Diğer
    Ana SayfaSağlıkGüneşten korunarak faydalanın!

    Güneşten korunarak faydalanın!

    -

    Geri sayım sona erdi ve artık tatil zamanı geldi çattı. Soğuk kış günlerinde hayalini kurduğunuz deniz-kum-güneş üçlüsüyle buluşma vakti! Ama siz, siz olun birkaç haftalık keyif için gelecek günlerinizi riske atmayın. Güneşin cefasını çekmek yerine, sefasını sürün.

    Yazı: Ayşegül Uyanık Örnekal

    Güneşin D vitamini sentezindeki rolü, vücudumuz için büyük önem taşıyor. Sağlıklı bir hayat için güneş ışınlarından mutlaka faydalanılması gerekiyor. Fakat bilinçsizce ve yanlış ürünlerle güneşlenmek, sağlığımız için düzelmesi zor sonuçlara yol açabiliyor. Dolayısıyla güneşten faydalanırken de korunmaya dikkat edilmesi gerekiyor. Bahçeşehir Üniversitesi Hastanesi Medical Park Göztepe’den Dermatoloji Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Ezgi Aktaş Karabay; güneş ışığına aşırıya kaçmadan, gerektiği kadar maruz kalmanın vücut için birçok yararı olduğunu belirterek; “Bunların temelinde D vitamini sentezi var. D vitamini, vücutta çeşitli biyolojik süreçlerde rol aldığından yeteri kadar alınması büyük önem taşıyor. Gıdalarla alınan D vitamini öncülleri ise güneş ışınları sayesinde vücutta aktif, etkin formuna dönüşerek fonksiyonların uygun bir şekilde ilerlemesini sağlıyor. Bu fonksiyonlardan en çok bilineni kemik gelişimi. D vitamini, kemik yapımında kullanılan kalsiyum ve fosforun emilimini etkileyerek, sağlıklı kemik gelişimi sağlıyor. Çocuk yaşta D vitamininin eksik alınması kafatası kemiklerinde büyümeme veya yanlış büyüme, oturma, yürüme bozukluğu, dişlerin çıkışında gecikme gibi bulgular veren Raşitizm adlı hastalığa yol açabiliyor. Yetişkinlik ve özellikle de yaşlılık döneminde D vitamininin eksik alınması ise kemik yoğunluğunda azalma ve kemik kırılmaları gibi bulgular verebiliyor. Bu vitaminin eksikliği kemikler gibi kas sistemini de etkileyerek, kas ve eklem ağrılarına yol açabiliyor” diyor. D vitamininin; bağışıklık sisteminin güçlenmesi, kansere karşı koruyuculuk, bilişsel fonksiyonları güçlendirmek, metabolizmayı hızlandırmak gibi başka görevleri de bulunuyor. Bu sistemlerin doğru bir şekilde çalışabilmesi için gerekli olan D vitamini sentezinin sağlanması için yeteri kadar güneş ışığı alınması gerekiyor. Güneş ışınları, sedef gibi bazı deri hastalıklarına da iyi geliyor. Ayrıca beyindeki doğal antidepresanların düzeylerini ve güneşte salgılanan serotonin miktarını da arttırıyor. Yeteri kadar güneş görmemek ise depresyona eğilim yaratabiliyor. Güneş ışınları melatonin hormonunu baskılayarak, gece bu hormonun sentezinin doğal olarak artışına yol açarak, uykusuzluğa da iyi geliyor.

    Yanıklar ileride kansere dönüşebiliyor
    Tabii ki güneş ışığının faydaları olduğu kadar bazı zararları da var! Bunlardan korunmak için de günün hangi saatinde güneş banyosu yapıldığı büyük önem taşıyor. Bulunulan bölgeye göre değişmekle beraber, güneş ışınlarının dünyaya dik olarak geldiği 11.00-15.00 saatleri arası çok riskli kabul ediliyor. Bu zaman aralığında güneşe çıkmaktan kaçınmak gerektiğinin altını çizen Dr. Öğr. Üyesi Karabay, şu bilgileri veriyor: “D vitamini sentezi için kolların içyüzü kadar bir alan sadece 15 dakika güneş ışığı alsa yeterli oluyor. Ultraviyole ışınları (UVA, UVB ve UVC) olarak da tanımlanan güneş ışınlarına bilinçsizce, fazla ve korunmadan maruz kalmak ise pek çok soruna yol açabiliyor. Bu sorunlardan en önemlisi de deri kanserleri! Özellikle öğlen saatlerinde doğrudan güneş ışığına maruz kalmak deri kanseri riskini uzun dönemde arttırıyor. Hayat boyu alınan güneş ışınları birikerek bu kanser açısından risk oluşturuyor. Çocukluk çağında geçirilen güneş yanıklarının, hayatın ilerleyen dönemlerinde deride kanser gelişme riskini arttırdığı da biliniyor. Aşırı güneş ışığına maruz kalmak kanser dışında deride lekelenmeler, kalınlaşmalar, damarlanmalar, kuruluk ve erken yaşlanmaya da yol açabiliyor. Özellikle UVC ışınları, gözün kornea ve konjonktiva gibi kısımlarında hasara neden olabiliyor. Güneş ışığına doğrudan bakmak görme tabakası olan retinaya önemli ölçüde zarar verip, kalıcı görme kaybına varan sonuçlara da yol açabiliyor. Ayrıca yoğun güneş maruziyeti erken katarakt gelişimiyle de sonuçlanabiliyor. Bu nedenle koruyucu özellikte güneş gözlüğü kullanılması büyük önem taşıyor. Fazla sıcağa bağlı olarak isilik, pişik gibi deri lezyonları da gelişebiliyor. Güneş altında fazla kalındığı durumlarda vücut ısısı korunamayabiliyor. Bu tür durumlarda ise ölümcül sonuçlara varabilecek sıcak çarpması tablosu gelişebiliyor.”

    - Advertisement -

    Krem tek başına yetmiyor
    Güneşten korunmak için koruyucu krem kullanmak önerilse de bu tedbir tek başına yeterli olmuyor. Öncelikle güneş ışınlarının dik olduğu 11.00-15.00 saatleri arasında güneşe çıkmamak ve mümkün olduğu kadar gölgede kalmak gerekiyor. Ancak gölgede kalınsa bile yerden ve sudan yansıyan güneş ışınlarının da deriyi yakıcı etkisi olduğunun unutulmaması önem taşıyor. UV ışınlarından koruma sağlayan gözlük ve yüzü korumak için geniş kenarlı şapkanın yanı sıra bol, deriyi kapatan ince kıyafetler de tercih etmek gerekiyor. Dr. Öğr. Üyesi Karabay, güneş koruyucu krem kullanılsa bile uzun süre güneşte kalınmaması gerektiğini belirterek, “Güneş koruyucu krem seçerken, öncelikle deriyi koruma faktörüne bakılması gerekiyor. Bu kremlerin güneşten koruyuculuğu GKF (güneş koruma faktörü/sun protection factor-SPF) denilen bir değerle belirtiliyor. GKF 4-12 arası hafif koruma, GKF 30’a kadar orta koruma, GKF 30 ve üstü yüksek koruma olarak tanımlanıyor. Aslında GKF 15, 30 ve 50 arasında çok büyük farklar bulunmuyor. GKF 15 faktörlü kremler de UVB ışınlarının yaklaşık 90’ını bloke ettiğinden, bu da yeterli bir koruma olarak tanımlanıyor. Bazı kremler sadece UVB’ye karşı koruma sağlarken, buna ek olarak UVA’dan da koruma sağlayan kremler daha güvenli oluyor. Özellikle yüz ve eller gibi güneşe fazla maruz kalan bölgeler ile omuzlar gibi hassas kısımların korunmasına dikkat edilmesi gerekiyor. Hassas cildi olanlar ile beyaz tenlilerin, 50 ve üzeri faktörlü koruyucular tercih edilmesi önem taşıyor. İki saatte bir kremin tekrarlanması, havuza veya denize girildikten sonra da yeniden sürülmesi gerekiyor” diyor.

    Güneş yaşlandırır mı?
    Cilt yaşlanmasında, biyolojik faktörlere ek olarak çevresel faktörler de önemli rol oynuyor. Güneş de çevresel faktörler arasında en zararlısı ve en sık maruz kalınanı olarak öne çıkıyor. Ciltteki kolajen liflerini bozarak, lekeye ve cilt kanserine neden oluyor. Güneşe fazlaca maruz kalan ciltte deri hücrelerinin DNA’ları hasarlanıyor, hücrelerin yenilenme süresi uzuyor. Deride kuruluk ve kalınlaşma gelişiyor. Esneklik ile gerginlik sağlayan kolajen ve elastik lifler azalıyor. Ciltte sarkma, kırışıklık ve çizgilenmeler oluşuyor. Güneşe bağlı olarak deride incelme, renk değişiklikleri, lekelenmeler ve kılcal damarlar da belirginleşmeler de izleniyor. Oysa güneşten korunmak, derinin yaşlanmasını yavaşlatıyor. Ayrıca yeterli sıvı tüketmek, sağlıklı beslenmek, spor yapmak, sigara ve alkolden uzak durmak, stressiz bir hayat sürmek de cilt yaşlanmasını yavaşlatan diğer faktörler arasında yer alıyor.

    Solaryumdan uzak durun!
    Bazı kişiler güneşten yanmamak için solaryuma girmeyi düşünse de bu önerilmiyor. Çünkü koşullar ne olursa olsun solaryumun zararlı olduğunu vurgulayan Dr. Öğr. Üyesi Karabay, “Solaryum ile UV ışınlarına aşırı derecede maruziyet katarakt, cilt kanseri, bağışıklık sisteminin bastırılması, erken yaşlanma, kırışık, soluk, lekeli bir cilt, kalın bir cilt dokusu, ölü hücreler, cilt üzerinde lezyonlar ve pullanmalarla sonuçlanıyor. Bu nedenle Dünya Sağlık Örgütü tarafından da tavsiye edilmiyor. Solaryumun çok tehlikeli bir deri kanseri türü olan melanom riskinin arttığı da biliniyor. Dolayısıyla solaryum her şekilde zararlı olduğundan önerilmiyor” diyor.

    Lekelerden kurtulmak mümkün!
    Yaz aylarında keyifli geçen tatil günleri, yetersiz korunma nedeniyle ilerleyen günlerde güneş lekelerine yol açabiliyor. Bu lekelerin tedavisi sabır ve emek istese de sonunda başarıya ulaşmak mümkün olabiliyor. Tedavide öncelikle güneşten korunmaya dikkat etmek gerekiyor. Kışın ve havanın kapalı olduğu günler de dahil olmak üzere güneş koruyucu kremlerin her gün kullanılması ve gün içinde tekrarlanmasının önemine dikkat çeken Dr. Öğr. Üyesi Ezgi Aktaş Karabay, tedavi seçeneklerinin krem kullanımından çeşitli cihazlara dek farklılık gösterdiğini belirterek, şu bilgileri veriyor: “Hidrokinon, A ve C vitamini ile birtakım asitleri içeren bazı kremler, deride hafif peeling yapıp, pigmentasyona yol açan mekanizmayı bloke ederek leke tedavisinde kullanılıyor. Bazı asidik ilaçlarla peeling yani deriyi soyma işlemi de yapılabiliyor. Lazerler ve radyofrekans cihazlarına ek olarak PRP, mezoterapi işlemleri ve bunların kombinasyonlarıyla da güneş lekeleri tedavi edilebiliyor.”

    Güneş çarpmasına dikkat!
    Sıcak hava ve doğrudan güneş altında uzun süre kalma sonucu, vücut ısısını ayarlayan mekanizmaların yetersiz kalması durumunda ortaya çıkan klinik tablo “güneş çarpması” olarak tanımlanıyor. Bu durum özellikle öğle vaktinde, güneş ışınlarının dik açıyla geldiği zamanlarda oluşuyor. Yaşlılar ve çocuklar hassas gruplar olarak adlandırılsa da herkes için tehlike arz ediyor. Özellikle yüksek tansiyon, diyabet, kronik böbrek yetmezliği gibi hastalıkları olanlar, kanser hastaları, aşırı kilolu veya aşırı zayıf kişiler, 5 yaş altı ve 65 yaş üzeri gruptakiler ile gebelerin sıcak yaz aylarında çok daha dikkatli olması gerekiyor. Güneş çarpmasının belirtilerini; baş ağrısı, bulantı, kusma, baş dönmesi, yüksek ateş, terleyememe, kuru, sıcak ve ağrılı cilt, sersemlik, yürümede bozukluk ile benzeri sinir sistemi bozuklukları, kas krampları, çarpıntı, uykuya eğilim ve ruhsal durum bozuklukları olarak sıralayan Dr. Öğr. Üyesi Ezgi Aktaş Karabay, şuur bulanıklığı ve komaya varabilen ciddi tablolar oluşabileceğini de sözlerine ekliyor: “Bu duruma maruz kalan kişinin mutlaka hekime başvurması gerekiyor. Sağlık kurumuna ulaşana kadar vücut ısısını azaltmak için kıyafetlerin gevşetilmesi veya çıkarılması, baş, göğüs ve koltuk altlarına soğuk suyla ıslatılmış bez konulması, soğutucu cihazların açılması gibi uygulamalar yapılabiliyor. Kan dolaşımını başa doğru yönlendirmek için kişinin ayaklarını yükseltmek, kol ve bacaklara masaj yapmak, duş aldırmak da gerekebiliyor. Kişinin bilinci açıksa sıvı alımının sağlanması, kapalıysa kesinlikle içmesi için sıvı verilmeden, takip ve tedavi için en yakın sağlık kurumuna ulaştırılması önem taşıyor.”



    CEVAP VER

    Lütfen yorumunuzu giriniz!
    Lütfen isminizi buraya giriniz