Diğer
    Ana SayfaGüzellikGöz çevrenizi aydınlatan son trendler

    Göz çevrenizi aydınlatan son trendler

    -

    Göz ve göz çevresi dokusu, hassaslığından dolayı estetik cerrahi açısından çekinilen bölgeler arasındaydı. Günümüzde estetik işlemler minimalleştikçe göz çevresinde kullanım alanları da artmaya başladı. Böylece yorgun, mutsuz ve olduğundan yaşlı görünmeye yol açan olumsuzlukların izlerini kolayca silme fırsatı doğdu. 

     

     

     

    - Advertisement -

    Yüzümüzdeki ifadeyi en iyi anlatan bölge gözlerimiz ama aynı zamanda vücudumuzun en hassas derisine de sahip. Dolayısıyla bu bölgeye uygulanabilen işlemlerin de ayrıcalıklı olması gerekiyor. Neyse ki bu anlamda teknoloji imdadımıza yetişiyor ve göz çevresine uygulanabilen cerrahi olmayan işlemleri bize sunuyor. Son dönemde adını duymuş olabileceğiniz üç yöntemi uzmanına sorduk. 

    GÖZ ALTI IŞIK DOLGUSU 
    Göz çevresini tedavi etmek için özel olarak tasarlanmış doğal içeriklerle kombine edilmiş “göz altı ışık dolgusu” uygulaması ile göz altı çökmesinin, halka ve morlukların tedavisi hedefleniyor. 30’lu yaşlardan itibaren yaygın olarak göz altı halkaları oluşuyor. Düzensiz uyku, stres, yorgunluk, yatış pozisyonu bu durumu artırıcı unsurlar arasında yer alıyor. Medikal Estetik Hekimi Dr. Buket Yıldırım, “Göz altı bölgesi her yöne kolaylıkla gidebilen özel bir yağla çevrili ve konumu septum adı verilen doğal bir bariyer ile korunuyor. Septum, ilerleyen yaşla beraber yağ torbası tarafından ileri doğru itiliyor. Yine yaşın ilerlemesiyle yüzdeki kemikler incelip geriye doğru hareket ediyor. Sonuçta göz altı bölgesinde boşluk ve gölgeler oluşuyor” diye anlatıyor. 

    Göz çevresinde kırışıklık olmayan genç kişiler bile, göz altı halkaları yüzünden daha yaşlı ve yorgun görünebiliyor. Göz altı ışık dolgusuyla göz altı çökmeleri başarıyla tedavi edilirken içeriğindeki protein, vitamin, amino asit, antioksidanlar, bakır ve çinko sayesinde göz altı morluklarında belirgin bir azalma sağlanıyor. 

    Göz altı ışık dolgusunun içeriğinde cildin yapı taşlarından hyalüronik asit bulunuyor. Hyalüronik asit vücudumuzda doğal olarak yer alıyor ve cildin derin tabakalarında su tutarak, nemlenmesini sağlıyor. Dr. Yıldırım, “Hyalüronik asit, yaşın ilerlemesiyle azalmaya başlıyor. Bu nedenle cilt kuruyor, zayıflıyor ve kırışıklıklar ortaya çıkıyor. Göz altı ışık dolgusu uygulamasıyla cilde kaybettiği hyalüronik asidin geri kazandırılması amaçlanıyor” diyor. 

    Göz altı ışık dolgusu uygulaması esnasında, içeriğindeki lokal anestezik madde lidokain sayesinde ağrı oluşmuyor. Uygulama esnasında morluk oluşmaması için iğneyle değil, kanülle çalışılıyor. Kanülün ucu küt olduğu için morarma yapmıyor. Uygulamanın ömrü göz altı bölgesinde iki yıl sürüyor. Bu dolgu içeriğindeki hyalüronik asitle göz altı çökmeleri ve halkalarıyla savaşırken, antioksidanlar ve vitaminlerle de hücre düzeyinde uzun vadeli yenilenmeler oluşmasını sağlıyor. 

    D.A.S. PLAZMA ENERJİSİ
    Göz kapağı derisi, yaşlanmaya bağlı olarak, genetik nedenlerle ve yerçekiminin de etkisiyle zaman içinde gerginliğini kaybedip sarkmaya başlıyor. Bu da ifadenin değişmesine ve bakışların yorgun görünmesine neden oluyor. Estetik, Plastik ve Rekonstüktrif Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Evrim Uçkunkaya, D.A.S. “Plazma Enerjisi” ile genç bakışlara kavuşmanın mümkün olduğunu söylüyor. İtalya’da geliştirilen yeni bir teknoloji olan bu yöntem, maddenin dördüncü hali olan plazma enerjisi ile çalışıyor. Sorun odaklı çalışan plazma enerjisi, havada bulunan gazları kullanarak etkili oluyor ve cildin en üst tabakasında buharlaşma yaratıyor. Farklı enerji ve frekans seviyesiyle çalışan bu teknoloji ile yüksek doku kontraksiyonu sağlanıyor. Böylelikle lokal esneklik kaybı gibi dermal kusurların küçük bir dokunuşla tedavi edilmesi hedefleniyor. Neşterli operasyonlardan çekinenler için uygun bir yöntem olarak karşımıza çıkıyor. 

    Op. Dr. Uçkunkaya, hastayı muayene ettikten sonra işlemi, yapılacak fazla deriyi aynen cerrahi işlem yaparmış gibi işaretlediğini ve bu alana uyuşturucu bir krem sürerek 15 dakika beklendiğini söylüyor ve ekliyor: “Bu hem hastaya hem de doktora işlem sırasında büyük bir konfor sağlıyor.” Sonrasında işaretli alan içine atışlar yapılıyor. Plazma enerjisinin kullanıldığı bu yöntem, her yerde kullanıma uygun, elde taşınabilir ergonomik bir tasarıma sahip. Elektriğe bağlanmadan, sadece bileğinize bağlayıp kalem gibi kullanılan bir alet. Kesi oluşmadığı için hijyenik bir sorun yaratmıyor. Kişi işlem sonrasında yüzünü istediği kadar yıkayabiliyor. Tek önemli nokta, uygulama yapılan bölgeyi nemlendirmek ki o bölgede oluşabilecek kuruluk ve hassasiyet engellensin. İlk üç gün ödemi ve gerginlik hissini azaltmak içinde buz tedavisi ve krem sürmek yeterli oluyor. İkinci haftadan itibaren üst göz kapaklarında büyük oranda ameliyat etkisi yaratan bir değişim görülüyor. Non-invaziv bir işlem olduğu için acısız, kanamasız, yara oluşturmadan, kısa iyileşme süreci ve daha düşük maliyet gibi avantajlar sağlıyor. 

    Bu yöntem alt ve üst göz kapaklarının etrafında oluşan beyaz lekelenmelerde, epidermal nevüslerde, güneşe bağlı lekelenmelerde, fibromalarda, viral siğillerde, hemanjiom, kondiloma, aktif akne, güneş ve yaşlılık lekeleri ile cilt elastikiyet kayıplarında kullanılıyor. 

    Bu tedavinin en büyük artısı ve diğerlerinden ayrılan özelliği, göz çevresinde güvenle kullanılabilen nadir lazerlerden biri olması. Emerge sisteminin göz çevresinde elastikiyetini kaybetmiş deriyi sıkılaştırmakta da etkili olduğu belirtiliyor. Medikal Estetik Hekimi Dr. Mustafa Karataş, “Göz çevresindeki yaşlanma belirtileri, yaşınıza yaş ekler. Cildiniz ne kadar genç görünürse görünsün, göz çevrenizdeki deri sıkılığını kaybettiyse olduğunuzdan yaşlı görünürsünüz. Emerge’le göz altındaki gevşemiş deride iyi sonuçlar alınabiliyor ama bu bölgedeki deri son derece ince ve hassas olduğundan tedavi biraz ağrılı olabiliyor” diye anlatıyor. 

    Rahat bir işlem süreci geçirilebilmesi için işlemden önce cilde topikal anestezik bir krem uygulanıyor. Yaklaşık yarım saat süren işlem sonrasında hafif bir şişkinlik ve kızarıklık olması normal kabul ediliyor. Dr. Karataş, kızarıklığı şu şekilde anlatıyor: “Birçok hastam işlemden sonra işe dönse de hemen herkeste genelde bir gün kadar süren hafif şişlik ve kızarıklık meydana geliyor. Bazı hastalar ise birkaç gün sonra ciltlerinde pul pul dökülme gözleniyor.” 

    En iyi sonuçları almak için iki hafta arayla dört-altı seans uygulanması öneriliyor. Yeni kolajen oluşumu için ise yaklaşık üç ay geçmesi gerekiyor. Yani tedavinin ciltteki etkileri üç ay sonra görülüyor. Emerge lazer tek başına da uygulanabilen bir tedavi ancak botoks, dolgu enjeksiyonları gibi farklı kozmetik uygulamaların bir tamamlayıcısı olarak da kullanılabiliyor. 

    ETKİLERİ ALTI AYDAN SONRA GÖRÜLMEYE BAŞLIYOR 
    Dr. Karataş, bu tedavinin olumlu sonuçlarını korumak için altı ayla bir yıl arasında tek bir seans yapmanın yeterli olduğunu belirtiyor. İşlemden önce ve sonra dikkat edilmesi gereken en önemli husus güneşten korunma. Tedaviden iki hafta öncesinden başlayarak güneşten uzak durulması tavsiye ediliyor. Tabii işlem sonrasında da bir süre güneşe çıkılmaması ve gündelik yaşamda da yüksek SPF’li bir güneş koruyucu kullanılması gerekiyor. Cilt bakım rutininde de yumuşak, tahrişe neden olmayacak ürünler tercih edilmeli. 

    Formsanté 2016 – Nisan sayısı
    Deran Çetinsaraç



    CEVAP VER

    Lütfen yorumunuzu giriniz!
    Lütfen isminizi buraya giriniz