Güzellik dünyasında tanımlar değişiyor. Doğallık ön plana çıkarken, yaşının iyisi gözükmek temel alınıyor. Gençleşmeye giden yol, artık her yaşta cildin ihtiyacına göre minik dokunuşlarda bulunmaktan geçiyor.
Her yaşın güzelliği ayrı olduğu gibi, her yaşın bakımı da farklı oluyor. Aynaya baktığınız zaman geçmiş yılların izini yüzünüzdeki çizgilerden anlayabilirsiniz. Ancak günümüz teknolojisiyle olduğunuz yaşın gerektirdiği yaşlanma belirtilerini daha silik hale getirebilirsiniz. Dermatoloji Uzmanı Dr. Ebru Sağlık, “Çok hızlı bir çağda ilerliyoruz. Bu çağda hepimiz bakımlı olmayı seviyoruz ve istiyoruz. Yaşlara göre ihtiyaçlar farklı olsa da bakımlı olma anlayışı bence 20’li yaşlarda dinamik, 30’lu yaşlarda ışıltılı, 40’lı yaşlarda alımlı, 50’li yaşlarda ve sonrasında ise yaşının iyisi görünmek olarak algılanabilir” diyor. Dr. Sağlık’tan yaş gruplarına göre cildin ihtiyaçlarını ve hangi bakımların uygun olacağını anlatmasını istedik.
20’Lİ YAŞLAR
20’li yaşların başı; ergenliğin bitip, sivilcelere veda etme zamanı. Ancak yine de iyi bir cilt temizliği ve tonikleme rutininiz olmalı çünkü hormonların etkisiyle cilt genelde yağlanmaya müsait olabiliyor. Ufak tefek izler mevcutsa bunları gidermek için meyve asitli ürünler size uygun olabilir. Beraberinde güneş koruyucu kullanmayı ihmal etmeyin.
25 yaşından itibaren azalan tamir kapasitemiz nedeniyle cildinizin kolajenine yatırım yapmaya başlarsanız, ileriki yaşlarda çok faydasını görebilirsiniz. Bunun için doğru beslenmek, günlük cilt ürünleri ile güneş kremi kullanmak ve minik işlemlerle cildin üst tabakalarını canlandırmak çok iyi olur. İzler, gözenekler gibi küçük problemler için yüzeysel peeling uygulamalarını tavsiye ederim. Üç-dört hafta ara ile yapılan birkaç seans, ışıltı ve pürüzsüzlük sağlamaya, yağı ve gözenekleri dengelemeye yardımcı oluyor.
Problemli bir cilt ise buna lazerle cilt yenileme ve iz tedavileri eklenebilir. Eğer aynaya bakınca yüzünüzde sizi rahatsız eden yapısal asimetriler varsa ya da aşırı ince dudak, kemerli burun, küçük çene gibi bazı bölgelerin desteklenmesi gerekiyorsa, hyalüronik asit dolgularla uygulamalar yapılabilir. Bu tip minik dokunuşlar, her zaman kişiye özel planlamalı. Unutmayın, bu yaşlarda önemli olan doğal ve dinamik güzelliğinizin korunması.
30’LU YAŞLAR
30’lu yaşların başında iş hayatındaki yoğunluk ve stresin de etkileriyle azalmaya başlayan kolajen, kendini mat ve diriliğini yitirmiş görünen bir cilt olarak belli ediyor. üstelik artık mimik çizgileri de belli oluyor. 35 yaşından itibaren cilt altındaki yağ dokusu kayıpları, beraberinde yüzün belli bölgelerinde boşluk ve sarkmaları getiriyor. Bu yaş grubunda cilt bakım rutinine mutlaka C vitaminli içerikleri eklemek gerekiyor. Serum ya da krem şeklinde olan bu ürünler, meyve asitli ya da retinol içerikli ürünlerle dönüşümlü kullanılabilir.
Leke oluşumunu engellemek için güneş koruyucuyu tabii ki ihmal etmeyin. Bu yaş grubunda vitamin ve hyalüronik asit enjeksiyonları ile lazerle cilt canlandırma, cildin ışıltı ve kolajene kavuşmasına yardımcı oluyor. Buna ek olarak mimik çizgileri için botoks uygulamaları da devreye giriyor. Yerleşik çizgiler oluşmadan hem tedbir hem tedavi sağlayan botoks yılda iki-üç kez uygulanabiliyor. Botoks yoğun iş hayatında strese bağlı gelişen ve yüzün kareleşmesine yol açan diş sıkmayı önlemek için de sıklıkla kullanılıyor ve geniş ya da köşeli görünen yüz şeklinin incelmesini sağlıyor. Bu yaş grubunda artık küçülmeye başlayan deri altı yağ yastıkçıkları, özellikle göz altı ve yanakta boşalmaya sebep oluyor. Buna bağlı olarak, aynaya baktığınızda yorgun ve sarkık görüntünün başladığını fark ediyorsunuz.
Dolgu uygulamaları, genç ve ışıltılı görüntüyü sağlamak adına büyük önem kazanıyor. Yüzü yukarıya kaldırmak, çekici yanak hatları ve keskin bir çene hattı oluşturmak ya da dolgun dudaklar yaratmak için uygulama yapılabiliyor. Yapılan dolgular doğru planlanır ve iyi teknikle yapılırsa dışarıdan belli olmuyor ve ifadeyi bozmuyor. Bir yıla kadar, bazen daha uzun süre dayanabiliyor. 30’lu yaşlarda ışıldamak ama daha önemlisi ileriki yaşlarda genç görünmek isteyenlerin bu yaş dönemini iyi değerlendirmesini öneririm.
40’LI YAŞLAR
40’lı yaşlara gelindiğinde ister istemez hormonların azalmasıyla karşı karşıya kalıyoruz. Bunun yüzümüze yansıması ise belirgin ölçüde elastik dokuda bozulma, derimizin altındaki yağ yastıkçıklarında küçülme ve kemik kaybının başlaması ile birlikte yüzdeki tüm yapının aşağı sarkması olarak kendini gösteriyor. Eğer çok geçmeden tedbir aldıysanız 40’lı yaşlarda da 30’lu yaşlarınızdaki gibi görünebilirsiniz. Bunun için cilt bakım rutininize C vitaminli serumlar, peptidli yenileyiciler ve retinol gibi hücre tamiri yapan içerikler eklemenizi öneririm.
Bu içerikler; çizgi ve leke oluşumunu önlemeye, kolajen artışına yardım diyor. Ayrıca bu yaş grubu, cilt tamirini arttırmak için kolajen içerikli gıda takviyelerinden fayda görebilir. Ancak size uygun takviyeyi belirlemek için mutlaka doktorunuza danışıp, gerekirse kan tetkiklerinizi yaptırmanız daha doğru. 40’lı yaşlarda artık yılda iki-üç kez rutin olarak yapılan botoks ile mimiklerin yarattığı derin çizgileri önlemek gerekiyor. Bu yaş grubunda lazerle cilt gençleştirme işlemleri ile sarkmalar azaltılabiliyor, yüz yukarıya toparlanabiliyor ve çene hattındaki ağırlık azaltılabiliyor. Ayrıca SomonDNA, hyalüronik asit ve PRP enjeksiyonları da sıkılaşma ve lift etkisini çok iyi destekliyor.
Deri, deri altı ve kemikteki kayıpların, stratejik olarak iyi planlanmış bir şekilde yerine konması sizi 30’larınıza geri taşıyabiliyor. Burada bütünsel yaklaşımla yapılan dolgu uygulamalarının daha başarılı olduğunu vurgulamak isterim. Örneğin, yorgun bir bakışı gidermek için şakak, elmacık kemiği ve göz altına ya da üzgün ifadeye yol açan aşağı dönük ağız köşeleri için çene, dudaklar ve nazolabial bölgeye bütünsel olarak yaptığım dolgu uygulamaları ile hastalarımda çok daha güzel sonuçlar elde edebiliyoruz. Hyalüronik asit dolgu uygulamaları yaklaşık bir yıllık ömre sahip olsa da bu sürede ciltte artan kolajen sayesinde etkisinin birdenbire kaybolmadığını ancak belli aralıklarla küçük takviyelerin gerekeceğini de hatırlatmak isterim.
50’Lİ YAŞLAR
50’li yaşlar ve sonrası, ciddi anlamda hormon kaybı ve doku yaşlanmasına eklenen belirgin kemik kaybıyla karakterize oluyor. Bu sebeple deride artık derin çizgiler, yüzde aşağı sarkmalar, yüz kontüründe ileri derecede bozulmalar görülüyor. Cilt bakım rutinine antioksidan vitaminli serumlar, peptidli ve fitoöstojenli kremler eklenerek, cildin beslenmesi ile tamir olması sağlanmalı. Kolajen gıda takviyeleri de işe yarayabilir ancak mutlaka doktorunuza danışarak kullanılmalı.
Antiaging işlemlere erken yaşlarda başlayanlar bu yaşlarda çok avantajlı konuma geçiyor. Sarkan cildi toparlamak için lazer veya diğer cihazlarda cilt sıkılaştırma işlemleri, kürler halinde kolajen, hyalüronik asit ve SomonDNA enjeksiyonları bir miktar deri tamiri yapabiliyor. Botoks uygulamaları belli bir rutinde devam etmeli ancak geç kalınmış ve aşırı derinleşmiş çizgileri tam olarak açmak için bu yeterli olmazsa farklı işlemlerle kombine etmek gerekebiliyor.
Dolgularla sarkan yapıların yukarıya doğru lift olmasını sağlayacak yüz konturu uygulamaları bu yaşlarda biraz daha faydalı oluyor. Kemik dokuların kaybına bağlı olarak şakak, elmacık kemiği, çene hattındaki kayıplar ile deforme olan yüz çerçevesi, hyalüronik asit veya kalsiyumlu dolgularla yeniden yapılandırılmaya çalışılıyor.
Yazı: Deran Çetinsaraç
İLGİLİ İÇERİKLER
- Cilt tipleri ve özellikleri nelerdir? Hangi cilt daha çabuk yaşlanır?
- El yaşlanması neden olur? El gençleştirme nasıl yapılır?
- Cildi erken yaşlandıran 10 hatalı alışkanlık!