Kadın konfor alanını bırakamıyor
Mentörlük çalışması kadınların sadece iş hayatını değil, özel hayatındaki hedeflerini de kapsıyor. Serpil İkiz, kadınların “konfor alanlarından çıkmak” konusunda cesaretsiz olduğunu, dolayısıyla değişimden korktuğunu söylüyor. İkiz, “Kadınlar daha derin düşündüğü için özellikle var olan standartlar devam etsin ya da daha iyi olsun istiyor ancak düşmesini istemiyor. Bu nedenle değişimi düşünmekte dahi zorlanabiliyorlar” diyor.
Programa katılan kadınlar kendilerine eşlik edecek mentörü de seçme özgürlüğüne sahip oluyor. Mentörler genellikle 35 yaş üstü, iş ve hayat tecrübesi, dinleme ve yönlendirme becerisi olan, karşı tarafın ihtiyacını anlayıp gerekli ilgiyi gösterebilecek gönüllü kişiler arasından seçiliyor ve özel bir eğitim sürecinin sonunda mentörlük yapmaya başlıyorlar.
Değişimden korkuyoruz, düşünmüyoruz
Yaşadığı hayatın içinde, örneğin iş yerinde mutsuz olan bir insanın maaşını kaybetmek pahasına hayatını değiştirmesi mümkün mü? Genellikle bunu düşünmek bile bize zor geliyor çünkü sahip olduğumuz koşulları tek seçeneğimiz gibi düşünüp alternatifleri görmekten kaçınıyoruz. Oysa kendimizle ilgili “düşünmeye” ve “hayal etmeye” başladığımızda bazen sadece küçük riskler alarak dahi hayatımızda önemli değişiklikler yapabiliyoruz. Bu program da kadınlara işte bu gerçeği göstermek istiyor.
Mentörlük programında katılımcılardan ilerleyen zamanda kendilerini nasıl görmek istediklerini hayal etmesi isteniyor ve ardından “Şimdi bu hayalini plana dök… Nasıl ilerlersin? Kaynakların neler ve nerelerden yeni kaynaklar sağlayabilirsin?” diye soruluyor. Ardından bu plan altı aylık, bir yıllık ve üç yıllık dönemlere bölünüyor. Somut olarak ortaya çıkarılan model, kağıda dökülüyor, tablolar oluşturuluyor. Çalışmalar kişinin önünü daha net görmesini sağlıyor. Burada koçluktan farklı olarak verilen mentörlük hizmeti sayesinde ise kişilerin planı nasıl uyguladıkları mentörler tarafından belli dönemlerde takip ediliyor. Yani eğitimin sonunda bireyin hedefinin neresinde olduğunu takip etmek gerekiyor. Serpil İkiz, “Burada aldığınız eğitimden büyük umutlarla çıkıyorsunuz. Pazartesi işe başlıyorsunuz, hala yüzünüzde güller açıyor, ‘Aradığımı buldum’ diyorsunuz. Ancak bir hafta sonra yine yüzünüz düşüyor çünkü planlar kağıtta kalmaya başlıyor. İşte burada mentörler devreye giriyor, kişiyi takip ederek ve destek vererek motivasyonun devam etmesini sağlıyor.”
Stratejist İsmail Haznedar, ölçülemeyen bir şeyin yönetilemeyeceğini belirterek, “Eğer ilerlemenizi ölçmezseniz ilerlediğinizi fark edemezsiniz. Mentörler kişinin yola nereden çıktığını biliyor, hedefin neresinde olduğunu takip ediyor, kişiyi dinliyor, yönlendiriyor. Buna ihtiyaç var çünkü bir iş değişikliği dahi bir günde olmuyor, bazen yıllar sürebiliyor. Bu süreçte mentörlerimizin amacı bireyin motivasyonunu sürdürmek oluyor” diyor.
Mentörlük programında süreç
Sloganı “Hayal et, planla, yaşa” olan programda öncelikle bireylerin en az yaptığı şeye yani “hayal etmeye” yoğunlaşılıyor. Çünkü günlük yaşamın içinde birçoğumuz hayal etmeye dahi vakit ayıramıyoruz. Oysa programın yürütücüleri Serpil İkiz ve İsmail Haznedar işin yüzde 90’ının hayal etmek olduğunu vurguluyor. Sonrasında hayallere ulaşmak için plan yapma aşaması geliyor. Son aşama ise en keyiflisi yani yaşamak… Ancak bu süreçte bireyler bazen plandan çıkıp önceliklerini karıştırabiliyor, bazen hayallerinden uzaklaşıyor. Oysa var olan sınırlı kaynakları doğru kullanmak gerekiyor. Burada da iş yine mentörlere düşüyor.
Hedefi olmayan birey mutsuz
Stratejist İsmail Haznedar ise, kurumlara verdikleri danışmanlık hizmetlerinde de bireyin gelecek hedefi ile kurumun hedefinin uyumsuz çıkması durumunda sonucun başarısızlık, mutsuzluk, verimsizlik olduğunu belirterek, “Burada da bireyin gelecek hedefi olmasının ne kadar önemli olduğu ortaya çıkıyor. Bireyler öncelikle çalıştıkları şirketin nereye gittiğini bilmiyor. Çünkü vizyon, misyon gibi kavramlar onlara çok ulvi geliyor. Üst seviyede yazılmış ve bireye kadar inmemiş olan bu kavramlar bireyin şirketi sahiplenmemesine neden oluyor. Bizim hareket noktamız da bu kopukluk oluyor. Stratejide biz üç aşamadan bahsederiz: Düşünme, karar alma ve uygulama… Düşünme aşaması çok kıymetlidir. Dar çerçevede, mecburiyette kalınca kişi kendi hayatını seçememiş oluyor, sunulan hayatı yaşıyor. Biz diyoruz ki ‘Kendi planladığın geleceği yaşa. Bunun için mecburiyeti, sınırları nasıl aşarsın, önce bunu düşünmeye başla.’ Bu da biraz stratejik düşünce ve kendi korkularını aşmakla ilgili oluyor” diyor.
✎ Yaprak ÇETİNKAYA
Formsanté Dergisi Nisan 2013 sayısı