Türkiye’de her iki kadından biri hayatı boyunca en az bir kez cinsel ya da fiziksel şiddete maruz kalıyor. Bazen bir bakış olarak yönelen bu şiddet canımızı almaya kadar uzanabiliyor. Bu tablo karşısında harekete geçen ve kadınlara kendilerini korumanın yollarını öğreten The Last Round ekibi, “Fight Like a Girl” (Kız gibi dövüş) diyor.
Haliç kıyısındaki mahallelerden birinde bir apartman dairesinin giriş katındayız. Burası Jiu jitsu’dan Escrima’ya, bokstan Wing Tzun’a birçok farklı dövüş sanatı eğitiminin verildiği The Last Round Spor Salonu. Şehrin hemen her yerinde bulunan irili ufaklı birçok dövüş kulübünün içinden onları seçme sebebimiz kadına yönelik şiddete karşı gösterdikleri duyarlılık. Artan şiddet onları harekete geçirmiş ve geçtiğimiz mart ayında Dünya Kadınlar Günü vesilesi ile “Fight Like a Girl” (Kız gibi dövüş) seminerlerini hayata geçirmişler. Uluslararası müsabakalarda birçok derece almış madalyalı bir sporcu olan Egemen Baranok, The Last Round’da Wing Tzun, Escrima, Jiu jitsu dersleri veriyor. Sorularımızı yanıtlayan Baranok, kadınlara mutlaka bir dövüş sporu yapmalarını önererek “Bu, hayatınızı kendi öz güvenliğiniz ve savunmanız üzerine kurmanız gerektiği anlamına gelmiyor ama her hafta belirli bir zaman ayırarak, üç-dört saat düzenli antrenman yaparak elde edebileceğiniz bir yeti, bir bakış açısı” diyor.
“FIGHT LIKE A GIRL” SEMİNERLERİNİ YAPMA FİKRİ NASIL OLUŞTU?
Mart ayında Dünya Kadınlar Günü’ne yakın günlerde Beşiktaş’ta kadınlar bir restoranda darp edildi. Hem 8 Mart hem de bu olay üzerine harekete geçmeye karar verdik. Bir aya yayılan bir süreçte kadınlara ücretsiz dersler verdik. Ayın sonunda da iki ayrı seminerle kadınlara kendini savunmak nedir anlattık. Birkaç teknik çalışma da yaptık ama daha çok kişisel savunmanın iki saatte, 10 kısa derste ya da bir video ile öğrenilebilecek bir şey olmadığını, bir hayat tarzı, bir bakış açısı olduğunu anlatmak oldu bu seminerlerin konusu. Bu otomatikman hayatımızı kendi öz güvenliğimiz ve savunmamız üzerine kurmamız gerektiği anlamına gelmiyor. Seminerlerde amacımız, şu ya da bu dövüş sanatını öne çıkarmadan “Ne yaparsanız yapın bir şeyler yapın” demekti. Bu yetiyi ve bakış açısını ancak her hafta belirli bir zaman ayırıp, üç-dört saat düzenli antrenman yaparak elde edebilirsiniz… Ve talep tahmin ettiğimizin çok üzerindeydi. Facebook takipçilerimiz bir anda 25-30 bin kişiye ulaştı. Seminerler üç gün içerisinde doldu. Sonraki hafta telefonda insanlardan özür dileyerek, onları yedek listelere alarak geçti.
BÜYÜK BİR TALEP VAR O ZAMAN, KADINLAR DÖVÜŞMEK İSTİYOR!
Hayır, kadınlar kendilerini güvende hissetmek istiyor. Evet, ciddi bir talep var. Bunun üzerine biz de bu seminerleri üç-dört haftada bir yapalım, biraz daha genişletelim hatta Türkiye’nin geneline yayalım istedik.
SEMİNERLERDE “BİRİ SİZİ TAKIP EDİYOR, NE YAPMALISINIZ?” GİBİ BASİT TAKTİKLER DE VERİYOR MUSUNUZ?
Öncelikle bundan kurtulmak gerekiyor. Biri sizi takip ediyor, ne yaparsınız? Ya da böyle yumruk attı nasıl karşılarsınız şeklinde düşünmemek gerekiyor. Çünkü insanla mücadele ediyorsunuz, çok bilinmeyenli bir denklem. Yani birinin sizi takip ettiğini düşünürsünüz, yoldan karşı karşıya geçersiniz, fikrini değiştirebilir, telefon açıp “Tamam hayatım köşeyi dönüp geliyorum” dersiniz peşinizi bırakabilir ya da ne yaparsanız yapın inatla üstünüze gelebilir. Burada olay şu teknik bu teknik değil. Bugüne kadar yapılanlar hep böyle şeylerdi. Çantanızı almaya çalışıyor, suratına bir tane vurun. Ama bunun bir psikolojik boyutu var. Birçok insan sokakta böyle bir tepki vermeye hazır değil, torbaya vurmakla gerçek insana vurmak farklı şeyler. Özellikle Türkiye’de kadınlar daha pasif olmaya itiliyor, daha hanım hanımcık olmak üzere yetiştiriliyor. Tamam, birisi size saldırdığında, çok temel birkaç tane yumruk, bir tekme öğrenebilirsiniz. Elinizde bir anahtarlık, el feneri, cep telefonu ya da ağır bir kül tablası olduğunda bunları nasıl bir silaha dönüştürebileceğinizi öğrenebilirsiniz. Ama olay sadece bu teknikler değil. Olay, bu teknikleri uygulayabilmek için çalışmanız gerektiği. Diğer yandan o çarpışmadan uzak duracak bakış açısına sahip olunması gerekiyor. O da nedir? Bineceğimiz taksinin kapı plakası ile ön plakasının uyuşup uyuşmadığını kontrol etmek, cep telefonu ile plakasının fotoğrafını çekip hazır bulundurmak, anonim taksi yerine duraklardan taksi almak gibi… Filmlerde 50 kiloluk kadının 90 kiloluk bir erkeğe üç takla attırdığını görürsünüz. Gerçek hayatta bunları yapabilmek için ciddi eğitim almanız gerekiyor. O kadar kolay değil bu işler. Bu psikolojik ve fiziksel olarak hazırlanmayı gerektiriyor. Biz de bunu öğretmeye çalışıyoruz.
BU DERSLER, SEMİNERLER KİŞİYE O ÖZGÜVENİ Mİ VERİYOR?
Özgüvenden çok bir bakış açısı elde ediliyor. Bakıp, belirli şartlar altında hayatta kalma olasılığınızı hesaplıyorsunuz. O stres altında vücudunuzun nasıl tepki vereceğini anlıyorsunuz. “Özgüven aşılıyoruz”, hayır özgüveni siz kazanıyorsunuz. Bu da herkes için farklı zamanlarda oluyor. “Korkuyu yeniyoruz”, hayır korkuyu yenemezsiniz, korku doğaldır. Ama bu korkuyu ateşleyici bir şey olarak kullanabilirsiniz. Dövüşün dışından bir örnek vereyim; araba kullanıyorsunuz, biri önünüze arabasını kırdı, o anda korkuyorsunuz. Cenin pozisyonu alıp çarpışmayı bekleyebilirsiniz ya da o korkuyla beraber aynalarınızı kontrol edip normal hayatta yapmayacağınız bir manevra yapabilirsiniz. Bu neyle oluyor, çalışmayla! Yoksa ehliyeti alır almaz hayati bir manevra yapmanız beklenemez. Korku sizi ateşliyor ve bir anda tıkır tıkır doğru yere geçebiliyorsunuz. Bizim de eğitimlerde yapmaya çalıştığımız bu.
SİZ ŞİDDETE KARŞI BİR ÇABA İÇİNDESİNİZ. ANCAK DÖVÜŞ SPORLARI YAPILAN KULÜPLERE YÖNELİK OLUMSUZ BİR ALGI DA VAR…
Çok yanlış bir bakış. Adam dövmek isteyenler buraya gelmiyor. Onlar sokakta adam dövüyor. Birine zarar vermek için eğitim almanıza gerek yok. Cop kullanıyorlar, bıçak kullanıyorlar. Kadına yönelik şiddetteki rakamlara bakın. Bunların hiçbiri dövüş sanatı kökeninden gelmiyor. İstatistikler gösteriyor ki şiddet uygulayanların büyük bir kısmı, yaklaşık yüzde 80’i kadınları birinci dereceden tanıyor. Eski erkek arkadaş, koca, akraba… Sokaktaki şiddete bakın, aralarında lisanslı sporcu bulamazsınız. Dövüş sanatları öğrenmeye insana zarar vermek isteyenler gelmiyor, geldiklerinde de bir ayı doldurmadan gidiyorlar. Bu disiplin işi, o kadar bencil olan insanlar da buna emek harcamıyor.
KADINLARA NE ÖNERİRSİNİZ PEKİ?
Bir şey yapın. Judo yapın, güreş yapın, boks, Escrima yapın. Ama bu yaptığınız spor biraz olsun sizi strese soksun. Tabii ki antrenmanların tamamında değil ama haftada dört saat yapıyorsanız, bunun 15-30 dakikası gerçekten canınızı dişinize taktığınız bir yoğunlukta olsun. Bu stres gerçekten tehlikede olduğunuzdaki stresten farklı. Ama biriyle mücadele etmeyi öğrendikçe diğeriyle mücadele etmeyi öğreneceksiniz. Vücut kimyanız değiştikçe o korku ve stresle sörf yapmayı öğreneceksiniz.
BU TIP SALDIRILARDAN KAÇINMAK İÇİN NELER YAPILABİLİR?
Bazı sinyalleri, kırmızı bayrakları görün. Bunlarla ilgili yapılmış ciddi çalışmalar bulunuyor. Partnerlerine zarar veren erkeklerin çok söylediği bazı klişe laflar var: “Bunu bana sen yaptırıyorsun”, “Seni sevdiğim için yapıyorum” gibi… Gece vakti ıssız bir sokaktan geçmek zorundasınız, bunun siz o sokağa gelmeden önce aklınızdan geçmesi gerekiyor. Bunları önceden görüp plan yapabilmelisiniz. Bu söyleşimizden iki hafta önce genç bir oyuncu hayatına kıydı. Cam kenarına gidiyor, yaklaşmayın kendimi atarım diyor. O zaten karşısındakinin canına saygı duyacak olsa böyle bir saldırıya girişmez. En son raddede bir sandalye sapıyla ya da bir çatalla kendinizi savunmanız gerekebilir. O son çare kendini pencereden atmak değil, başka bir şey olsun. Keşke yapabileceği başka bir şey olsaydı. Belki milyonda bir yaşanan bir olay diyebiliriz ama bu “keşke”ler milyonlarca kadının hayatında daha küçük olaylar için söyleniyor. Her dört saatte bir, bir kadın fiziksel-cinsel şiddet yaşıyor. Türkiye’de bir kadınsanız 55 yaşına gelene kadar başınıza bir şey gelme ihtimali yüzde 48,9. Türkiye şu anda birçok tecavüz vakası ile çalkalanıyor ve bunlar süregelen şeyler. Bizim yaptığımızın bu tablo içerisinde her şeyin cevabı olduğunu düşünmüyoruz. Bizim bildiğimiz budur, bunu anlatmak istiyoruz.
BETÜL YILDIZ (24)
“Üç aydır jiu jitsu yapıyorum. Öncesinde de yaklaşık dokuz ay kadar boks yaptım. Boğaziçi Üniversitesi Elektrik-Elektronik bölümünden yeni mezun oldum. İki sene önce bir haber okumuştum, Bebek Parkı’nda bir tecavüz girişimi olmuştu. Kadın jiu jitsu biliyormuş ve kendini koruyabilmişti. O zamandan beri aklımdaydı. Kısmet bu zamanaymış. Tehlike anında kendinizi koruyabileceğiniz çok fazla hareket içeriyor. 80-90 kiloluk erkeklerle birlikte antrenman yapmamız bir avantaj. Üzerimde büyük bir stres var sonuçta ve benim oradan kurtulmam gerekiyor. Onun dışında çok zevkli, satranç gibi, siz bir hareket yaparsınız, karşılığında rakibiniz bir hareket yapar, bir hareket denersiniz olmaz, başka bir harekete geçersiniz. Birinden 20 kilo daha az olduğunuz halde onu tap ettirebilmek (pes ettirmek) nasıl keyifli bir duygu anlatamam size.”
AYÇA YALTI (29)
“İki aydır boks yapıyorum. Boksa başlama motivasyonum hiçbir zaman kendimi korumak olmadı. Hareket etmek ve deşarj olmak istiyordum. Bundan önce defalarca spor salonu üyelikleri yaktım. Ama buraya gelmeyi iple çekiyorum. Müzikler güzel, insanlar güzel. Kadınlara tavsiyem eğer hareket etmek istiyorlarsa bu tip bir sporu denemeleri. Çünkü uzun yıllar pilates de yapsanız onu hayatınıza bir yetenek olarak geçirmiyorsanız zamanla unutuyorsunuz. Bisiklete binmek gibi bir şey değil. Ama burada öğrendiğiniz her şey sayılarla kafanıza ve kaslarınıza kazınıyor. Dolayısı ile boksu bıraksanız bile o bilgi orada durmaya devam ediyor ki bence bu çok önemli. Hem hareket edip, hem deşarj olup hem de sağlığınız için iyi bir şey yapıp, üstüne üstlük kendinizi korumayı öğreniyorsunuz. Burada geçirdiğim 1,5 saat beş terapi gücünde.”
MEVRA USTAOĞLU (31)
“Tiyatro sanatçısıyım. 2,5 yıldır Jiu jitsu yapıyorum. Müzisyen bir arkadaşımın yönlendirmesi ile başladım ve çok sevdim. Hiç aksatmadan karda kışta gelerek devam ettim. İnsanlar genelde nasıl bir şey olduğunu anlayamıyor. Fakat içine girdikçe daha çok sevmeye başlıyorsunuz. Bir kadın olarak savunma sporuna ihtiyaç duyarak başlıyorsun ama psikolojik ve fizyolojik etkilerini görüyorsun, vücut düzene giriyor, daha da şekilleniyor. Dayanıklılığımı görmüş oldum. Farklı bir enerjisi, dokunuşu var. Dans da güzel, onu da yaptım ama bunun hepsinden farklı bir duygusu var. Akıyor gibisiniz, bırakmak istemiyorsunuz. Yürüyüşüm değişti. Önceden de bir mangal yürek durumlarım vardı ama şimdi daha olgun ve eğitimli hissediyorum. Bunu, okudukça nasıl kendinizi daha donanımlı hissedersiniz ona benzetebiliriz. Kendimden daha eminim. Baktığımda vücut dilinden insanları okuyabiliyorum.”
ELİF URAL (30)
“Fight Like a Girl” etkinliğinin organizasyonunda da bizzat çalışmış. Uzun yıllar voleybol oynayan Elif Ural, sağ yumruğunun gücüne güvenerek boksa başlamış ve bir yıldır da boks yapıyor. “Jiu jitsu gibi yakın kontakt sporları bana pek uygun değil” diyen Elif Ural, Fight Like a Girl etkinliği sırasında 400’e yakın kadınla iletişime geçtiklerini ancak salonun kapasitesi sınırlı olduğu için belirli bir sayıda kadını davet edebildiklerini anlatıyor ve ekliyor: “Bu içimizde ukte olarak kaldı. Sponsor bulabilirsek etkinliği tüm Türkiye’ye yaymak istiyoruz.”
ZEYNEP MERT (31)
“3,5 senedir Wing Tzun yapıyorum. Sokak için çok ideal bir dövüş. Özellikle kadınlar için uygun çünkü çok güç olmadan, teknik ve hızla karşınızdakini etkisiz hale getirebiliyorsunuz. Sokağa kendimi hazır hissedebiliyorum. Hedefim dövüşmek değil, sadece hazır olmak istiyorum. Birebir saldırıya uğramadım ama olası durumlarda daha rahat olduğumu hatta daha alttan aldığımı fark ettim. Tehlikeleri öngörerek algılarımı o yönde kullanabiliyorum. Eskiden daha korkulu, tutuktum. Şimdi özgüvenim arttı ve daha rahatım.”
Formsante 2016 – Mayıs sayısı
Aytaç Özkardaş Gozzi
Fotoğraflar: Ozan Kutsal