Genellikle, vücudun en fazla basınç altında kalan bölgesi olan bacakların alt kısımlarında görülen varise neden olan faktörlerin başında genetik yatkınlık, çevresel nedenler ve hormon ilaçları geliyor. Varisten kurtulmak için lazerden cerrahi yöntemlere kadar birçok tedavi seçeneği bulunuyor. Ancak varis, çok nadir olsa da bazen damarlardaki kanın pıhtılaşmasına neden oluyor. Hareketsizlik nedeniyle damarın içinde pıhtılaşan kanın akciğere gitmesi ölüme bile yol açabiliyor. Ancak varis tedavisinde yeni bir tedavi yöntemi olan köpükle (foam) çok başarılı sonuçlar elde edilebiliyor. Prof. Dr. Mehmet Kurtoğlu’na varisin nedenlerini ve tedavi yöntemlerini sorduk.
Varis nedir, nasıl oluşur?
Varis, vücudun özellikle de bacakların toplardamar sisteminin iyi çalışmaması sonucu ortaya çıkar. Bacaklardaki toplardamarlar hem derinden, hem de yüzeyden geçerler. İşte bu yüzeyden geçen toplardamarların görünür hale gelmesiyle mavi-mor renkli varis damarları oluşur. Her toplardamarın içinde kanın yalnız tek yönlü, aşağıdan yukarı yani kalbe doğru akmasını sağlayan kapakçıklar vardır. Ayağa kalkıldığı zaman o kapakçıklar kapanıp kanın geriye kaçmasına engel olur. Bu kapakçıklar iyi çalışmadığı zaman kişi ayağa kalktığında kan, bacaklarına geri döner ve buradaki damarların basıncını artırır. Basıncı artan damar da genişleyip, dışarıdan görünür hale gelir.
Varisin belirtileri nelerdir?
Variste yani tıp dilindeki adıyla venöz hastalıklarda ilk şikâyetler en fazla bacakların görüntüsünün bozulması gibi kozmetik nedenlerdir. Genellikle bu görüntü değişikliklerine özellikle günün ilerleyen saatlerinde artan ağrı eşlik eder. Bacaklarda kaşıntı, gece krampları ve şişlikler de sık görülen şikâyetler arasındadır. Ayrıca varis damarları ciltte çatlamalara ve kanamalara sebep olabilir. Hatta bu damarlar mikrop kaparsa, bacaklarda yaralar ve kahverengi lekeler de oluşabilir. Bu lekeler varis damarlarından kanın sızmasına bağlı olarak daha çok ayak bileklerinde görülür.
Ancak çok nadir görünse de, varis oluşumun en önemli belirtileri arasında kanın pıhtılaşması gelir. Hareketsizlik nedeniyle damarın içindeki kan akımı kıvrım kıvrım genişlemiş damarın içinde yavaş olacağı için pıhtılaşmaya eğilimli olur. Pıhtılaşan bu kanın akciğere gitmesine emboli denir. Özellikle uzun uçak yolculuklarında rastlanan bu durum, çay, kahve ve alkol tüketimine bağlı olarak vücudun su kaybetmesiyle daha da artar. Bu durum ölüme bile yol açabilir. Bu yüzden uzun yolculuklara çıkan, doğum kontrol hapı veya östrojen hormonu kulanan insanlarda pıhtı oluşumu daha da artabilir.
Tanısı nasıl konur?
Varis, tüm dünyada ortalama yüzde 25 civarında, yani dört kişiden birinde görülür. Bizim ülkemizde de 20-25 milyon kişide bu hastalığın olduğu bilinmektedir. Bacaklarında damar görüntü değişikliği, şişlik, yara şikâyetleri olan kişilerin özellikle toplardamar tetkikleri çok detaylı bir şekilde yapılmalı. Şikâyete sebep olan faktörün ne olduğunu bulmak için doppler ultrasonografi tetkiki yapılır. Doppler, toplardamarların içindeki kapakların hareketini, kanın akışını ve yönünü gösterir. Böylelikle kan sadece kalbe doğru mu gidiyor, yoksa ayağa kalkmakla ve ıkınmayla ters yöne mi kaçıyor bu alet sayesinde anlaşılır. Doppler ultrasonografi, hamilelik ve safra kesesi muayenesinde kullanılan ultrasona benzeyen, acı vermeyen, çok basit bir alet. Ultrason çekilirken hasta ayağa kaldırılır ve ıkındırılır. Böylelikle bacaklardaki kapakların kanı geriye kaçırıp kaçırmadığı, nereden nereye kaçırdığı gibi tetkikler yapılır. Son olarak alınan görüntülere göre hastanın tedavi planı belirlenir.
Tedavi metodları nelerdir?
Varis tedavisinde son 10 seneye kadar en bilinen yöntem cerrahi müdahaleydi. Özellikle çok kıvrımlı ve geniş olan damarlarda ameliyat tek çare olarak görülüyordu. Ancak eğer hastalık başlangıç noktasında yakalanırsa çok daha kolay iki yöntem bulunuyor. Bu yöntemlerden ilki damara lazer sokup, yakarak damarın devre dışı bırakılması. Bu yöntem ataküstü ve günübirlik yapılıyor. Diğer ve çok yeni bir yöntem olan iğneyle damarın içine girip, ilaçla damarı yakma işlemine de köpük (foam) deniliyor. Köpük denilen kimyasal sıvı, yakıcı bir ilaç olduğundan damarın içine verildiğinde damarı yakıyor. Sıvı da damara verilmeden önce hava ile karıştığı için deterjan gibi köpürüyor. İlacın bu köpükleşmiş şekli daha da etkili oluyor. Bu yönteme sklerozan da deniliyor. İşlem çok kısa ve ağrısız, komplikasyon görülme ihtimali çok çok az ve işlem sadece 10 dakika sürüyor. İşlemden hemen sonra hasta ayağa kalkarak, günlük hayatına devam edebiliyor.
Haberin devamı 2010 Nisan sayısında…