekete geçirebilme, zorluklara rağmen yoluna devam edebilme, dürtülerini erteleyebilme, olumsuz ruh halini düzenleyebilme, empati yapabilme, umut edebilme gibi birtakım özellikler içeren geniş bir kavram… IQ ise mantıklı düşünme, bilgiyi özümseme, bilgiyi transfer etme ve sorunları çözme becerileri gibi zihinsel beceri seviyesini ölçüyor. IQ okulda başarı için iyi bir gösterge olsa da işyerinde ve özel hayatta bir gösterge olamıyor. EQ ise duygusal beceri seviyesini yani kısaca duyguları anlama, duygusal tepkileri kontrol edebilme, kendini motive edebilme, diğerlerinin duygularını paylaşma ve başkaları ile iyi ilişkiler kurabilme yetilerini ölçüyor. Bir insanın okul birincisi olması akademik başarısının yüksek olduğunu bize gösteriyor ama bu durum bize onun hayatta karşılaşabileceği sorunlarla nasıl baş edebileceğini göstermiyor.
Yani biri olmadan diğeri eksik kalıyor diyebilir miyiz?
Evet, duygusal zeka bir alternatif değil, ilavedir. Duygusal yaşam da matematik ile okuma gibi beceri ve kendine özgü yetenek gerektiren bir alandır. Sadece bir yönünü kabul etmek aslında bizi hayatla başa çıkma konusunda daha zor durumda bırakıyor. Kısacası akılcı ve duygusal olmak üzere iki farklı tür zekamız olduğunu kabul etmeliyiz çünkü nasıl yaşadığımız her ikisi tarafından belirleniyor.
Bu başarılamadığında neler oluyor?
Sınav kaygısını örnek verelim… Okulda başarılı, derslerine çalışan, sürekli test çözen ve üniversite sınavlarına hazırlanan pek çok öğrenci bu bilgilerini sınavda aktive edemiyor, kullanamıyor. “Çok heyecanlandım, midem bulandı, aklıma hiçbir şey gelmedi” gibi ifadeleri sıkça dile getiriyorlar. IQ’ları yüksek, çalışma konusu tamam ama duygularını yönetemedikleri için sınavlarda heyecan ve kaygılarına yenik düşüyorlar. Bireylerin başarısı aslında kendi duygularını dengeleyebilme başarısına bağlı…
EQ ölçülebilir mi?
Duygusal davranışta rol oynayan toplumsal kurallar, önyargılar, insanların farklı durumlarda takındıkları tutumlar gibi faktörlerin söz konusu olduğu EQ, standardize edilmiş IQ testi gibi ölçülemiyor. Bir test çeşitli istatistiksel değerlendirmelerle oluşturulan karmaşık bir üründür ve amacı genel geçerliliği olan bir sonuca varmaktır. Duygular ise her insanın yapısına göre değişiklik gösterir, bu durum IQ testine benzer bir testin oluşturulmasını imkansızlaştırıyor.
EQ’nun yeterince güçlü olmaması hayatımızı nasıl etkiliyor?
Güçlü duygular muhakeme sürecinde kaosa neden olabiliyor ve bu anlamda zorluk yaşanabilir ama duyguların farkında olmamak özellikle geleceğimizi belirleyen kararları analiz etmekte oldukça yanıltıcı sonuçlar doğurabiliyor. Hangi işte çalışılacağı, nerede yaşanacağı, kiminle evlenileceği, kime güvenilebileceği gibi kararlar sırf mantığa dayanılarak alınamaz. Geçmiş deneyimlerden derlenmiş duygusal repertuara da ihtiyaç vardır. Burada akılcı ve duygusal olmak üzere iki farklı türden zekamız olduğunu bilmek önemli. Hayatı nasıl yaşayacağımız her ikisi tarafından belirleniyor. Aslında “akıl” duygusal zeka olmadan tam verimli işlev göremiyor. Duygusal zekası yüksek olan kadın