Kadınların hedefini çevre belirliyor
Hedef belirleme konusunda kadınlar söz konusu olduğunda çevresel faktörler ne yazık ki fazlası ile devreye giriyor. Üniversiteyi okuyan kadınların dahi önceliklerinin evlenip çocuk sahibi olmak olduğu düşüncesi halen hakimiyetini koruyor. Ya da evlenen bir kadının çocuk sahibi olma hedefinin olup olmadığı sorgulanıyor, çocuksuz bir evlilik hedefi başarılı bulunmuyor. Çalışan bir kadının işte yükselme hedefi sıklıkla gereksiz kabul ediliyor, kadının rolü eşine, çocuğuna destek olmak, evi çekip çevirmek olarak sınırlandırılıyor. Uzman Psikolog Ayben Ertem, bu nedenle son yıllarda iş hayatında başarılı olmak isteyen kadınların evlenmemeyi tercih ettiğini söylüyor.
Evlilik ve rehavet
Toplumumuzda yuva kurmak bir başarı olarak nitelendiriliyor ancak birçok evlilikte bu başarı sürdürülemiyor. Bunun çeşitli nedenleri olabildiğini belirten Uzman Psikolog Ayben Ertem, “Evlilikte rehavet bazen beklentilerin karşılanmaması nedeniyle olabiliyor. Evlenirken kafanızda yarattığınız evlilik ile bulduğunuz uyuşmayabiliyor. Aynı durum karşı taraf için de geçerli oluyor. İşte bu sıkıntılar da evlilik rehavetine neden oluyor. Ancak isteyerek yapılan bir evlilikte rehavete düşülse dahi destek alınarak tekrar başarıya ulaşılabiliyor” diyor. Evli çiftlerin büyük bir heyecanla çocuk sahibi olduktan sonra çocuğun kendi hayallerindeki kişiliğe veya dış görünüşe sahip olmaması halinde ebeveynler başarısızlık hissi yaşayabiliyor. Özellikle zihinsel engel ya da kromozom bozukluğu gibi durumlarda ebeveynler çocuğa destek olmaya çalışsalar da içlerinde başarısızlık hissi oluşabiliyor. Uzman Psikolog Ertem, böyle durumlarda ailelerin sadece çocukları için destek aldıklarını oysa baş etmeyi öğrenmek için kendileri için de destek almaları gerektiğini söylüyor; başarılı ebeveynliği ise şu şekilde tanımlıyor: “Çocuğunu en iyi şekilde yetiştirmeye çalışan, hem kendi aralarındaki ilişkiyi hem de çocukları ile ilişkilerini doğru devam ettiren, iletişime önem veren ve bunu yapamadıkları noktada destek almaktan çekinmeyen ebeveynler.”
Biofeedback ile motivasyon
İlk kez 1958’de NASA’nın astronotlara beyin dalgalarını değiştirmeyi öğretmesi ile ispatlanan Biofeedback yöntemi, çeşitli nedenlerle motivasyonu düşmüş, çok stres altında olan, dikkati bozulmuş ama hala başarma motivasyonu olan insanlara yardımcı oluyor. Uzman Psikolog Ayben Ertem dikkati artıran, stresle başa çıkmayı öğreten yöntemi şöyle anlatıyor: “Kişinin hem başına hem de vücuduna sensörler takılıyor ve kalp atışı, nasıl nefes aldığı ve beyin dalgaları kendisine gösteriliyor. Örneğin kaygılı bir insanın kalp atışı, nefes alışı çok farklı oluyor. Hazırladığımız farklı senaryolar ile kaygı yaratıp bu ölçümlere bakıyoruz. Ekranda önüne aniden bir matematik problemi çıkarıp sesli olarak çözmesini istiyoruz. Ya da bir oyunu mouse kullanarak başarmasını bekliyoruz. Beklemediği bir şeyle karşılaşan kişi, tıpkı günlük hayatta olduğu gibi kaygılanıyor ve ölçümleri değişiyor. Beyinde dikkati bozan, kaygı ile ilgili dalgalar artıyor. Kişi bunları gördükten sonra bu faktörleri kendi başına değiştirmeyi öğretiyoruz. Bir süre sonra kişi sensörler olmadan da, günlük hayatında stresli bir ortamla karşılaştığında normal nefes alıyor, kalp atışını düzenliyor, ellerinin soğumasını, terlemesini engelleyebiliyor, dikkatini toplayabiliyor. Bu çalışmayı özellikle sınav kaygısı yaşayan çocuklarda da kullanıyoruz.”
✎ Yaprak ÇETİNKAYA
Formsanté Dergisi Temmuz 2013 sayısı