Diğer
    Ana SayfaPsikolojiİyileşmenin sırrı içimizde mi?

    İyileşmenin sırrı içimizde mi?

    -

    Tüm dünya “Kendi kendinizi iyileştirebilirsiniz” sözleriyle yankılanıyor. Pek çok ülkede hekimler şifacılarla birlikte çalışıyor. Her ay bu konuyla ilgili yeni bir kitap çıkıyor. Bize anlatmaya çalıştıkları şey ise gücümüzün farkına varmamız. Peki ama nasıl?

    Yazı: İpek Koşan

    “Şifa nedir?” diye sorulduğunda aklımıza eskiden beri yer edinmiş yanlış bilgiler geliyor olabilir mi? Öyle olmasaydı, bize ve dünyaya iyi gelen bir şeyden bu kadar kaçmaya gayret eder miydik? Dünyanın en eski şifa sanatı olan ruhsal şifa, bugün dünyada, bu yeteneğe sahip olan şifacılar tarafından uygulanıyor ve iyileşme yöntemi olarak konuşuluyor. Her çağda ve kültürde karşımıza çıkan ruhsal şifacılar, insanlığın var olduğu günden beri var. Peki bunu nasıl başarıyorlar? Sizce bu yetenek sadece onlarda mı var yoksa siz de birer şifacı mısınız? Şifa ile ilgili her bilgiyi doğru bir şekilde öğrenmek için “İçimizdeki Güç Sevgi” kitabının yazarı Gülden Zengin’in kapısını çaldık.

    İnsan neden hasta oluyor?
    Biz “şimdi” de hastalanmıyoruz. Zaman zaman yedi kuşak öteden taşıdığımız yüklerin sıkıntısını yaşıyoruz. Ailede birinde göğüs kanseri olan varsa doktor hemen “Kökünüzde var mı?” diye soruyor. Genetik olarak olabilir ancak bunu devam ettirmek zorunda değilsiniz. Dünyada uzun zamandır bir kaos içinde yaşanıyor. Haliyle insanlar da kendini iyi yönde değiştirip dönüştürmeye çalıştıkça iyi şeyler oluyor. Ama bu yaşadıklarını kızgınlığa, öfkeye, nefrete bağladığında beden onu kabul edemiyor. İnsanlar, düne takılıp yarını beklediği için, dünün getirdikleriyle yarına devam ediyor. Aslında hayat bize sürekli mesaj veriyor ama onu duyabilmemiz lazım. Duymayınca, sinyaller, yani hastalıklar başlıyor. 11 yıldır bu çalışmaların içindeyim. En çok karşılaştığım iki tane duygu var. Biri güven, diğeri de değersizlik duygusu. Oysa ki güven ve değer kendi içimizde.

    - Advertisement -

    Ruhsal şifa ne anlama geliyor?
    Ruhsal şifa, insanlığın var olduğu günden beri ruhsal alemin desteğiyle gerçekleşen bir şifa tekniği. En ilkel kabilelerden, en gelişmiş toplumlarda bile uygulanmış. Ruhsal şifacılar, farklı bir bilinç haline geçerek ruhsal dünyadan gelen enerjileri alıp aktarabilen ve aktardıkları enerji sayesinde hasta bedenlerin kendini iyileştirmesi için gerekli enerji desteği sunan kişiler. Hasta kişinin enerji alanı, yeterli hayat enerjisini alamıyor. Bu da bedensel işlevlerde problemler oluşturuyor. Şifacı, bu aşamada devreye giriyor. Alıp aktardığı enerji ile kişinin enerjetik düzensizliğini gidermeye ve bütünlüğün yeniden kurulmasına yardımcı oluyor. Bu durum, bedenin kendi kendini iyileştirmesi için gerekli koşulları yeniden oluşturuyor. Şifacının buradaki rolü, iyileşmenin meydana gelmesi için aracılık yapması. İyileşmeyi talep eden kişinin zihni ve bedeni şifalanmayı gerçekleştiriyor.

    Şifa nasıl gerçekleşiyor?
    Enerjinin aktarılması, aslında soluk alıp vermek kadar olağan bir durum. Ağlayan çocuğunu kucağına alan bir anneden çocuğuna doğru kendiliğinden bir enerji akışı başlar. Şifacı ve hasta kişi arasında da böyle bir doğal enerji akışı söz konusu oluyor. Temasla birlikte kaslar gevşiyor, zihin ve beden sakinleşiyor. Enerjiyi alan kişinin enerji alanı güçleniyor. Güçlenen enerji alanı sayesinde enerjiyi tüm bedene dağıtan meridyen ve nadilerdeki enerji akışı artıyor. Artan enerji akışı sayesinde hücreler olağan görevlerini yerine getirebilirse iyileşme gerçekleşiyor. Eğer bir kişi enerjisi tükenmiş durumdaysa veya herhangi bir şekilde enerji akışı engellenmişse o zaman ona enerji verebiliyor ve bozulan dengesini yeniden kurmasında aracı rolü üstleniliyor. Yani şifacı, temas yolu ile hücrelere ilave enerji sağlayarak enerji akışını harekete geçiriyor. Böylece, beden, kendi içsel ihtiyaçlarına göre kendi kendisini iyileştiriyor.

    Herkes kendini iyileştirir!
    Çaresizseniz, çare sizsiniz! Bugüne kadar insanlar hep bir kurtarıcı beklemiş. İyileşmeyi meydana getiren kişi, şifacı değil, hastanın ta kendisi. Çünkü bu güç bize dışarıdan gelmiyor, içimizde zaten var. Ama bu özel gücü sevgi ile yol alırlarsa, bakış açılarını sevgi ile değiştirirlerse farkındalıklara varabilirler. Aslında zor gibi görünen bir yol ama çok kolay. İnsan, enerjisel olarak çok güçlü olduğu için, bir atomu parçalayabilecek güce sahip. Bu yüzden atlatamayacağımız hiçbir hastalık yok. İnsan, elektromanyetik bir varlık. Yakıtımız enerji. Bedenimizin sağ tarafı proton ve gelecek yanımız, sol tarafımız, elektron ve geçmiş tarafımız. Ve bedenlerimizde gerçekleşen tüm hastalık adını verdiğimiz travmalarımız iyileşmeden yani nötr hale gelmedikçe kendimizi hep halsiz, sıkıntılı ve depresif hissediyoruz… Aslında yedi tane değil, binlerce enerji noktamız var. O enerji noktalarının bozulumu organlarımıza yansıyor. Hastalık adını verdiğimiz, duygusal travmalarımız oluşuyor. Yaşadığımız duygu durumundan kısa zamanda çıktığımızda zaten bedenimiz enerjisini yeniden depolayıp kendini şarj etmeye başlıyor.

    Gülden Zengin

    Hangi hastalık, ne söylüyor?
    Bedeninizin sesine kulak vermeye ne dersiniz?
    Astım: Nefes almaya hak duymamak. Boğulmuşluk duygusu ve bastırılmış gözyaşı.
    Ayaklar: Kendimizi, başkalarını, hayatı anlama kapasitemiz.
    Ayak parmakları: Geleceğin küçük ayrıntıları.
    Bağımlılıklar: Kendinden kaçmak. Korku. Kendini sevmeyi bilmemek.
    Baş ağrısı: Değersizlik duygusu. Korku. Kendini eleştirme.
    Bağırsaklar: Eski ve ihtiyaç duyulmayan şeyi atmaktan korkmak.
    Böbrek sorunları: Yargılama, düş kırıklığı, başarısızlık. Utanç. Çocuk gibi tepki gösterme.
    Boyun ağrıları: Soruna bir başka açıdan bakmayı reddetmek. İnatçılık. esnek olmamak.
    Çene Sorunları: Kızgınlık, intikam arzusu.
    Diyabet: Geçmişteki seçimlerinden pişmanlık duymak. Hayatı kontrol altına alma ihtiyacı. Derin üzüntü. Hayattan tat almama.
    Egzama: Aşırı muhalefet, düşmanlık.
    Gastrit: Uzun süren kararsızlık.
    İştah fazlalığı: Korku. Korunma ihtiyacı. Duyguları yargılamak.
    Kalp: Sevgiden ve yaşama sevincinden yoksunluk.
    Kronik hastalıklar: Değişimi reddetmek. Gelecekten korkmak. Güvende hissetmemek.
    Sırt ağrısı: Geçmiş olaylarla ilgili suçluluk, yüklerimiz.

    Nasıl iyileşeceğiz?
    Şamanlar ve ruhsal şifacılar hastalıkların sebebi olan enerji dalgalarını algılayıp, insan enerji alanından uzaklaştırarak hasta bedenin iyileşmesine aracılık ediyorlar demiştik. Şu anda, yani 2019 yılında Avustralya’daki aborjinler çölde iletişimi, “bilgi alıp”, “bilgi iletmeyi” telepati ile sağlıyor. Ayrıca değişik şarkılar söyleyerek ve ince sesler çıkararak damarlarda dolaşan kanın akışını değiştirerek ve vücutta bulunan hücrelere seslenerek deride bulunan kesik ve yaraları iyileştirebiliyorlar. Peki bu nasıl gerçekleşiyor? Uyumlu rezorans, yani düşüncelerimiz ile… O halde adım adım iyileşmeye var mısınız?

    İyileştiren adımlar
    1. Düşüncelerinizin ve sözlerinizin gücü çok önemli. Olumsuz düşünceler, olumsuz duyguları yaratıyor ve düşük frekanslı duygular bağışıklık sistemine zarar veriyor. Zihnimizden günde ortalama 50 bin düşünce geçiyor. Bunların yüzde 60’ı olumsuz. Bu yüzden olumsuz düşüncelerimizi fark ettiğimiz an, bunları iptal edip hemen olumlularını düşünmeye başlamalıyız.

    2. İnsanoğlu, ‘şimdi’de kalmayı başaramadığı için, hep hayatlarımızda “dün” var. Dün olduğu için de yarın korkularımızla devam ediyor. Halbuki dün bitti, yarın ise henüz yok. Şimdi’de yaşamayı deneyimlersek, şimdi’nin gücü ile yarın bize bugünün güzelliğiyle gelecek.

    3. Bizi iyileştirecek, hayatımızdaki her noktada iyileşmeyi sağlayacak güç, sevgidir. Elbette korkularımız olacak; kırmızı ışıktan geçerken korkmalıyız. Ama onun dışında hayatımızdaki her şeye sevgiyle bakmamız gerekir. O korkular bizi, hayatımızdaki fırtınalara itiyor. Zihnimizdeki korkuları temizlemeden hiçbir şeyimizi iyileştiremeyiz.

    4. En büyük korkumuz kaybetme korkusu. Birçok kişide, panik atak korkusunu deneyimledim. Panik atak, ölüm korkusudur. Ölüm korkusunun karşılığı ‘yarın’dır aslında. Ben de o kişilere derim ki; yarın belki olmayacağız. Şu an, nefes alırken varız.

    5. Sev, kabul et ve barış… Dünyadaki barışın, insanın kendi içindeki barış ile sağlanabileceğini düşünüyorum. Biz, içimizdeki kavgaları bitirdikçe, ihtiyacımız olan her ne varsa buna kavuşacağımızı biliyorum. Bu yüzden “İçimizdeki Güç Sevgi” kitabını yazdım.

    6. Verdiğin aldığındır derler. Bize göre de vermek sevgidir. O verdiğimiz sevgi bize istediğimiz şeyi getirir. Biz Türk halkı olarak iyilik yapmayı çok severiz ama sonra beklenti içine gireriz. Yaptığımız her şey zaten yine kendimize.

    7. Çocuklarımızı, eşlerimizi ailemizi değiştirmeye çalışıyoruz. Halbuki herkesin kendi yolu. Değiştirmeden, onları o haliyle kabule geçtiğimizde zaten hastalık adını verdiğimiz duygusal travmalarımız olmayacak…

    8. Şükretmeyi öğrenmemiz gerekiyor. Nefes alabiliyoruz, tüm organlarımız çalışıyor… Her sabah yataktan şükrederek kalkmak ne güzel bir duygu.

    9. Lütfen hiç kimseye kızmayın. Kimseye kibirle bakmayın. Kibir, bizi en aşağılara çeken bir duygudur. Kendimizle barışmamız, içimizdeki sevgiyi deneyimlememiz gerekiyor. Kin, nefret, öfke ve kibir duygularını aştığında insan hiçbir yerinin ağrımadığını fark edecek.

    10. Herkesi kendimiz gibi görmedikçe iyileşmeler uzar gider. Biz kendimizi değiştirmeye başladığımızda her şeyin kolaylıkla olduğunu göreceğiz.

    11. Mideniz ağrır. Doktora gidersiniz. Doktor, yediğiniz şeylerin dokunduğunu söyler. Biz de deriz ki, midenizdeki hangi duygu sizi yedi bitirdi? Hangi insan midenize oturdu da bu rahatsızlığı yaşıyorsunuz? Çok fazla astım hastası var. Astım, hayatta en yakınınıza duyduğunuz kızgınlıklardır. Yaşadığımız olayları sırtımızda taşıdıkça sırtımız ağrır. Olaylara çok fazla direnç gösterdiğimizde boynumuz… Üzüldüğümüzde grip olur, ağlayamadığımızda boğaz akıntısı yaşarız. Halbuki gözyaşı tuzludur ve o da bir şifadır.

    12. Geçmişte olan her şeyi affedin. Biz affetmedikçe, onlarla bir bütün haline geldikçe bedenimize yük olur.

    13. ABD’de kanserli hastalar üzerinde bir deney yapılmış. Bir bölüm hastaya ilaç, bir bölüm hastaya da draje şeker verilmiş. Draje verilen hastalar kolaylıkla iyileşmiş. Çünkü onun ilaç olduğuna ve iyileştireceğine inanmışlar. Bunu başarabileceğinize lütfen siz de inanın.

    14. Söz de bir şifadır aslında. Morali bozuk bir arkadaşımızla konuşup ona destek olduğumuzda o bile şifa olur. Ya da yerden bir taş kaldırdığımızda bizden sonraki kişinin hayatını şifalandırmış oluruz.

    15. Kendi değerinizi ve kıymetinizi bilin. Ne kadar güzel olduğunuzun farkına varın. Tam ve bütünüz. Kendimizi eksik görmeyelim. Böylece hastalık olmaz ve iyileştirmemiz gereken bir şey de kalmaz.

    16. “Ben değerliyim” “Ben güvendeyim” Kendinize her gün bu iki cümleyi tekrarlayın. Belki altı ay belki bir sene boyunca bunu sürdürün. Şimdi’nin gücü ile sevgiyi deneyimleyerek hayatlarımızı iyileştirelim. Hayatlarımız iyileştikçe de neye karşı eksiklik duyuyorsak onu hayatımıza çekebileceğiz.



    CEVAP VER

    Lütfen yorumunuzu giriniz!
    Lütfen isminizi buraya giriniz