Birçok ilişkinin bitmesine yol açan en önemli nedenlerden biridir kıskançlık! Oysa karşılıklı güvenin sağlandığı birlikteliklerde kendine yer bulamayacak olan bu duygu, cinsiyet fark etmeksizin hem kadınlarda hem de erkeklerde sıklıkla görülüyor.
Bir kişinin, değer verdiği ilişkisinin tehdit altında olduğu algısıyla tetiklenen yoğun duygudur kıskançlık. Genel tanımıyla; sevilen kişi veya nesnenin başkasına yöneleceği kaygısı, onu “kaybetme korkusu” ve buna eşlik eden “aidiyet” ya da “bağımlılık” hissidir. Bir tür “sahiplenme” duygusu olarak da ortaya çıkabilir. “Duygular fizyolojiden köken almış olabilir ancak kültürel inşa süreci bu duyguları şekillendirir ve ifade etmek için dilin kullanımını sağlar” diyen İlişki Psikoterapileri Enstitüsü’nden Çift ve Aile Terapisti Dr. Gamze Kalkanlı, şöyle devam ediyor: “İnsan, doğası gereği sosyal bir varlıktır ve diğer kişilerle kurduğu ilişkiler kıskançlık duygusunun ortaya çıkmasına neden olur. Kıskançlık, rekabet ve şüphe gibi durumlardan kaynaklanan, birçok bireyin yaşamını etkileyen bir ruh halidir. Batı toplumlarında kıskançlık, sadakatsizliğe karşı toplumsal olarak onaylanmış bir tepkiyi, olgunlaşmamışlığı, sahipleniciliği ve güvensizliğin yalnızca dışa vurumu olan kişisel patolojinin bir biçimine dönüştürmüştür. Bu duygunun, yıllardan beri kadın ve erkek ilişkilerindeki sahiplenme anlamı ile kullanıldığı görülmektedir. Kıskançlık, öğrenilmiş bir duygudur ve ilişkilerdeki sahiplenme duygusuyla birlikte günümüzdeki rekabetçi sistemin bir ürünüdür. Kıskançlık duygusuna öfke, değersizlik, mutsuzluk ve çaresizlik gibi duygular da eşlik etmektedir. Bu nedenle kıskançlık, duygular ve tepkiler karmaşasıdır. Kıskançlığın, her bireyin hayatı boyunca yaşayabileceği, karmaşık bir duygu olduğunu söylemek ise olasıdır.” Bu denli komplike bir duygu durumu olan kıskançlık üzerine merak ettiğimiz soruların cevaplarını Dr. Gamze Kalkanlı’dan öğrendik.
İnsan neden kıskanır? Bu duyguyu tetikleyen durumlar neler?
Kıskançlığın başlıca nedenleri, güvensizlik ve kaybetme korkusudur. Buna yol açan bazı faktörler üzerinde duracak olursak…
- Kişinin benlik algısı: Kendine güven eksikliği, değersizlik veya yetersizlik hissi, kişinin kıskançlık eşiğini düşürebilir.
- Geçmiş deneyimler: Daha önce aldatılmış ya da terk edilmiş kişiler, yeni ilişkilerinde benzer durumun tekrar edeceği korkusunu yaşayabilir.
- Karşılaştırma: Bireylerin, kendilerini sürekli başkalarıyla kıyaslaması (fiziksel özellikler, gelir düzeyi, akademik başarı gibi).
- İlişki dinamikleri: İletişim eksikliği, belirsiz sınırlar ve şeffaf olmayan davranışlar, kıskançlığı tetikleyebilir.
- Toplumsal ve kültürel faktörler: Bazı toplumlarda “kıskançlık göstermek”, sevginin kanıtı gibi algılanabildiğinden kıskançlık daha kolay normalleşebilir.
İkili ilişkilerde kıskançlık neden olur?
- Partnerin ilgi göstermemesi/uzaklaşması: “Artık beni eskisi gibi sevmiyor mu?” kaygısı.
- Üçüncü kişinin varlığı: Sosyal çevrede ya da dijital ortamlarda, partnerin başka birine aşırı ilgi göstermesi algısı.
- İletişim sorunları: Zamanla kurulan duygusal bağın zayıflaması, partnerlerin birbirlerine karşı açık olmaması.
- Güvensizlik: Partnerin geçmişte sadakatsizlik yapması ya da kişinin önceki ilişkilerinde yaşadığı kötü deneyimler.
Daha çok kadınlarda mı, yoksa erkeklerde mi görülür?
Kıskançlık, her iki cinsiyette de görülen evrensel bir duygudur. Ancak kültürel normlar ve ifade etme biçimleri farklılık gösterebilir. Kültürel ve toplumsal kalıplar açısından bakarsak; erkeklerde kıskançlık “sahiplenme, kontrol etme” şeklinde görülebilirken, kadınlarda duygusal boyutu ön plana çıkarır. Yapılan araştırmalar da kadınların duygusal kıskançlık, erkeklerin ise cinsel kıskançlık konusunda daha hassas olabildiğini gösterir.
Bu duygu birliktelikleri nasıl etkiler?
Olumsuz etkileri olduğunu söyleyebiliriz. Sürekli kontrol etme, şüphecilik ve sorgulama, ilişkinin güven temelini sarsabilir. Partnerler birbirlerine yalan söylemeye veya savunmaya geçmeye başlayabilir.
Kıskançlığın türleri var mı?
Kıskançlığı, özellikle romantik ve sosyal bağlamlarda çeşitli türlerde sınıflandırabiliriz.
- Romantik/duygusal kıskançlık: Partnerin ilgi, sevgi veya duygusal yatırımlarını başka biriyle paylaşma korkusu.
- Cinsel kıskançlık: Partnerin cinsel ilgisini başkasına yönlendireceği kaygısı.
- Sosyal kıskançlık: Yakın arkadaşın başka biriyle daha fazla zaman geçirmesini istememe, kendini dışlanmış hissetme.
- Kardeş kıskançlığı: Özellikle çocukluk döneminde ebeveyn ilgisi ve sevgisini paylaşamama.
Bu kıskançlık türlerinin her biri farklı yoğunlukta hissedilebilir ve kişiden kişiye değişik şekillerde ortaya çıkabilir.
Kıskanmadan sevmek mümkün değil mi?
Evet, kıskanmadan sevmek mümkündür. Sağlıklı bir ilişkide partnerlerin birbirine duyduğu güven ve saygı ön plandadır. Sevgi ve bağlılık, kıskançlık duygusu içermek zorunda değildir. Kıskanmak da sevmenin ön koşulu olamaz. Çok seven ama kıskançlık hissetmeyen insanlar da vardır. Önemli olan; ilişkiyi geliştiren olumlu duyguların, sadakat, güven ve partnerler arası sağlıklı ilişkinin varlığının kıskançlık duygusunu bastırmamasıdır.
Partnerini bile isteye kıskanmaya yönelten kişilerin bu davranışının altında ne yatıyor olabilir?
Bazı insanlar, partnerinin kendisini “kıskanmasını” isteyerek sevildiğini veya değer gördüğünü kanıtlamak ister. Örneğin;
- Onaylanma ihtiyacı: “Beni kıskanırsa daha fazla sevildiğimi hissederim.”
- Dikkat çekme arzusu: Partnerin ilgisini kaybettiğini düşünen veya ondan ilgi görmek isteyen kişi, kıskandırma taktiğiyle ilişkiyi canlı tutmaya çalışabilir.
- Güç ve kontrol arayışı: Kişi, kıskançlığı tetikleyerek karşı taraf üzerinde bir “güç ve sahiplenilme” duygusu arayabilir.
Kıskançlık hangi noktada tehlikeli boyutlara ulaşır?
İlişkilerde kıskançlığın yansıması, farklı durum ve davranışlarla ortaya çıkabilir.Bunlar:
- Takıntı ve obsesyon: Kıskançlığın sürekli hale gelmesi ve kişinin hayatının odak noktası olması durumu. Bu duygunun ruminasyonla ilişkili olduğunu gösteren araştırmalar vardır. Ruminasyon da olumsuz deneyimlerin nedenleri ve sonuçlarıyla ilgili tekrar tekrar düşünmeyi ya da üzerinde durmayı içeren bir durumdur. Bu tablo anksiyeteye, üzüntüye ve şüpheciliğe yol açar. Kişiler, neredeyse aldatılmaya dair kehanetlerinin gerçekleşmesini ister. Buna da “kendini gerçekleştiren kehanet” denir.
- Fiziksel veya psikolojik şiddet: Kontrol, tehdit ve agresif davranışlar görülebilir.
- Aşırı izleme (Stalking): Partnerin sosyal medya hesaplarını, telefonunu, gittiği yerleri takıntılı bir şekilde izleme ve takip etme.
- Sağlıklı sınırların aşılması: Kişinin özeline, mahremiyetine saygı duyulmaması, özel yazışmaların gizlice ya da zorla okunması, kontrol edilmesi gibi durumlar ilişkiyi yıpratır.
Bu duyguyla mücadele etmek mümkün mü?
Elbette mümkün! Kıskançlık duygusunu tanımak ve tetikleyen düşünce kalıplarını analiz etmek yani farkındalık yaratmak; açık iletişimle partnerle duyguları paylaşmak, kaygıları sakin bir şekilde dile getirmek; kişisel gelişim/kendine güvenle öz-değer duygusunu artırmak, hobiler, iş, sosyal faaliyet gibi alanlarda kendini geliştirmek; sınır koyarak, ilişkide her iki tarafın da özel alanlarına saygı duymak, gereksiz kontrol mekanizmalarından kaçınmak ile profesyonel destek almak yani aşırı veya kontrol edilemeyen durumlarda klinik psikolog ya da psikiyatriste gitmek, psikoterapi almak ve ileri durumlarda ilaç tedavisine başlamak gibi önlemler alınabilir.
Destek almak gerektiği nasıl anlaşılır?
Psikolojide en önem verilen konu, kişinin günlük yaşamını ve işlevselliğini sürdürüp sürdüremediğidir. İşlevsellik de arkadaşlık, aile, iş ilişkilerinin sağlıklı bir şekilde gerçekleştirilmesidir. Kişi görevlerini, sorumluluklarını yerine getiremiyorsa, sağlıklı ilişkiler kuramıyorsa işlevselliğini kaybetmiş demektir. Öfke patlamaları yaşıyorsa ve takıntılı düşüncelerden kurtulamıyorsa, partneriyle iletişim kuramıyorsa ve ilişki sürdürülemez hale gelmişse bir psikolog veya psikiyatrist desteği almak yerinde olur.
Yüzyılların ortak sorunu
Konu kıskançklık olunca, William Shakespeare’in ünlü trajedilerinden biri olan Othello’yu da konuşmak gerekir. Psikolojide de yer alan Othello sendromu, delüzyonel (hezeyanlı) kıskançlık şeklinde tanımlanan psikotik bir bozukluğu ifade eder. Kişi, hiçbir somut kanıt olmaksızın partnerinin sadakatsiz olduğuna ya da aldatıldığına inanır ve bu inancını sarsılmaz şekilde savunur. Dr. Gamze Kalkanlı, bu sendromun özelliklerini; bireyin mantıksal kanıtları reddetmek, partnerin “sadakat” yönündeki açıklamalarına kesinlikle inanmamak, yoğun bir paranoya ve takıntının (obsesyon) hakimiyeti şeklinde ifade ederek, kişinin her hareketi ve jesti hatta partnerinin giyimini dahi aldatma belirtisi olarak görülebildiğine dikkat çekiyor: “Othello sendromunun sonuçları çok ağır olabilir. Şiddet, tehdit, ısrarlı takip hatta ekstrem vakalarda cinayetle sonuçlanabilecek boyutlara varabilir. Bu sendrom, genellikle başka bir ruhsal problemin (psikoz, paranoid bozukluk gibi) parçası olarak ya da ağır narsistik/borderline kişilik dinamikleri içinde görülebilir. Tedavisi için psikoterapi ve psikiyatri (gerekirse ilaç) müdahalesi önem taşır.”
Formsante Şubat-Mart 2025 sayısından
Hazırlayan: Ayşegül Uyanık Örnekal