Diğer
    Ana SayfaPsikolojiFomo mu, o da ne?

    Fomo mu, o da ne?

    -

    Günümüzün belki de en tehlikeli sorunlarından biri olan sosyal medya bağımlılığındaki esas problem kimsenin bunu kendine yakıştırmaması!

     

     

     

    - Advertisement -

     

     

    Sosyal medyayla ilişkiniz ne boyutta bilmiyoruz ama eğer çevrenizden bu konuda eleştiri almaya başladıysanız sizde FOMO olabilir! “Fear of Missing Out” yani bir şeyleri kaçırma hastalığı olarak da bilinen bu sorun günümüzün en önemli problemlerinden biri. Sıklıkla Z kuşağı yani 15-25 yaş arası grupta görüldüğü söylense de aslında FOMO’ya her yaştan kişi yakalanabiliyor. Teknolojinin gelişmesi ve özellikle akıllı telefonların hayatımıza derinlemesine girmesiyle birlikte tüm topluma yayılan sosyal medya salgınının bir sonucu olan bu sorun, altında çok ciddi psikolojik bozukluklar barındırıyor. Dengeli Yaşam Psikolojik Danışmanlık Merkezi’nden Psikoterapist Dr. Timur Harzadın, Türkçe karşılığı aşırı derecede sosyal medya bağımlılığı olan bu hastalığa toplumda çok sık rastlanmasına rağmen, kimsenin FOMO olmadığını belirterek, şunları söylüyor: “Aslında bu hastalığa sahip çok insan var ama bir yandan da hiç yok. Çünkü FOMO sendromunun görüldüğü kişiler bunu inkar ediyor. Bu çok tehlikeli bir rahatsızlık. Örneğin uyuşturucu da tehlikeli bir bağımlılık ve madde kullananlar bunu biliyor. Hatta zaman zaman keşke kullanmasam demesine rağmen alıştığı için bırakamıyor. Ancak buradaki durum daha farklı. Kişinin bu rahatsızlığı fark edememesi nedeniyle uyuşturucudan çok daha tehlikeli. Bu insanın bir rahatsızlığı var ama bunun farkında değil. Danışanlarımdan uyuşturucu bağımlısıyım, beni tedavi edin diyenler olmasına rağmen, henüz sosyal medya bağımlısıyım diye başvuran kimseye rastlamadım.” 

    Bağımlılık olan bir şeye beyin ne denli uzun maruz kalırsa, onun beyni bozma ihtimali o kadar artıyor. Beyin işlevlerini en çok bozan şeylerden birisi de monotonluk. Hep aynı işi, aynı hobileri yapmak çok da sağlıklı değil. Arada küçük değişiklikler yapmak gerekiyor. Evde hep aynı koltukta oturmamak, evinize ya da işinize farklı yollardan gitmek gibi… Daha önce hiç yapmadığınız bir şeyi yapmaksa çok daha iyi sonuçlar veriyor çünkü beyin yeni şeyler öğreniyor. Bu bağlamda sosyal medya bağımlılığının da beyni monotonlaştırdığını söyleyen Dr. Harzadın, “Sürekli olarak facebook, twitter ya da instagram’da bir şeylere bakılıyor. Haberler, güncellemeler, yer bildirimleri ya da insanların neler yaptığı kontrol ediliyor. Ama burada amaç oradan bir şey öğrenmek değil. Kişi o sırada arkadaşı ne durumda, nerede geziyor, ne yiyip içiyor ya da sevgilisiyle durumu nedir takip ediyor. Çünkü bunların sürekli güncellenmesi gerekiyor. FOMO adı teknolojinin gelişmesiyle ortaya çıktı. Ama bu durum 200-300 yıl önce de vardı. Dedikodu, yan komşunun ne yaptığını öğrenmek buna örnek… Teknolojinin gelişmesiyle birlikte beynimizde var olan bu rahatsızlık yalnızca şekil değiştirdi” diyor. 

    ÖTEKİNİN FİKRİ ÖNEMSENİYOR 
    Belki birçokları için yeni bir terim olabilir ama FOMO, 2013 yılında Oxford sözlüğüne girdi. Yani tüm dünyada görülen, adeta salgın gibi yayılan ciddi bir sorun. Çevrenizde birçok insanın sosyal medyada bir şey paylaştıktan birkaç dakika sonra kaç kişinin beğendiğine baktığına şahit olmuşsunuzdur. Belki siz de aynı şeyi yapıyorsunuz. Bu durumun nedenini “Çok kişi beğeniyorsa ben değerli, önemli biriyim ve arkadaşlarım beni seviyor diyor kişi kendi kendine. Az kişi beğeniyorsa da değersizim ya da çevremce sevilmiyorum” sözleriyle anlatan Dr. Harzadın, “Birçok kişi sosyal medya hesaplarındaki beğeniyle kendine verilen değer arasında bağ kuruyor. Referans noktan ne kadar çok başkasıysa, sosyal medya bağımlılığı o kadar fazla oluyor. Örneğin karşınızdaki biri sizin için olumlu şeyler söylediğinde kendinizi iyi, ertesi gün olumsuz bir şeyler söylediğinde kötü hissediyorsanız o zaman FOMO’ya aday birisiniz. Karşısındakinin olumlu ya da olumsuz davranışlarından etkilenmeyenlerde ise bu soruna pek fazla rastlanmıyor. Buradaki temel problem hep ötekilerin gözünden nasıl göründüğünü dert etmek ve kendini böyle görmek…” diyor. 

    NEGATİFİ GÖRMEK İSTEMİYOR 
    Son yıllarda bu sorunun ortaya çıkışında ailelerin büyük katkısı var. Ebeveynler kendi yaşayamadığı, yaşamında eksik gördüğü şeyleri çocukları üzerinden gidermeye çalışıyor. Çünkü bu eksiklikler onların zihninde olumsuz duygular yaratıyor. Örneğin çocukluğunda top isteyip alınmayan kişi çocuğuna bir değil, beş top alıyor. Ama aslında alınan top çocuğun değil, ebeveynin oluyor. Benzer şekilde piyano, bale, tiyatro kursuna göndererek çocuğun fikrini almadan kendi yapamadıklarını ona yaptırarak tatmin oluyor. Sonuçta da her istediği yapılan, tüm olanaklar önüne serilen ama kötü duygu deneyimi düşük bir çocuk topluluğu yetişiyor. Ancak çocukların günlük yaşamda zaman zaman üzüntüyü deneyimlemesi, bu duyguyu yaşaması gerekiyor. Dr. Harzadın, “Bu çocuklar büyüdüğünde günlük hayattaki her türlü aktiviteyi haz alma aracı olarak görüyor. Örneğin olumsuz bir şey yaşadığında yıkıma uğruyor. Bu kişiler de FOMO’ya aday oluyor. Çocuklar her negatif duyguda biriyle iletişim kurma ihtiyacı duyuyor. Oysa hayatta çatışma da yaşamak gerekiyor. Hep pozitif ruh halinde kalmak pek de normal değil. Yaşamda iyi de var, kötü de… Bu nedenle negatif duyguya tahammül edebilen bir çocuk yetişkinlikte çok fazla sorun yaşamıyor” diyor. 

    Kimler riskli grupta?
    Değersizlik duygusunun yoğun olduğu kişiler, FOMO açısından riskli grubu oluşturuyor. Örneğin kişi eğitim hayatını bitirene dek hayatı toz pembe yaşıyor ama yaş ilerledikçe sorumluluk almak gerekiyor. Çocukluk çağı anıları kişiliğin gelişmesinde önem taşıyor. Özellikle yeterince değer verilmeden yetiştirilen ya da iyi hareketinin övgü, yanlış hareketinin yergiyle cevaplandığı koşullu bir değerliliğe maruz bırakılan kişiler günlük hayatta başarısız olduğunda kendini çok kötü hissediyor. Bu şartlar altındaki kişilerinse böylesi duyguları sosyal medyadaki arkadaşlarından alması gerekiyor. 

    Ruhsal durumu ve çocukluk çağı öyküsünde travmalar yaşayanlar dışındaki bazı kişiler de FOMO’ya aday olabiliyor. Örneğin teknolojiye yakın olmak başlı başına bir risk faktörü. Bunun yanında sağlık sektörü çalışanları, polisler ve basın mensupları gibi hem ruhen hem bedenen ağır iş grubunda yer alan kişiler de birer sosyal medya bağımlısı haline gelebiliyor. 

    BAĞ KURULUYOR YA DA KISKANILIYOR
    Hemen herkes çok sevdiği ya da takdir ettiği bir ünlünün hesabını takip ediyor. Burada bir sorun yok. Ama hiç tanımadığı, belki de bu hayatta asla bir araya gelemeyeceği yabancıların hayatına sosyal medya aracılığıyla da olsa dahil olmak, onların her anını adeta yaşamak… Sorun işte burada ortaya çıkıyor. Dr. Harzadın, bu tip durumlarda beynin iki türlü çalıştığını; ya kendini o kişinin yerine koyduğunu ya da kıskandığını belirterek, “Hiç tanımadığın bir insan tatile gitmiş ve son derece mutlu. Bu durumda beyin iki türlü çalışabiliyor. İlkinde tatile kendi gitmiş sanıyor ve çok seviniyor, mutlu oluyor. Bu bir ruhsal problem çünkü tatile giden aslında fotoğraftaki kişi. Bakan kişi ise ya çalışıyor ya da evinin salonunda oturuyor. Tam tersi ‘Neden o bunları yapabiliyor da ben yapamıyorum’ da denebiliyor. Beyin bu kez o kişiyi rakip görüyor. Eğer karşı taraf sekiz birim mutluysa, fotoğrafa bakanın 10 birim mutlu olması gerekiyor. Diğer kişi yemek, eğlence fotoğraflarını paylaştığında eğer o bunu yapamıyorsa çok sinirleniyor” diyor.

    Yapılan bir araştırmaya göre sosyal medya hesaplarını kontrol etmek için internete girip, dolaşan kişilerin yüzde 50’si hesaptan çıktığında kendini daha mutsuz hissediyor. Oysa oraya girme amacı deşarj olmak ya da rahatlamak… Öte yandan yine sosyal medya hesabı kullananların yüzde 70’i eski sevgililerinin profillerine bakıyor. Bu davranışın altında yatan sebebi onun mutlu olup olmadığını görmek olarak açıklayan Dr. Timur Harzadın, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Kişi eski sevgilisi mutluyken kendini kötü, mutsuz, yüzü asıkken de mutlu hissediyor. Ama kim kötü, suratı asık fotoğrafını paylaşıyor ki?”

    ÇÖZÜM SİZSİNİZ!
    Dr. Timur Harzadın kişinin kendisi fark edemese de çevreden gelen uyarıları ciddiye alıp, üzerine düşünmesinin önem taşıdığını belirterek, “İlk olarak günlük hayatta nerelerde, hangi durumlarda sosyal medyaya sığınıldığının anlaşılması, fark edilmesi gerekiyor. Belki çocukluk çağında yaşanılan ve o günlerden bu zamana gelen sorunlar çözülebiliyor. Derinlerde bir yerlerdeki o duyguları düzeltmek sosyal medya bağımlılığını yenmeye yardımcı oluyor. O duygu düzeldiğinde de bundan kaçmaya gerek kalmıyor. Dolayısıyla iç dünyası düzelen kişi sosyal medyaya sığınmıyor” diyor.

    KENDİNİZİ TEST EDİN!
    Eğer siz de sosyal medya bağımlısı olmasına rağmen, bunu kabul etmeyenlerdenseniz bu testi geçemeyeceğinizi hatırlatalım. FOMO olup olmadığınızı öğrenmenin yolu ise oldukça basit. Yalnızca üç gün tüm sosyal medya hesaplarınızdan uzak kalın. Eğer FOMO değilseniz bu hayatınızda hiçbir eksiklik yaratmayacak. Ancak bağımlılığınız varsa fiziksel olarak bunu gerçekleştirebilseniz de ruhunuz sanal alemde neler olduğunu merak edecek. Önünüzdeki süre boyunca kendinizi çekirdeğe verip, zorlar ve bakmadan geçirir ama 72 saatin sonunda online olursanız da az da olsa bağımlı olduğunuz gerçeğini kabul etmeniz gerekiyor.

    HAYAL ALEMİNDE YAŞANILIYOR
    Bu sorunun ortaya çıkmasının esas nedenlerinden biri de sanal hayata tutunup, gerçeklerden kaçmaya çalışmak… Çünkü bir kişinin sosyal medyaya bağımlı olması, onun çözemediği bir derdi olduğunu ve sosyal medyada gezerek bundan kaçmaya çalıştığını gösterebiliyor. 

    ONAY GÖRME İSTEĞİ AĞIR BASIYOR
    Sosyal medyada paylaşım yapan birçok kişi, bunu bilmese de aslında ciddi kişilik sorunlarına sahip. Kimliğinde sorun olan kişiler bu rahatsızlığa yakalanarak ruhunu dengede tutmaya çalışıyor. Erkekler kendini değerli hissetmek, belki biraz karizma sahibi olmak; kadınlar da saç modeli, yeni elbisesi gibi faktörlerle görselliğiyle öne çıkıyor. Ancak kimi zaman ne kadar uğraş verilirse verilsin beklediği ilgiyi görmeyen bu kişilerde farklı duygular ortaya çıkıyor. En çok da değersizlik duygusu hissediliyor. Eğer karşısındaki kişi yani arkadaş listesindekiler paylaşımlarına ilgi göstermiyorsa ona değer vermediklerini düşünüyor. Belki de o kişiler müsait değildir, yorgundur, paylaşımını görmediği için beğenmemiştir… Kişi bunları asla düşünmüyor. Çünkü zaten temelde var olan kişilik bozuklukları bu yolla su yüzüne çıkıyor ve kişi benliğini yok olmuş hissediyor. Sosyal medya bağımlılarının “like” edilmediğinde ruhunun kaybolduğunu belirten Dr. Harzadın şunları söylüyor: “Bu belki dışarıdan bakınca basit bir şey ama o kişi için durum böyle değil. Neden beğenilmediğini sorguluyor. Aldığı beğenileri insanlarla olan ilişkileriyle bağlantıya geçiriyor. İnsan içindeki problem neyse bunu o mecraya aktarıyor. Herkesin yaşadığı FOMO sendromu farklı tezahür ediyor.”

    Formsanté 2015 – Ekim sayısı
    Ayşegül Uyanık Örnekal



    CEVAP VER

    Lütfen yorumunuzu giriniz!
    Lütfen isminizi buraya giriniz