Hayat kalitesini olumsuz etkileyen ve çevreyle olan bağın kopmasına varabilecek sonuçlara yol açan göz hastalıkları, düzenli takip ve erken tanı ile ilerlemeden kontrol altına alınabiliyor.
Yazı: Ayşegül Uyanık Örnekal
Beş duyu organımız arasında belki de en önemlisi olan görme duyusu, gözlerimizde herhangi bir hastalık olmadığı sürece pek de aklımıza gelmiyor. Düzenli göz kontrolü yaptırmayı henüz toplumda alışkanlık haline getiren kişi sayısı ise bir hayli az. Ancak gözümüzde oluşan en küçük bir görme kusuru, ister genç yaşta olalım ister ileri yaşta, hayatımızı altüst etmeye yetip de artıyor. Göz hastalıkları, çevresel ya da genetik faktörlere bağlı olarak gelişerek çeşitli görme problemlerine yol açabilen fiziksel rahatsızlıklar olarak tanımlanıyor. İstinye Üniversite Hastanesi Medical Park Gaziosmanpaşa’dan Dr. Öğretim Üyesi İsmail Özgür Şanlı, en sık görülen göz hastalıkları hakkında bilgi verdi.
Retina hastalıkları
Gözlerin en iç katmanını oluşturan, görmeyi sağlayan, ışığa duyarlı hücreler ile sinir liflerini içeren tabakaya retina deniliyor. Retinada; merkezi görmeyi sağlayan, ışığın odaklandığı özelleşmiş bölgeye ise sarı nokta (makula) adı veriliyor. Retinadaki hastalıklar; diyabetik retinopati, retina dekolmanı, göz içi kanamaları, sarı nokta hastalığı (yaşa bağlı makula dejenerasyonu), retinanın genetik bozuklukları, prematüre retinopatisi (ROP), retinal damar tıkanıklıkları, makula deliği, retina önünde oluşan zarlar, retinanın enfektif ve enfektif olmayan iltihabi hastalıkları, dejeneratif miyopik retina, retina distrofileri (tavuk karası, Stargardt hastalığı gibi…) ile retina tümörleri olarak 13 gruba ayrılıyor.
Katarakt
Göz merceğinde oluşan bulanık ya da kesif bölgeler olan katarak, halk dilinde “perde” veya “aksu” olarak da biliniyor. Göz merceği, irisin ve gözbebeğinin arkasında yer alıyor. Gözün arka bölümünün iç yüzünü kaplayan ve ışığa duyarlı olan retina üzerinde görüntü oluşumunu sağlama işlevini görüyor. Mercek bulanıklaşmaya başlarsa ışınların geçişi engelleneceğinden görüş bozulabiliyor. En çok yaşlılıkta oluşan katarakta rastlanıyor. Fakat bu tip katarakt, 50 hatta daha genç yaşlarda da görülebiliyor. Ayrıca diyabet, diğer sistemik hastalıklar, uyuşturucular ve göz yaralanmalarıyla birlikte de katarakt oluşabiliyor. Bebekler kalıtımsal olarak kataraktlı doğabildikleri gibi, yaşamlarının ilk yıllarında da katarakt görülebiliyor.
Günlük hayatı etkilerse cerrahi şart
Dr. Öğr. Üyesi Şanlı, “Kimler katarakt ameliyatı olmalı?” sorusunu ise şöyle yanıtlıyor: “Görme bozukluğu, kişinin günlük yaşamını aksatacak kadar ilerlediğinde kataraktın ameliyatla alınması gerekiyor. Eğer katarakt tamamen olgunlaşıp, buzlu cam gibi opak hale gelmişse daha acil bir tedaviye ihtiyaç duyuluyor. Olgunlaşmış bir kataraktın şişmesi hatta göz içinde dağılmasına bile rastlanabiliyor. Bu gibi değişimler, kalıcı görüş kaybı tehlikesi taşıyor. Doğumsal kataraktlarda ise görmenin engellendiği her durumda derhal ameliyat yapılması gerekiyor.”
Glokom
Görme kaybına neden olabilen, milyonlarca insanı etkileyen ve sık görülen bir göz hastalığı olan glokom, halk arasında göz tansiyonu veya karasu hastalığı olarak da biliniyor. Glokomda göz içindeki sıvı basıncının yükselmesi, görme yeteneği için gerekli olan görme sinirinde hasara ve görme kaybına yol açıyor. Primer açık açılı glokom, glokoma bağlı körlüğün ortaya çıkmasında büyük rol oynuyor. Genellikle belirti vermediği gibi sessiz ve gizli ilerliyor. Dar açılı glokom ise genelde ani bir krizle ortaya çıkabilen, bulantıyla kusmaya neden olacak kadar yoğun göz ağrısı, bulanık görme ve gözde kızarıklık ile karakterize oluyor. Acil tedavi edilmezse görüş kaybedilebiliyor. Bebeklerde görülen glokomda da şiddetli sulanma, ışığa hassasiyet, gözde büyüme ve grileşmeye rastlanıyor. Doğuştan görülen glokomda ise tedavi esas olarak cerrahi oluyor.
İlaç, lazer ve cerrahi uygulanabiliyor
Glokom riskini arttıran faktörler; ilerleyen yaş, ailede glokom öyküsü, sigara, diyabet, miyopi, hipermetropi, yüksek ya da düşük kan basıncı, uzun süreli kortizon kullanımı, migren, gözde ağır iltihaplanma ve enfeksiyon öyküsü, önceden geçirilmiş göz ameliyatları ile göz yaralanmaları olarak belirtiliyor. Hastalık herhangi bir belirti vermediğinden ve oluşan görme kaybı geri döndürülemediğinden, erken tanı büyük önem taşıyor. Dolayısıyla glokom ne kadar erken tespit edilirse, görme kaybı da o derece az oluyor. Dr. Öğr. Üyesi Şanlı, tedavide öncelikle göz içi basıncını düşüren ilaçlar verilebildiğinin altını çizerek, gerekirse lazer ve cerrahi tedavi uygulanabildiğini de söylüyor.
Gözyaşı kanal tıkanıklığı
Gözyaşı kesesi ve gözyaşı kanalları, gözyaşını burun boşluğuna ulaştırıyor. Bu kanalların çeşitli nedenlerle tıkanması ise gözyaşının dışarı akmasına neden oluyor. Söz konusu tıkanıklık doğuştan olabileceği gibi travma, iltihaplanma veya burun ameliyatlarına bağlı olarak da ortaya çıkabiliyor. Gözyaşı kanalları tıkanan hastalarda gözyaşının devamlı dışarı akması, gözyaşı kesesinin iltihaplanması ile buna bağlı olarak kızarıklık ve kesede şişlik gibi belirtilere yol açıyor. Dr. Öğr. Üyesi Şanlı, bu hastalıkta açık ameliyat (Toti ameliyatı) yönteminin yaklaşık 100 yıldır uygulanan klasik bir operasyon olduğunu ancak teknolojideki hızlı gelişmenin tıbba kazandırdığı endoskoplar ile internal yani kapalı yöntemin de bir seçenek olarak ortaya konulduğunu vurguluyor.
Göz tembelliği
Her iki gözde ya da birinde görme keskinliğinde yüzde 20 veya daha fazla oranda azalma olması şeklinde tanımlanan göz tembelliğinin toplumda görülme sıklığı yüzde 2-4 arasında değişiyor. Görme, doğuştan beynin öğrendiği bir yetenektir. Eğer doğumsal veya sonradan ortaya çıkan bazı göz bozukluklarına (katarakt, şaşılık, yüksek göz bozukluğu ve benzeri) bağlı olarak görsel uyarının beyne iletilmesinde kusur olursa, görmenin hızlı geliştiği bebeklik ve çocukluk yıllarında göz tembelliği gelişebiliyor. Bu rahatsızlığın önlenmesi ve her iki gözün birlikte kullanılmasının sağlanması, özellikle sinir sisteminin henüz esnek olduğu ilk iki senede kritik önem taşıyor. Dolayısıyla tedaviye ne kadar erken başlanırsa, o kadar iyi sonuç alınabiliyor.
Retina dekolmanı
Retinanın en dış katı olan retina pigment epiteli (RPE) ile ışığa hassas katları arasında sıvı birikerek, sinir-duyu katmanının RPE’den ayrılmasına retina dekolmanı deniliyor. Ayrışmış retina bölgesindeki görme fonksiyonunun kaybı, tam görme kaybına kadar ilerleyebiliyor. Retina dekolmanı gelişen hastalar; başlangıçta ışık çakmaları, oval-yuvarlak şekiller ve örümcek ağı şeklinde görüntüler görme, siyah ya da kırmızı renkte yağan noktalar ile ayrılmış retina bölgesine uyan görme alanı kaybı tarif ediyor. Dekolmanın tipine, yerine ve süresine göre belirtilerin şiddeti farklılaşabiliyor.
Yırtıklı retina dekolmanlarında cerrahi yöntemlerin uygulandığını söyleyen Dr. Öğr. Üyesi Şanlı, “Bunlar; dıştan kalıcı veya geçici bir materyalle skleraya bası, lazer, krio ya da diyatermi kullanılarak yırtığın kapatılması, göz içi tamponad (pnömatik retinopeksi) ve vitrektomi ameliyatları olarak sıralanıyor” diyor.
Göz kuruluğu
Hastalık, gözyaşı yetersizliği olarak da tanımlanabiliyor. Gözyaşı tabakası, hemen göz üzerine yayılıyor. Ortada sulu, en dışta da yağlı tabakalar yer alıyor. Bu üç tabakadan herhangi birinin eksikliği veya bozukluğu, kuru göz şikayeti ve bulgularının ortaya çıkmasına yol açıyor. Kuru göz hastaları; gözlerde kuruluk hissi, yanma, batma, yabancı cisim hissi, kızarıklık, rüzgar veya sigara dumanından rahatsızlık, göz çevresinde mukus iplikçiklerin oluşması ve/veya kontak lens kullanmakta zorluk şikayetleriyle doktora başvuruyor.
Gözyaşı salgısı, ilerleyen yaşla birlikte hem erkeklerde hem de kadınlarda azalıyor. Ancak kuru göz, özellikle menopoz sonrası kadınlarda sık görülüyor. Bunun dışında; idrar söktürücü, tansiyon düşürücü, antialerjik, antidepresan ve uyku ilacı kullanımı ile alkol tüketimi de göz kuruluğuna neden olabiliyor.
Yeni ilaçlar gündeme geliyor
Bu rahatsızlığın tanısı, göz hastalıkları uzmanı tarafından yapılan basit bir göz muayenesiyle kolayca konulabiliyor. Hasta öyküsü de tanıya yardımcı oluyor. Gözü nemli tutabilmek için gözyaşının yerine geçen birçok yapay gözyaşı damlası ve jel bulunuyor. Yapay gözyaşını günde dört-beş kereden daha sık kullanma ihtiyacı hisseden hastalar için koruyucu madde içermeyen, tek kullanımlık yapay gözyaşı preparatları da bulunuyor.
Sarı nokta
Halk arasında sarı nokta hastalığı olarak bilinen “yaşa bağlı makula dejenerasyonu”, günümüzde Türkiye’de ve dünyada 50 yaş üzerindeki kişilerde görülen körlük vakalarının en sık nedeni olarak belirtiliyor. Risk faktörleri arasında; ileri yaş, aile hikayesi, ultraviyole ışık maruziyeti, sigara içme ve hipertansiyon yer alıyor. Yine de sarı nokta hastalığı gelişimindeki en önemli iki risk faktörünün ileri yaş ve genetik yatkınlık olduğunu söyleyen Dr. Öğr. Üyesi Şanlı, şöyle devam ediyor: “Hastaları doktora yönelten ilk şikayetler; görme düzeyinde azalma, düzensiz görme ile görmede kırılma oluyor. Sarı nokta hastalığı genel olarak kuru ve yaş tip olmak üzere iki gruba ayrılıyor. Olguların yüzde 90’ında kuru tip gözlenirken, kalan yüzde 10’unda ise yaş tip sarı nokta hastalığı oluşuyor. Hastalığın tanısında fizik muayenenin yanı sıra gerek tedavi gerekse takipler için bazı tetkikler yapmak önem taşıyor.”
Hastanın kendini takibi önemli
Kuru tip sarı nokta hastalığı için henüz kesin bir tedavi bulunmamakla birlikte tanı alan kişilerde yaş tipe dönüşme riski olduğundan, sıkı takip gerekiyor. Hastaların günlük olarak bir çeşit görme alan testi olan Amsler Testi’ni yapması, mevcut çizgilerde kırılma, eğrilme ya da kaybolma geliştiğinde acilen bir göz doktoruna başvurması gerekiyor. Yaş tip sarı nokta hastalığına yol açan ve retina tabakası altında damar yumağı oluşumunu sağlayan VEGF adlı kimyasal maddeye karşı direkt etkili olan anti-VEGF ajanlar ile uygulanan intravitreal ilaç tedavisi ise en güncel tedavi yaklaşımı olarak biliniyor.
Bu belirtilere dikkat!
Dr. Öğr. Üyesi İsmail Özgür Şanlı; ani veya yavaş görme kaybı, kırık-eğri görme, su damlasından bakar gibi görüntü, ışık çakmaları, sinek uçuşmaları, göz önünde dolaşan cisimler, görüşün perdelenmesi, gelip geçici ve kısa süreli görme kaybı, görüş alanında karanlık bölgeler oluşması gibi belirtilerin retina hastalıklarına işaret edebileceğine dikkat çekiyor.