Doğu öğretileriyle fizik tedavi eğitimini birleştiren Metin Hara, “İnsana Güven” adını verdiği organizasyonla insanlara değişim yolunda ışık tutuyor. Hormonal düzeni değiştirmeden, düşünce yapısının değiştirilemeyeceğini düşünüyor ve bunun için de Sufi Nefesi’ni kullanıyor. İşte bu yüzdendir ki kendisi Modern Çağın Dervişi diye anılıyor.
Metin Hara, 1982 doğumlu. Onun hikayesinde kırılma noktası babasının araba kazası geçirmesi… Bu kaza hem onun kendi içine olan yolculuğuna çıkmasını tetikliyor hem de fizik tedavi ve rehabilitasyon uzmanı olmasını. Daha sonra annesinin de büyük bir sağlık problemi yaşaması, sahip olduğu bakış açısını başkalarına da aktarma yoluna gitmesini sağlıyor. Böylece yüzlerce kişinin hayatını değiştirmesine yardımcı oluyor ve hayali olan insanlığın aydınlanmasını hedefleyen Trust Human-İnsana Güven projesini başlatıyor.
Sadece pozitif düşünmek işe yaramıyor mu?
Beyin dalgalarını düşürdüğümüz zaman, insanın bütün hormonal yapısı değişmeye başlıyor. Hormonal yapının değişmesi çok önemli. Bütün hastalıklar düşünceden başlar. Dolayısıyla düşünce şeklini değiştirdiğimizde, salgıladığımız hormonun da tipini, cinsini değiştirebiliyoruz. Vücudun işleyişini de değiştirmiş oluyoruz.
Nasıl düşüyor beyin dalgaları?
Sufi Nefes aracılığıyla beyin dalgalarını düşürüyoruz. Sufi Nefes, burundan alıp, burundan vermeye yarayan bir nefes. Alırken de, verirken de fazla direnç uygulanmıyor yani içimize çekmek yok. Veriş süresi, alış süresinin yaklaşık iki katı kadar. Dirençsiz olması ve veriş süresinin daha uzun olması, parasempatik sinir sistemini uyarıyor. Sempatik sinir sistemini arabanın gaz pedalı, parasempatiği fren pedalı olarak düşünebilirsiniz. Hayatta sürekli acele içerisindeyiz. Ayağımız hep gaz pedalında. Acele ile bir şeyleri yaptıkça, mutsuz ve keyifsiz olmaya başlıyoruz. İşte bu durum, tamamen beyin dalgamızı yukarıya çıkartıp, stresi artırmakla ilgili. Yaşadığımız hayat aslında başımıza gelenler değil, bizim başımıza gelen olayları algılayış şeklimiz. Ben algıyı değiştirdiğimde, hissi değişiyor. His değiştiğinde tepki değişiyor. Tepki değiştiğinde de deneyim değişiyor. Hormonal düzeni değiştirmeden düşünce yapısını değiştiremezsin. Bir insan gerginse ve adrenalin kanında dolaşıyorsa, “Ben pozitifim” demek için kendini yıksa da, günde 10 saat olumlama yapsa da sonuç değişmez. Bedeni kortizon salgılarken o insanın aslında pozitif düşünmesini sağlayamazsınız.
Yogiler de sakinleşmek istediğinde sol burun nefesini kullanıyor. Benzer bir teknik mi sizinki de?
Yoga çok köklü bir şey ancak benim uzmanlık alanım değil. Yine de şunu söylemem gerekiyor; sinirlendiği zaman sol burun nefesi tekniğini kullanmak aslında tam batı insanına uygun bir davranış. Pek çok kişi stresi veya öfkeyi yönetmek üzerine yoğunlaşıyor. Yani yangın çıkarıp sonra söndürme derdi… Oysa ki ben yangın çıkmaz yüzey yaratma peşindeyim.
Hiç sinirlenmeyecek adam yaratmaya mı çalışıyorsunuz?
Gibi… Tepki vermek, insanın en doğal halidir. Ben mesela tepkisiz ve pasif olmaya da inanmıyorum ancak verdiğimiz tepkilerin çoğu olması gerekenin çok yukarısında. İş yerinde biriyle aran bozuk, sana diyor ki: “Ya hayatım şu işi yaptın, iki saat evvel vermen gerekiyordu.” Sen başlıyorsun bağırmaya. Oradaki öfke aslında üçlük, tepki de üçlük olmalı. Eğer sen 30’luk tepki veriyorsan, içeride fazla bir 27 var. Aynı durumu keyfin çok yerindeyken yaşadığında “Kusura bakma, pardon. Bir dahaki sefere erken veririm” deyip geçiyorsun. Tıpatıp aynı olay oldu aradaki fark ne? Algı. Algıyı şekilendiren ne? Hormonlar.
Beyin dalgası düşürüldüğü zaman mutlaka işe yarıyor mu? Aksi durumların yaşanma ihtimali yok mu?
Bunun işe yaramaması imkansız. Eğer hormonal bir problem bile olsa, parasempatik sistemi çalışmayan bir insan olamaz. Bazı organların ve sistemlerin çalışmadığı görülebilir ama parasempatik sinir sistemin çalışmazsa, kalbin durur. Ancak şu uyarıda bulunmam gerekiyor; mesela günde 10 bardak kahve içiyorsun, sonra 20 dakika da nefes yapıyorsun. O zaman yaptığın nefes yeterli gelmez, o kadar kafein alırsan daha fazla nefes yapman gerekiyor. Uzun süreli ve düzenli yapıldığında ise hormonal düzen değiştiği için kişi aynı işe gidiyor ama daha az stresli oluyor.
Bir yerde pozitif bir kısır döngüye sokuyoruz insanları. Daha iyi hissettikçe daha sağlıklı oluyor. Daha sağlıklı oldukça şöyle diyor: “Ben güçlüyüm, sigarayı bırakabilirim.” Sigarayı bıraktıkça daha iyi hissediyor, dik durmaya başlıyor. Dik durdukça diyor ki: “Daha enerjiğim şu işi de yapabilirim.” İşi yaptığı için mutlu oluyor. Gidiyor sevgilisine daha güleryüzlü oluyor. Sistem tamamen değişmeye başlıyor.
Amaç mutlu insanlardan oluşan pozitif bir dünya yaratmak mı?
İnsanların kafalarında hep pozitif olmak gibi bir algı var ama ben hiç pozitif bir insan değilim. Süper realist bir tipim; sadece yaşamı pozitife çeviriyorum. Aradaki fark bu. Pozitifçilik oynayan herkesi gömdük. Biz gerçekten mutlu olan insanlarız.