Diğer
    Ana SayfaPsikoloji“Gerçek değişim bireyden gelir"

    “Gerçek değişim bireyden gelir”

    -

    Önce satış listelerini alt üst etti, şimdi dizi dünyasına tepeden giriş yaptı. Azra Kohen’in Fi’sinden bahsediyoruz. Biz keyifle izleyeduralım, o da amacını gerçekleştiriyor: İnsanlığı sisteme uyandırmak, değişimi başlatmak!

    Hazırlayan: Yaprak Çetinkaya

    Azra Kohen, Fi, Çi, Pi üçlemesi ile birkaç yıl kitap listelerinin ilk sırasını kimselere kaptırmadı. Ardından Aeden geldi. Sırada yedi kitap daha var. Bugünlerde ise Fi’nin online yayınlanan dizisi gündemde… Epey ses getirecek gibi görünüyor. Azra Kohen’in kitaplarında çok ilgi çekici bir olay örgüsü var ama onun meselesi hikaye değil, içindeki başka detaylar. En çok üzerinde durduğu konuların başında sağlık geliyor. İçtiğimiz su, yediğimiz gıda, uyuduğumuz uykunu kalitesi… Hepsini kendine dert ediyor, araştırıyor, öğreniyor ve bildiklerini hikayelerin içine yediriyor. Azra Kohen’e sağlıkla yaşama bakış açısını ve kitabında değindiği tuzakları sorduk.

    Azra Kohen

    Kitaplarınızda hikayeden öte ne anlatıyorsunuz?
    Sadece olay örgüsüne takıldığınızda Can Manay Duru’yu elde edecek mi, Bilge’ye ne olacak gibi heyecanlar duyuluyor. Atlayarak ya da okuduğunu sanıp atlayarak okuyorsun. İkincide bilgileri görüp internette araştırıyorsun. Kalemle not almaya başlıyorsun. Gelişimsel anlamları olan cümlelere giriyorsun. Aslında üçüncü okumada tanışıyoruz okuyucuyla. Edebiyat yapmıyor dediklerinde, “50 sene sonra hayat karar verecek buna” demiştim. Edebiyat yapacağım diye kitap yazılır mı? Amaçlarımız yaşama hizmet etmeli. Bu kadar…

    Niye bu kadar çok okunuyor kitaplarınız?
    Yaşama hizmet ediyor ve ihtiyaca cevap veriyorlar.

    - Advertisement -

    Hangi ihtiyaç?
    Gelişim ihtiyacı. Gelişime bir basamak oluyor bu kitaplar. Ağır bir dille yazılmış yüzlerce makale okuyarak anlaşılacak bilgileri diyalogların içinde veriyorum.

    Aeden bilimsel makalelerle desteklenen bir kitap. Ama bu bilimsel makaleler henüz ana akım bilimin içinde konuşulmuyor.
    Konuşulamazlar. Florürün zararlı olduğunu bas bas bağırıyorum. Bunu Avrupa Diş Hekimleri Odası da söylüyor Harvard Üniversitesi de! Kitapta belgesini koydum. Florür kullanmanın yetişkinlerde ve çocuklarla zeka geriliği, kemik kanseri, epifiz bezinde kireçlenme yapabileceği, dişe hiçbir katkısı olmadığı söyleniyor. Bu araştırma genel geçer bütün iletişim organlarında manşetlere taşınmıyorsa, üniversite bunu sadece öğrencilerine söylemiş oluyor. Çünkü bugün florürden para kazanan bir sistem var. Florür üretimi kolaylaştırıyor, suyun ya da diş macununun içine koyduğunuzda antibakteriyel oluyor, içeride bir şeyin üremesini engelliyor. O nedenle ürünü ucuzlatıyor. Sigarayla başladı bu. 1958’de hamile bir kadın yanında doktor kocası ile sabah programına çıkıp, “Karım hamile, sabah nefesi açılsın diye ona iki tane sigara veriyorum” diyor. Sigara bunu 30 sene inanılmaz güzel oynadı. Şüphe Tüccarı belgeselinde bu çok güzel anlatılır.

    Biz ne yapacağız?
    Gerçek değişim bireyden gelir. Tabanda başlar, tavanı silkeler. Biz gerçek değişimin arifesindeyiz. İstediğiniz kadar hiperaktif teşhisi koyun, istediğiniz kadar kategorize edin, anlamıyorlar deyin, sınıfta oturmuyor deyin, değişim geliyor. Yeni çocuklar zaten okul diye tasaralanan şeyden çıkmak için tasarlandı. Varoluş onları bize yardıma gönderdi.

    Harekete geçmenin önemine değiniyorsunuz. sağlıklı beslenmeyi önemsemek de bir hareket mi sizce?
    Evet! Bir şey üretebilmek için önce organizmamızın dengeli olması lazım. Psikolojik rahatsızlık ne demek? Kimyasal dengesizliğin var demek. Kimyasal dengesizlik de şöyle oluşuyor: Senin duygularının hammaddesi hormonların, hormonlarının hammaddesi ise vücuduna yemek olarak soktuğun besinler. Sen doğru besinleri vücuduna sokmazsan, hormonlarının verimli şekilde oluşması için hammadde vermezsen, onları üretemezsen, ihtiyacın olan hormon kokteyllerini oluşturamazsın. O zaman küçük bir çocuğa yapılan haksızlığa kafa çeviren, duygu üretemeyen, orta beyni çalışmayan, sosyopatinin hatta bazen psikopatinin kıysında bir organizmaya dönüşebilirsin. Her 22 kişiden biri sosyopat. Önümüzdeki 70 yıl içinde bu oranın üç kişiden birine ineceğini söylüyorlar. Otizmdeki artış da inanılmaz.

    Ya obezite?
    Vücut şişman tasarlanmamış. Sen vücuduna istediği, ihtiyacı olan yiyecekleri verdiğin zaman iskeletin yüzde 15 oranında yağ bırakacak şekilde form alıyor. Ama bu konuda bilgilenmek, paketlenmiş, glüten içeren gıdaları hayatından çıkarmak zorundasın. Şu an yediğimiz her gıdada glüten var. Hayatı boyunca rejim yapmamış biriyim. Çocuk da doğurdum, hamileyken 22 kilo da aldım ama beslenmeme dikkat ederek kilo almıyorum.

    Bağışıklığı destekleyen GcMAF enzimi ve onu yok eden bir yapıdan bahsediyorsunuz… Nedir bunlar?
    GcMAF diye bir enzim var evet. Muazzam bir enzim, bağışıklık sistemimizin hammaddesi. Bu enzim sayesinde bağışıklık sistemi vücuda askerlerini gönderip, mutasyona uğramış hücrelerin etrafını sararak onları dışarı atıyor. Bir noktada “nagalase” dediğimiz, vücutta bulunmayan, sonradan girmiş başka bir enzim tarafından öyle profesyonelce yok ediliyor ki. Kitapta bunu çok detaylı anlatıyorum. Nagalase’nin doğal olarak olması mümkün değil, geliştirilmiş bir şey bu. Herkesin bağışıklık sistemine bu etkiyi yapmıyor. Genetik farklılıklar etkili oluyor. En çok HIV pozitif hastalarda, otizm bozukluğu olan çocuklarda, Hepatit C ve Hepatit B hastalarında görülüyor. Bunun nereden geldiğini bilmek istiyorsanız kitabı okuyun. Ben spekülasyon yapmıyorum. Lütfen sakin sakin kitabı okuyun.

    Melatonin Neden bu kadar önemli?
    Epifiz bezimiz melatonin hormonu üretiyor. Diğer bütün hormonların senkronize şekilde çalıştığı bir sistemin hammaddesi gibi düşünmek lazım melatonini. Hiç ışık girmeyen zifiri karanlık bir odada uyuduğumuzda üretilen bir madde. Bu madde üretildiğinde hibrit olmuş, oksijen üretmeyen kanserli hücreleri ve vücutta olmaması gereken viral, bakteriyel enfeksiyon varsa vücuttan atılması için onlara işaret koyuyor.

    Bedenimize yeterince önem veriyor muyuz sizce?
    Hücrenin içine girip atomun yapısına baktığınızda, atomun içine girip atomun çekirdeğine, atom altı parçacıklara indiğiniz zaman enteresan bir tekamül yolculuğu görüyorsunuz. Yaşam kendini tekrarlayarak, farklı kombinasyonlarda kopyalayarak var ediyor. O yüzden her şey çok değerli. Yaşam detaylarla anlaşılabilir. Yaradanı göklerde, dev bir organizma olarak arıyoruz. Yaradan makroda değil, mikroda, o atomaltı parçacıklarının da içinde. O yüzden vücuduna çok dikkat ediyorsan belirli bir manevi düşünsel seviyeye çıkabilmek, belirli bir zeka seviyesine ulaşabilmek için ciddi anlamda sağlıklı olman, beyin mekanizmanın iyi çalışıyor olması lazım.

    Antioksidanların insan versiyonlarından bahsettiniz. Nasıl antioksidan oluruz?
    Antioksidan sadece vücudumuzda yok. Atom seviyesinde antioksidana baktığınızda, elektronları çok fazla olan atomlar var. Bunlar, elektronlarını kaybetmiş atomlara elektron veriyor. Bu en mikrosu için. Makrosuna çıkıp, topluma gelindiğinde yine antioksidanlar var. Kendilerinde fazlalığını hissettikleri şeyi –bu bir duygu olabilir sevgi gibi, bir madde olabilir para gibi, bilgi olabilir tıp bilgisi gibi- ihtiyacı olan insanlarla paylaşarak toplumdaki yokluğu hafifletmeye çalışıyorlar. Ben bu insanlara antikoksidan insanlar diyorum. Biz bu insanlara genellikle aptal, zavallı muamelesi yapıyoruz. Bakıyoruz bir kadın kedileri, köpekleri besliyor, diğeri sokaktaki çocuklarla ilgileniyor, bir adam savaş bölgesine gidip oradaki yavrulara yardım etmeye çalışıyor. Biz de “İşi gücü mü yok?” diye yargılıyoruz. Oysa o insanlar bu işleri yapmasalar 50 yılda cehenneme dönmüş bir dünya olur burası. Bu insanlar ve onların kardeşleri olan aktivistler sayesinde devam ediyoruz. Bu resme bakınca sadece kendinden paylaşarak mı? Hayır. Zeka antioksidanları var. Nikola Tesla, Einstein gibi. Ya da merhamet antioksidanları var; Gandi, Mandela gibi. Düşünce antioksidanları var. O yüzden biz yaşamın yanında olmanın ne kadar değerli olduğunu anladığımızda, hangi özelliğimizin yaşamın yanında olmak için bize güç verdiğinin keşfine çıkmalıyız. Onu keşfettiğin andan itibaren, hayat seni hemen konumlandırıyor. Genlerin aktive olması gibi aktive olduğun, ne için yaratıldığını anladığın andan itibaren hayat seni oraya getiriyor. Hayatında kitap yazmayı aklından geçirmemiş biri olarak analiz yeteneğim güçlü diye, bilgileri anlaşılır anlatabiliyorum diye yazar oldum. Demek ki aktive olup dönüşmen gereken şeye dönüşmek için emek ver, izin ver hayat seni konumlandırsın. Hayatın sana ihtiyacı var, seni zaten bekliyor.

    Sağlıklı bir yaşam için
    • Karanlık odada uyurum.
    • En geç 23.00’te yatakta olurum.
    • Paketlenmiş gıda tüketmem.
    • Beyaz ekmek asla yemem. Yıkanmış un kullanmam.
    • Mutlaka balık yağı kullanırım.
    • Diş macunum florürsüz.
    • Florürsüz su içerim. İçindeki florür oranı 1,2’yi geçmeyen su satın alırım.
    • Depresyonun en önemli nedeni demir ve D Vitamini eksikliğinin yanı sıra bağırsak parazitleri. Meyve sebzeleri arıtıcıdan geçen suda yıkar ve sirkeli suda bekletirim.
    • Sabahları ılık, büyük bir bardak suyun içine çeyrek limon ve elma sirkesini ekleyerek çay niyetine içerim.
    • Günde en az 600-700 g mevsim meyvesi yerim.
    • Kahvaltıda evde yapılmış tam tahıllı ekmek, kafein yerine yorgun hissettiğim günler dil altı B12 kullanırım. Fazlası uykusuzluk yapabiliyor.
    • Vücut ağırlığımla çalıştığım yoga ve pilatesi tavsiye ederim. İyi bir öğretmenle Thai Chi de öneririm.



    CEVAP VER

    Lütfen yorumunuzu giriniz!
    Lütfen isminizi buraya giriniz