Sevgi, merhamet, sempati, iyi yüreklilik; bütün bu yüce niteliklerin hepsinde kadınsı bir taraf vardır. Bir de erkeksi özellikler vardır, bunlar savaşçılara ait, cesaretle ilgili özelliklerdir. Bunlar sert niteliklerdir, kişinin çelik gibi olması gerekir. Çünkü erkeklerin özellikleri savaşla gelişir, kadınların özellikleri ise evde kocaları ve çocukları ile geliştiği için kadın tamamen farklı bir dünyada yaşar. Erkekler sürekli savaşarak yaşadılar, üç bin yıl içinde dünya üzerinde beş bin savaş yaşandı; sanki öldürmek onların tek uğraşlarıymış gibi.
Dünya iki kısım halinde yaşadı. Erkek kendi dünyasını yaparken kadın gölgede yaşadı ve bu gölgede kendi dünyasını yarattı. Bu çok talihsiz bir durumdur; çünkü bir erkeğin ya da bir kadının bütün olabilmesi, tam olabilmesi için tüm özelliklere bir arada sahip olması gerekir. Hem kadınların hem de erkeklerin bir gül yaprağı kadar yumuşak ve bir kılıç kadar sert olmaları gerekir, bunlara bir arada sahip olmaları gerekir, böylece durum ve fırsatlar neyi emrediyorsa ona yanıt verebilirler. Eğer koşullar senin bir kılıç olmanı gerektirirse hazırsın; eğer durum senin sadece bir gül yaprağı olmanı gerektiriyorsa buna da hazırsın. Sadece gül yaprağı ve kılıç arasında değil, tüm özellikler arasında gidip gelebilme esnekliği senin hayatını daha zengin yapacak.
“Kadın ve erkek aynı bütünün parçalarıdır; onların dünyalarının da tek olması, tüm nitelikleri herhangi bir ayrım olmaksızın paylaşmaları gerekir. Hiçbir özelliğin kadınsı ya da erkeksi olarak damgalanmaması gerekir.”
Bütün bir insan henüz doğmadı
Erkekler ve kadınlar var oldu ama onlar insan değillerdi. Benim tüm yaklaşımım bütün insanı kadınların güzel özelliklerinin ve erkeklerin cesur, isyankar, maceracı nitelikleri ile birlikte dünyaya getirmek üzerine kurulu. Ve tüm bu özellikler tek bir bütünün parçaları olmalı. Fakat biz en başta çocuklarımızı eğitmeye başlarız. Küçük bir erkek çocuk oyuncak bebeklerle oynamak isterse, onu hemen durdururuz, “Kendinden utan, sen bir oğlansın, sen bir erkeksin, kız gibi olma” deriz. Ve eğer bir kız çocuk bir ağaca tırmanmaya kalkarsa onu hemen durdururuz: “Bu hanımlara yakışacak bir şey değil, ağaçlara çıkmak oğlanların işi. Çabuk aşağı in!” Daha en baştan başlayarak erkeklerle kadınları ayrı gruplara böleriz. Her ikisi de acı çeker; çünkü bir ağaca tırmanmanın kendine has bir neşesi vardır, hiçbir kadının bunu kaçırmaması gerekir. Rüzgar eserken, güneşin altında, kuşlar öterken bir ağacın en tepesinde olmak… Eğer hiç orada olmadıysan bir şeyleri kaçırmışsın demektir. Ve bu sadece bir kız olduğun için mi? Çok garip… Macera dolu olmak, dağlara tırmanmak, okyanuslarda yüzmek sırf sen bir kız olduğun için engellenmemeli çünkü bunlardaki heyecan ruhani bir şeydir.
Bir erkek çocuk ağlamak istediğinde engellenmemeli. Ama o engellenir, gözyaşlarını akıtamaz; gözyaşları sadece kızlar içindir: “Sen bir erkeksin, erkek gibi davran!” Ama gözyaşları çok güzel bir deneyimdir. Derin üzüntü ya da büyük bir sevinç halinde, bir şeyler taşarken gözyaşları bunu ifade eder. Ve eğer gözyaşları bastırılırsa aynı zamanda onların ifade edecekleri şey, derin üzüntü ya da büyük mutluluk da bastırılır. Erkeklere ve kadınlara aynı gözyaşı bezleri verilmiştir, büyüklükleri de aynıdır. Ama eğer sen bir erkeksen ve ağlıyorsan herkes seni lanetler, “bir kadın gibi davrandığını” söyler. Sen şöyle demelisin, “Ne yapabilirim? Bana gözyaşı bezlerini doğanın kendisi verdi. Kadın gibi davranan doğa. Bu benim sorumluluğum değil, ben sadece kendi doğamı yaşıyorum. Gözyaşları benim hakkım.”
Her niteliğin herkese açık olması gerekir
Belli özelliklere sahip olmak üzere yetiştirilen ve bu yüzden sevme yetisine sahip olmayan erkekler vardır: “Senin katı olman gerek, senin rekabetçi olman gerek. Duygularını göstermeyeceksin, duygusal olmaman şart.” Şimdi duygusal olmayan, hassas olmayan, hissetmesine izin verilmeyen bir adamın sevmesini nasıl beklersin? Ve o sevgiyi elden kaçırdığında da hayatı perişan bir hal alır. Ve aynı şey her iki tarafta da gerçekleşiyor. Ben bütün ayrımların ortadan kalkmasını istiyorum. Erkek ya da kadın herkesin bir insan için doğal olarak mümkün olan her şeye sahip olmasına izin verilmeli. Böylece daha zengin insanlardan oluşan daha zengin bir dünyaya sahip olabiliriz.
“Birini ‘erkeksi’ yaptığında o kişi hayatındaki muhteşem şeyleri yitirir. Yaşam suyunu kaybeder, bayat, katı, neredeyse ölü bir hale gelir. Nasıl sert olunacağını, nasıl bir asi olunacağını tamamen unutan bir kadın ise köle olmaya mahkumdur çünkü sadece yumuşak niteliklere sahiptir. Güller kılıçlar olmadan savaşamaz, ezilir, öldürülür ve yok edilirler.”
Bir erkek düşünür, bir kadın hisseder
Bir erkek için hayal etmek zordur ama bir kadın herhangi bir şeyi çok kolayca hayal edebilir. Onun işlev merkezi hissetme, duygular, sezişlerdir; onun gözleri düşlerle doludur. Bu düşler şiirde, dramda yararlı olabilir ama gerçeğe giden yolda bir işe yaramadıkları gibi, tam tersine büyük engeller oluştururlar.
Gerçek senin hayal gücün değildir, senin hissettiklerin değildir. Gerçek senin varlığındır. Ama bir kadın hayal gücü tarafından çok kolay ikna edilebilir; bu onun hatası değildir, onun doğası böyledir. Erkekler ve kadınlar arasında bazı farklılıklar vardır. Erkekler temel olarak kuşkucu, her şeyden şüphelenen, güvensiz kişilerdir; bu yüzden bilimsel araştırmalara daha yatkındırlar. Bir kadın için bilimsel çalışmalar yapan biri olmak daha zordur. Ama hayal gücü söz konusu olduğunda, ona izin verilecek olursa -ki yüzlerce yıldır izin verilmemektedir- hiçbir ressam onunla yarışamaz, hiçbir şair onunla yarışamaz, hiçbir müzisyen ondan daha yukarılara erişemez, hiçbir dansçı onun yanına yaklaşamaz. Güzel bir gezegen yaratma konusunda müthiş bir destek olacaktır. Dünyayı şarkılarla, danslarla ve sevgiyle doldurabilir. Ancak ne yazık ki erkek kadına kendi başına ayakta durma ve hayata katkıda bulunma özgürlüğünü vermemiştir. İnsanlığın yarısının katkıda bulunması engellenmektedir. Ben bunun korku yüzünden yapıldığını düşünüyorum. Erkek kadının hayal gücünden korkuyor. Korkuyor çünkü kadına yaratıcı olma özgürlüğü bir kere tanındığında erkek onunla rekabet edemeyecek. Onun üstünlük duygusu, egosu tehlike altında. Üstünlüğünün yok edilecek olması, tüm muhteşem şairlerinin cüceler gibi ve tüm büyük ressamlarının amatörler gibi görünecek olması korkusu yüzünden kadınların eğitilmesine izin vermemek, onlara kendi duygularını ve kalbini ifade etme fırsatı vermemek en iyisi.
Fakat nihai gerçek söz konusu olduğu sürece erkeğin problemi onun mantığı, kadınınki ise duygularıdır. Bunların her ikisi de aydınlanmaya karşı engel oluşturur. Erkeğin mantığından vazgeçmesi, kadının hissiyatından vazgeçmesi şarttır. Erkeğin uzaklığı mantıktan, zihinden kaynaklanır; kadınınki ise duygu, kalp yüzündendir ama her ikisi de aynı derecede uzaktır. Erkeğin mantığını, kadının ise duygularını bir kenara bırakması gerekir. Her ikisinin de yollarını tıkayan şeylerden vazgeçmesi şarttır.
Osho Yaratıcılık -Ganj Yayınları tarafından derlenmiştir.
Pozitif Dergisi Sayı 2