Diğer
    Ana SayfaGüzellikKatman katman cildimizin anatomisi

    Katman katman cildimizin anatomisi

    -

    Dermis, epidermis, yağ dokusu, kas tabakası… Tüm bu kavramlar kulağınıza aşina gelse de aslında yüzümüzün hangi katmanlardan oluştuğuna ve yaşlandığımız zaman görünenin altında neler döndüğüne dair pek fikrimiz olmuyor. Dolayısıyla yaşlanma etkileriyle savaştan bahsederken aslında cildimizin anatomisi hakkında mutlaka az da olsa bilgi sahibi olmak gerekiyor. Uzmanından katman katman yüzümüzün anatomisini çıkartmasını istedik.

    Gençleşmek uğruna günümüzde kullanılan teknoloji ve uygulamaların tam olarak ne yaptıklarını, hangi sorunu düzelteceklerini söyleyebilmek ancak yüzümüzün anatomik yapısını ve yaşlanma ile uğradığı değişiklikleri anlamak ile mümkün. Amerikan Hastanesi Plastik Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Uzmanı Dr. İhsan Başaran, hem yüzümüzdeki katmanları sırasıyla anlattı, hem de bu bölgelere yapılacak işlemlerin nasıl etki edebileceğini ayrıntılı olarak sıraladı. 

    Daha uzun ve sağlıklı yaşama konusunda tıpta ve teknolojideki gelişmeler giderek daha fazla yaşlanan bir nüfus yaratıyor. Her yıl daha çok insan sosyal ve profesyonel yaşamını uzatıyor. Buna ek olarak şehir yaşamının artması, yaşam düzeyinin yükselmesi, gençlik kavramının vurgulanması giderek daha fazla insanın genç bir görünüm kazanmak veya bunu sürdürmek konusundaki beklentisini artırıyor. Bir anlamda buna yanıt olarak oluşan estetik cerrahi aralıksız olarak her yıl yeni ve daha iddialı bir uygulama ile gündeme geliyor. 

    - Advertisement -

    Ancak söz konusu olan yüzümüz olduğunda dikkate almamız gereken pek çok nokta bulunuyor. Öncelikle yüzümüz kişiliğimizin bir yansıması ve bu anlamda sadece benlik duygumuzla ilgili olmayıp sosyal hayatımızı da yönetiyor. Vücudumuzun başka alanlarında bizim bile farkında olmadığımız küçücük kişisel farklılıklar estetik anlamda çok önemli olmasa da kaşımızın sadece iki milimetre aşağıda veya yukarıda olması hem bizim hem de çevremiz için çok şey ifade ediyor. Yüz bölgesindeki gençleştirmeye yönelik estetik uygulamalar yüzümüzün görünümünü değiştirmek için değil, sadece daha genç hale dönüştürme beklentisi ile yapılıyor. Beklentilerin bu kadar makul ve sınırlı görünmesine karşın yüzümüzü oluşturan dokuların anatomisi ve yaşlanma ile uğradığı değişiklikler tahmin edildiğinden çok daha karmaşık. Konuyu daha da zorlaştıran bir diğer nokta bu amaçla yapılacak cerrahi veya cerrahi dışı herhangi bir uygulamanın oluşturacağı olumsuz sonuçların hastalar tarafından tolere edilmesindeki zorluk oluyor 

    1970’Lİ YILLARDA YÜZÜN YAPISI YENİDEN TANIMLANDI! 

    20-30 yıl kadar önce yüz yaşlanması hemen hemen sadece cilt tabakasının yaşlanması ile eş anlamlı düşünülüyordu. Cildin gevşek ve sarkık görünümünü düzeltmek için cildin gerilmesi şeklinde tanımlanabilecek yüz germe ameliyatları veya cildin daha genç, dolgun ve parlak görünmesi için birtakım topikal uygulamalar deriye sürülen krem veya yüz maskeleri- önerildi ve uygulandı. Yine 70’li yıllarda bitkisel maskelerin kullanımı ve yüz mimik kaslarının egzersizleri ile cildin daha sağlıklı görünüme kavuşturulması denendi. 

    1970’li yılların sonunda cilt altında yüz mimik kaslarının olduğu tabakada SMAS denilen bir yapının tanımlanması, yüz yaşlanması süreci için önemli bir gelişme. SMAS’ın önemi bir yandan daha önceki cerrahi tekniklerin neden kalıcı olmadığını açıklarken, diğer yandan yüzün doğal görünümünün ancak cildin aşırı gerilmemesi ile mümkün olabileceğini gösterdi. Özellikle yüzümüzün yan bölgeleri ve yüz-çene birleşiminde yaşlanma sonucu ortaya çıkan değişikliklerin büyük bir bölümünden SMAS tabakasının daha derin katmanlarla ilişkisindeki değişiklikler sorumlu. Elde edilen bulgu sadece yüz germe ameliyatlarının prensip ve tekniklerini değil, aynı zamanda bu tabakanın sıkılaştırılmasına yönelik lazer ve radyofrekans uygulamalarının geliştirilmesine yönelik çalışmaları da başlattı. 

    Bunu izleyen dönemdeki en önemli aşama orta yüzün yaşlanmadaki önemi ve bu bölgedeki yaşlanma sürecinin tanımlanması oldu. Orta yüz bölgesi, alt göz kapağından gülme çizgisine kadar olan yüzümüzün ortası sayılabilecek ön bölgeyi oluşturuyor ve aslında yaşlanmanın ilk belirtilerini gördüğümüz bir alan. Henüz yüz boyun bölgesinde belirgin değişiklikler oluşmadan çok daha önce alt göz kapağı altındaki boşalmalar ve gülme çizgisi üzerindeki yığılmalar ortaya çıkıyor. İki gelişme (orta yüz bölgesinde yağ dokusunun kaybı veya aşağı yönde yer değiştirmesi ve orta yüz bölgesinde kemik erimesi) yüz gençleştirmesinin sadece derinin gerilmesi ile mümkün olamayacağını, bazı bölgelerdeki volüm kaybının derideki değişikliklerden daha önemli olduğunu gösterdi. 

    DERİ:

    Derideki en temel değişiklik incelme ve elastikiyet kaybı. Her iki süreç de deriye bir ömür boyu yansıyan yerçekimi sonucu deride sarkmaya yol açıyor. Deri tabakasındaki değişikliklerin yaşlanmada en belirleyici olduğu alan üst göz kapakları. Bu şaşırtıcı değil çünkü üst göz kapaklarının derisi vücudumuzun en ince deri alanı. Dolayısıyla da yaşlanmayla birlikte en hızlı değişime uğrayan deri bölgesi de burası. Deride yaşlanmaya bağlı süreçleri en çok hızlandıran faktör güneş ışığı. Ultraviyolenin olumsuz etkisi yaşlanmayı hızlandırmanın da ötesine geçerek özellikle açık tenli ciltlerde prekanseröz (kansere dönebilecek doku) değişikliklere yol açabilecek boyutta oluyor.

    DERİALTI: 

    Deri altı tabakasındaki en belirgin değişiklik belirli alanlardaki yağ dokusu volümünün azalması. Bu durum en erken olarak infraorbital bölge olarak tanımlanan alt göz kapağının alt kısmında, orta yüz bölgesinin üst tarafında görülüyor. Halk arasında göz altı halkası olarak tanımlanıyor; yüze yorgun ve çekilmiş bir ifade veriyor. Bu bölgedeki cilt altı yağ dokusunun kaybı veya aşağı yönde yer değişikliği alt göz kapağının alt kısmındaki yağ yastıkçıklarının belirgin hale gelmesine de yol açıyor. Yine şakaklar ve kaşların alt kısmı, alt çenenin ön kısmı yağ kayıplarının erken yaşlarda gözlenebileceği alanlar arasında yer alıyor.

    KAS TABAKASI VE SMAS:

    Yüz mimik kaslarındaki değişiklik, kas volümünün azalması ve kas liflerinde incelme şeklinde oluyor. Kas tabakası ile deri arasındaki bağ dokusunun azalması sonucu kasların kasılması deriye daha çok yansımaya başlıyor ve deride önceleri sadece kasların kasılması sırasında ortaya çıkan, daha sonra kalıcı hale gelen kırışıklıkların oluşması ile sonlanıyor. Özellikle kasların cilde en yakın olduğu alın ve göz çevresi bu değişikliklerin en belirgin gözlendiği alanlar.

    KEMİK: 

    Son yıllarda giderek önem kazanan bu bulgu yüz gençleştirme cerrahisinde kemikte erime olan alanların özel protezler, kemik tozu veya sentetik dolgu maddeleri ile doldurulması gerekliliğinin tartışılması noktasına ulaştı. Kemik dokudaki erimenin en belirgin olduğu alanlar orta yüz bölgesi ve alt çene.

    YÜZEYDEN DERİNE ESTETİK UYGULAMALARI VE ETKİLERİ

    Bu bilgiler ışığında yüzün katmanlarının her birisi için etkin olabilecek uygulamaları yüzeyden derine doğru sıralayabiliriz.

    DERİ:

    Derinin üst tabakası olarak tanımlayabileceğimiz epidermis tabakasının normal şartlarda kendini yenileme süreci var. En dış tabakada artık canlılığını yitirmiş hücreler kuruyup dökülürken epidermisin alt tabakalarında yeni üretilen hücreler alttan yukarı doğru ilerliyor. Alt tabakaların yeni hücre üretme hızı en üst tabakadaki hücrelerin kaybedilme hızı ile doğrudan orantılı olduğu için bu yenileme süreci cildin kalınlığında ve kalitesinde bir değişiklik oluşturmuyor. Ancak gerçekte sürekli devam eden, oldukça dinamik bir süreç söz konusu.

    Epidermisin üst tabakalarının kontrollü olarak herhangi bir yöntemle hızlı bir şekilde soyulması, alt tabakaların yeni hücre üretiminde uyarıcı bir etki oluşturuyor. Biyolojik olarak tanımlandığında bu kontrollü bir travma-hasar oluşturarak, kontrollü bir yara iyileşmesi sürecini başlatmak anlamını taşıyor. 

    Epidermisin kendini tamamıyla yenileme kapasitesinin rejuvinasyon amacıyla kullanımı genel olarak ablasyon denilen uygulamaların temel prensibini oluşturuyor. Bugün yaygın olarak kullanılan iki uygulamadan bahsedilebilir. Bunlar ablatif lazer uygulamaları ve kimyasal peeling teknikleri. Lazer uygulamalarında fiziksel travma ile, kimyasal peeling’de de kimyasal ajanlar aracılığıyla yani meyve asitleriyle epidermisin üst tabakaları kontrollü olarak soyuluyor. Bu uygulamalar sonrası işlem yapılan alanlarda epidermisin üreyen tabakası olarak bilinen alt tabakalarının, bu uyarı ile soyulan alanın kalınlığı kadar yeni hücre üretimi yapması bekleniyor.

    Derinin daha derindeki tabakası dermis olarak tanımlanıyor ve derinin kalınlığını, pigmentasyonu ve tonusunu yani su tutma kapasitesini belirliyor. Dermisin bir travma sonrası iyileşme süreci epidermisten farklıdır. Dermisteki bir kayıp fibrosis veya skar oluşumu ile sonuçlanıyor. Yani dermiste kontrollü bir travma, bir doku kaybına yol açmayacak kadar hafif olmak zorunda. Aksi takdirde bu travma skar dokusu oluşumu ile sonlanıyor. Son yıllarda epidermiste bir soyulma oluşturmadan (ablatif), lazer uygulamaları ile dermisin fiziksel özelliklerinin iyileştirilebildiği iddia edildi. Bu amaçla IPL, ND Yag Laser ve Diod laser cihazları geliştirildi. Histolojik olarak bu varsayımları kanıtlayan çalışmalar yapılmışsa da gözle fark edilebilir bir iyileşme olup olmadığı halen tartışmalı.

    DERİALTI TABAKASI:

    Deri altı tabakasını kabaca yağ dokusunun olduğu katman olarak tanımlayabiliriz. Bu tabakada yaşlanma ile oluşan temel değişiklik, yağ dokusu kaybı veya yağ dokusunun aşağı yönde yer değiştirmesi oluyor. Ağır ve sarkık yüzler için en etkin girişim orta yüz veya alt yüz bölgesinin cerrahi olarak yukarı taşınması. Yaşlanmanın daha çok yağ dokusu kaybına bağlı olduğu yüzlerde en doğru yaklaşım, hyalüronik asit veya hastanın kendi yağ dokusunun bu alanlara transfer edilmesiyle göz altı, şakak ve burun kenarından ağız köşesine uzanan bölge gibi kritik alanların doldurulması oluyor.

    KAS-SMAS:

    Yüz mimik kasları özellikle göz etrafında ve alın bölgesinde gerek kas dokusu ile deri arasındaki yağ dokusunun kaybı nedeniyle, gerekse uzun yıllar kasılmaları sonucu üstünü örten deride önceleri dinamik (sadece kasların kasıldığı zaman ortaya çıkan), daha sonraları statik (kaslar kasılmadığı zaman da görülebilen) çizgilerin oluşmasına yol açıyor. Botoks geçici olarak bu kasların deride en belirgin değişiklik oluşturduğu alanlarda kas liflerinin kasılmasını önleyerek statik çizgilerin kısmen, dinamik çizgilerin ise tamamen ortadan kalkmasını sağlıyor. Buna ek olarak özellikle daha genç hastalarda kaşların pozisyonunu belirleyen kasların tonusunu azaltarak kaşların kalkmasına sebep oluyor.

    SMAS tabakası kaslarla aynı derinlikte olan ancak kasların bulunmadığı tabaka olarak tanımlanabiliyor. SMAS anatomik olarak 1970’li yıllarda tanımlanmış bir alan. SMAS’ın önemi daha çok cerrahi teknikler açısından fark yaratıyor. Doğal ve kişiye özel yüz germe derinin değil, SMAS tabakasının operasyonu. SMAS tabakası konusunda cerrahi dışında gençleştirici herhangi bir uygulama bulunmuyor. Son yıllarda SMAS tabakasına yönelik daha az radikal denilebilecek girişimler tanımlandı. Genel olarak askı yöntemleri şeklinde ifade edilebilecek bu işlemler minimal invaziv girişimler. SMAS tabakasının değişik noktalarına yerleştirilen özel olarak tasarlanmış dikişler şakak bölgesinde kemik ve fasya tabakasına tespit ediliyor. Ancak bu tabakanın sadece belirli noktalarından tutularak çekilmesi yeterli etkinlikte bir sonuç sağlamıyor.

    KEMİK:

    Kemik dokusunda yaşlanmayla oluşan değişiklikler marjinal düzeydeki yapısal sorunların fark edilebilir boyuta ulaşması anlamına geliyor. Bu konuda kullanılan materyaller elmacık kemiği, göz altı bölgesi ve çene uç kısmı protezleri veya daha sınırlı derecede sorunları olan vakalarda kemik tozu ya da sentetik materyallerden oluşuyor. Özellikle hyalüronik asit ve yağ transferinin yaygınlaşması kemik dokusundaki erime bölgelerinin protez veya kemik tozu ile doldurulmasını büyük oranda gereksiz hale getirdi.

    Sonuç olarak yüzümüz değerlidir; hem de çok değerlidir ve yüzümüz kişiseldir, bize özgüdür. Gençken olduğu gibi yaşlanırken de yüzümüz kendine özgü farklılıklar gösteriyor. Yüzümüzde yaşlanmanın oluşturduğu olumsuz değişikliklerin hafifletilmesi veya tamamen ortadan kaldırılması, öncelikle yüzümüzün bu kişisel özelliklerinin bilimsel olarak analizini gerektiriyor. Ancak bu değerlendirmeden sonra tıbbın ve teknolojinin sağladığı olanaklardan bizim için doğru olanı seçebiliriz.

    “Yüz gençleştirme konusundaki uygulamaların kimin için doğru seçenek olduğuna karar verme aşaması aslında konunun en kritik noktası. Elimizdeki olanakların her biri yüzümüzün yaşlanmayla değişime uğrayan doku katmanlarından birisini hedef alıyor. Örneğin botoks uygulamasında kas tabakası; lazer uygulamasında ise deri-epidermis tabakası hedefleniyor.”

    Deran Çetinsaraç 
    Formsanté 2015 – Aralık sayısı

     



    CEVAP VER

    Lütfen yorumunuzu giriniz!
    Lütfen isminizi buraya giriniz