Modası hiç geçmeyen kurum; evlilik… Ancak aynı zamanda sorunları hiç bitmeyen de o…. Bekarlar evlenmek, evlenenler de boşanmak istiyor. Peki yanlışlık nerede? Her şeyin suçlusu evlilik mi yoksa bir yerlerde hata yapan biz miyiz?
Uzman Psikolog Bülent Budak, evliliği tanımlamasını istediğimizde, “İnsanların birbirine hissettiği cinsel isteklerin, sevgi, şefkat ve ilgi ihtiyacının giderilmesinin yanı sıra daha düzenli, huzurlu ve sağlıklı bir yaşam için asırlar önce oluşturulmuş bir düzenden bahsediyoruz “diyor. Bu sosyal yapılanmanın doğada var olmadığını belirten Budak, “İnsanların yerleşik yaşama geçmeye ve sosyal hayata başlamalarıyla birlikte, farklı örf ve adetler içerisinde böyle bir kurum yapılandırıldı. İnsanlar kendilerini yaşadıkları toplumun örf ve adetlerine uymak zorunda hissettikleri için evlenmek istiyorlar. Bir de çocuk faktörü var. Çünkü insan, en temel korkularından biri olan ölüm korkusunu rahatlatabilmek için ardında bir eser bırakmak istiyor ve çocuk sahibi oluyor. Evlilik dışı bir çocuğun dışlanması ihtimali insanları evlenmeye yönlendiriyor. Son yıllarda bilimsel değil ama sosyal olarak 30 yaşını geçen kadınlarda evlenme sendromu oluştu” diyor.
Düzenli ve sağlıklı yaşamak için evleniyoruz
“Evlilik insan doğasına aykırı mı?” diye sorduğumuzda ise Uzman Psikolog Bülent Budak, bu fikrin insanların sorumluluktan kurtulmak için ürettikleri bir mazeret olduğunu belirtiyor: “Doğaya bakınca hayvanların tek eşli olmadığını görüyoruz. Bu açıdan bakınca evliliğin bu doğaya aykırı olduğu söylenebilir. Ancak yaşadığımız binalar da, bindiğimiz arabalar da doğaya aykırı. Doğaya uyumlu yaşamak için ata binip mağaralarda yaşıyor olmamız gerekiyordu. Hayatımızı iyileştirmek için ürettiğimiz bu yapılanmalar gibi, düzenli ve sağlıklı bir yaşam için de evlilik kurumunu ürettik. Yani evlilik bir gereklilik olarak ortaya çıktı.”
Yıldönümlerinden korkmayın
Uzman Psikolog Bülent Budak, evliliğin belli yıllarının daha zorlu geçtiği şeklindeki söylemlerin bilimsel temeli olmadığını belirtiyor. Bazı kişilerin adeta “kendini gerçekleştiren bir kehanet gibi” inandıkları bu durumun zararlarını yaşadıklarını, sorun yaşama beklentisi nedeniyle 1., 3. ya da 7. yıllarda sorunlar yaşadığını da ekliyor. Oysa doğru olan evliliği yıllara değil, dönemlere ayırmak. Çünkü her dönem evliliğin taraflarına ve çevresel faktörlere göre uzayıp kısalabiliyor.
SANAL DÖNEM
İnsanların kendilerini gizledikleri, sorunları görmezden geldikleri, her şeye evet dedikleri ve kendi gerçeklerini göstermedikleri bir dönemden bahsediyoruz. Evliliğin başlangıcını oluşturan bu dönemde tarafların isteği; kavga çıkmamasını, romantizmin sürmesini sağlamak ve dışarıdan bakılınca mutlu bir evlilik tablosu oluşturmak. Çiftler bu dönemde birbirlerine kendilerini tam olarak göstermedikleri gibi, aile ve arkadaşlar konusundaki olumsuz fikirlerini de kendilerine saklıyorlar. Evlenmeden önce birlikte bir evi paylaşan çiftler bu dönemi çok kısa yaşayabiliyor. Bazı çiftlerin ise bu dönemi yıllarca yaşamaları da mümkün.
GERÇEKÇİ DÖNEM
Çiftler bu dönemde yavaş yavaş “ben” demeye başlıyor; “Ben böyle düşünüyorum, böyle istiyorum” gibi… Böylece bu dönem fikir ayrılıklarının, duyguların ve beklentilerin ortaya çıktığı yılları anlatıyor. Uzman Psikolog Bülent Budak, bu dönemin çok riskli olduğunun da altını çiziyor. Çatışmaların başladığı bu dönemin süresi de çeşitli faktörlere göre değişiyor. Bu dönemin başarıyla atlatılması mümkün, ancak tartışma kültürümüzün eksikliği, karşı tarafı olduğu gibi kabul etmekten kaçınmamız ve değiştirmeye çalışmamız bu dönemden başarıyla çıkmayı da zorlaştıran faktörler. Yine bu dönemde, çiftler birbirlerinin aile fertleri ya da arkadaşları hakkında olumsuz görüşlerini de açıkça dile getirmeye başlıyorlar. “Evlenince değişti” söylemini dillendirdiğimiz bu dönemde yanıldığımız nokta ise şu; değişen kimse yok. Aslında sanal dönemde gösterilmeyenler ya da görmek istemediklerimiz bu dönemde ortaya dökülüveriyor.
Mutlu evliliğin püf noktaları
1. Acele etmeyin: Özellikle aile büyüklerinin “Yaşın kaç oldu, yaşıtların hep evlendi, ben de torun istiyorum” türünden dayatmalarına kulaklarınızı tıkayın. Çünkü acele ile yapılan evliliklerde ilişkinin bedeni ve ruhu oturmuyor. Tek başına aşk da, tek başına para da bir evliliğin uzun ömürlü olmasına yetmiyor.
2. Kendinizi iyi tanıyın: Kendi ruhunuzu ve düşünce yapınızı iyi tanıyın. Bu özelliklerinize göre bir arayış içine girin. Kendinizi tanımadan karşı tarafı sırf güzel, yakışıklı ya da zengin olduğu için seçmeyin. Özellikle üçüncü kişilerin tavsiyeleri ile başlayan evlilikler kaybetmeye baştan mahkum oluyor.
3. Gerçekçi olun: “Nikahta keramet vardır, evlendikten sonra düzelir” şeklindeki sözlere inanmayın. Gerçek düşüncelerinizi evlenmeden önce ortaya koyun. Karşı taraftan da aynısını bekleyin. Örneğin çocuk sahibi olmak istemeyen nişanlınızın, evlendikten sonra fikrini değiştireceği hayaline tutunmayın. Ya da evlendikten sonra başka bir şehirde oturmak istemiyorsanız ancak böyle bir ihtimal varsa tavrınızı baştan konuşun.
YA SUSKUNLUK YA UZMANLIK
Suskunluk dönemi
Öncelikle şunu belirtelim ki, “Gerçekçi Dönem”i başarıyla atlatıp uzmanlık dönemine giren çiftler azınlıkta kalıyor. Çoğu çift kendini suskunluk döneminde buluveriyor. Suskunluk döneminde, önceki dönemden gelen konular bir süre bir kenara bırakılıyor, sessizlik dönemi başlıyor ve bir gün daha şiddetli olarak yeniden tartışılmaya başlıyor. Her patlama, bir öncekinden daha şiddetli oluyor. Artık birbirlerine güvenlerini kaybetmeye başlayan çiftler, “Eşimle bu konu konuşulmaz” diye düşünerek iletişimden kaçınmaya başlıyorlar. İşte bu sessizlikte bazen duyulan tek şey boşanmanın ayak sesleri oluyor. İki taraf da ekonomik olarak tek başına ayakta durabilecek durumdaysa boşanma gerçekleşiyor. Eğer çocuk varsa, boşanma ertelenebiliyor. Aldatmaların en çok yaşandığı dönem de suskunluk dönemleri… Çiftler duygusal arayışlara giriyor ve bu açlığını başkaları ile gidermeye başlıyor. Bu kişiler iş çevresinden, arkadaş çevresinden ya da sanal dünyadan olabiliyor. Son zamanlarda sosyal ağlarda eski sevgililerini bulanların sayısı da oldukça fazla…
Uzmanlık dönemi
İşte az rastlanan ideal dönem! Tabii ki pembe bir dünyadan bahsetmiyoruz. Hayat devam ettikçe çiftlerin önüne engeller, sorunlar çıkıyor. Uzmanlığa erişen çiftler, kriz yönetimini ustalıkla gerçekleştiriyor. Ufak tefek hatalar olsa da patlamalar; küsmelere, suskunluğa gitmeden hallediliyor. Duygusal ve mantıksal olarak gelişmiş bir ilişkide, çiftler önlerine gelen her engeli başarıyla aşıyorlar. Kötü giden evliliği bir bebek kurtaramaz Uzman Psikolog Bülent Budak, çocuk sahibi olmanın bir evliliğe büyük etkileri olduğunu söylüyor. Ancak burada sadece olumlu etkilerden söz etmiyor. Öncelikle çocuk yetiştirmenin de tıpkı evlilik gibi süreçleri olduğunu, yani kolay bir şey olmadığını unutmamak gerekiyor. Bir çocuğun aileye yapacağı olumlu katkılar çocukla ilgili değil, çiftlerin bu duruma bakış açısıyla ilgili oluyor. Örneğin bir babanın, çocuk bakımının sadece annenin görevi olduğunu düşünmesi ve kadını bu işte yalnız bırakması, çiftin arasında daha önce olmayan sorunların doğmasına bile neden olabiliyor. Bu nedenle çocuğun, ilişkide hiçbir şeyin başlangıç noktası olarak görülmemesi, öncelikle tarafların bakış açılarını değiştirmeleri gerekiyor.
Sanal alemdeki tehlike!
Artık canımız her sıkıldığında kendimizi oyalayacak bir şey bulabiliyoruz. Televizyonun yanı sıra artık elimizin altında uçsuz bucaksız bir internet alemi var. Ancak sanal ortama ne kadar çok zaman harcarsanız, o tarafınızı geliştirmiş oluyorsunuz ve ilgilenmediğiniz ilişkiniz zayıflıyor. Bunun önüne geçmek için fiziksel tedbirler alın. Bilgisayarı salonunuzdan ve yatak odanızdan çıkarın. Haftada iki gün televizyonsuz ve bilgisayarsız geceler yapın.
Aşkı yaşatmanın 11 yolu
1. Ona saygı duyun.
2. Onu dinliyor gözükmeyin, gerçekten dinleyin.
3. Onu olduğu gibi kabul edin, eleştirmeyin.
4. Doğru tartışmayı öğrenin.
5. Ona zaman ayırın.
6. Onu düşünün ve düşündüğünüzü, onu mutlu
edeceğini bildiğiniz şeyleri yaparak gösterin. 7. Ona sizin için farklı olduğunu hissettirin.
8. Maddi boyutunu esas almadan, onu mutlu edecek ufak sürprizler hazırlayın, özel zamanlar yaratın.
9. Karşı taraftan beklemeyin, önce siz yapın ki karşılığını alın.
10. İlişkiyi güncelleyin; eski günlerde gittiğiniz yerlere ziyaretler yapın, ilk günlerinizi hatırlayın.
11. İşinize mesai harcamazsanız iflas edeceğini bildiğiniz gibi, evliliğinize mesai harcamazsanız onu kaybedebileceğinizi unutmayın.
Terapi ne zaman?
Uzman Psikolog Bülent Budak, terapiyi özellikle nişanlı çiftlere öneriyor. Ancak her şeyin toz pembe yaşandığı nişanlılık döneminde terapiye gitmek pek de akıllara gelmiyor. Bir diğer ideal zaman ise “Gerçekçi Dönem”… Budak, suskun döneminde gelen çiftlerin artık umutsuz ve güvensiz olması, hatta gizli ikinci hayatlar kurmaları nedeniyle terapi yoluyla bir ilişkiyi tedavi etmenin çok zor olduğunu belirtiyor. Ancak ne yazık ki çiftler, en çok da suskunluk döneminde terapiye geliyor.
Yaprak Çetinkaya
Formsante Dergisi Nisan 2011 Sayısı