Diğer
    Ana SayfaİlişkiTerk edilme korkusunu aşın

    Terk edilme korkusunu aşın

    -

    Sevgi beslediğiniz, değer verdiğiniz ve sürekli yanınızda olmasını istediğiniz kişi bir gün hayatınızdan gidebilir…

    İlişkiler başlıyor, bitiyor. Kimisi hüsranla sonuçlanıyor. Kimisi tüm güzelliği ve tutkusuyla devam ediyor. Üzücü detaylarla sonuçlanan ikili ilişkilerde ise kalan yani terk edilen taraf hep en ağır duyguları yaşayanlar oluyor. Peki terk edilme gerçekleştiğinde aslında ne için üzülüyoruz? Bir daha yanımızda göremeyeceğimiz biri için mi, yoksa o duyguları bir daha tadamayacağımızı düşündüğümüz için mi? Uz. Psk. Cansu Arslantaş Süren, terk edilme korkusunun altında yatan sebeplerden bahsediyor.

    Kimileri ilişkinin bitmesinden çok terk edilmekten korkuyor, neden?

    Ebeveynleri ya da yakın çevresi tarafından ihtiyaç duyulan sevilme hissinin, gereksinimler ölçüsünde karşılanmadığı bir erken çocukluk dönemi tecrübesi, kişinin yetişkin hayatta yaşayacağı duygusal ilişkilerde ve tüm diğer sosyal etkileşimlerinde yakınlaşma temelli problemler yaşamasına neden oluyor. Devamlılığı olan, tutarlı ve duygusal olarak ulaşılabilir, ebeveynin bebeğin temel gereksinimlerini düzenli bir biçimde karşılaması ve bunu bedensel temas ve ilgisiyle desteklemesi sonucu anne-bebek arasında güçlü bir bağlanma gerçekleşiyor. Eğer bağlanma ilişkisi sağlıklı olursa, temel güven duygusu da kendiliğinden oluşuyor. Kişinin erişkin hayatında diğer insanlarla kuracağı ilişkilerin niteliğini ve insanlardan beklentilerini belirleyen de yaşamının erken dönemlerinde annesiyle kurduğu bağlanma ilişkisi temelinde gelişen esas güven duygusu oluyor.

    - Advertisement -

    Bu korkunun oluşma sürecinde kişi hangi evrelerden geçiyor?

    Bebek yaşamının ilk yıllarında fiziksel ve biyolojik olarak doyurulma, barınma gibi temel gereksinimlerinin yanı sıra duygusal olarak da doyurulma ihtiyacı duyuluyor. Çocuk, ihtiyacı olduğunda ebeveyninden gereken desteği ve olumlu tepkiyi görürse ebeveynine ulaşabiliyor. Güvenilir ve destekleyici olduğuna ilişkin bilişsel temsiller geliştiriyor. Tam tersi durumda ise çocuğun gereksinimlerine duyarsız kalındığında ya da birbiriyle uyuşmayan tepkilerle karşılık verildiğinde, çocuk; bağlanma figürünü reddedici, kendisini de sevilmeye ve desteklenmeye değmez biri olarak görüyor. Çocuklar fiziksel ve duygusal gereksinimlerinin ne ölçüde karşılandığına bağlı olarak, temel güven ya da güvensizlik duygusu geliştirme eğiliminde oluyor. Bu dönemde; ebeveyn sıcaklığı ve ilgisinin, yetişkinlerin güvenli bağlanma stili geliştirmesiyle ve ebeveyn reddinin ise güvensiz bağlanmayla ilişkisini gösteriyor.

    Çevreye güvensizlik, yetersizlik, özgüvensizlik ya da şüphecilikle nasıl bir ilgisi var?

    Erken dönemde farklı yönlerde gelişim gösterebilen (güvenli veya güvensiz) bağlanma biçimleri, yetişkinlik döneminde yaşadığımız romantik ilişki biçimlerinin belirleyicisi oluyor. Kişilerin bebeklikteki bağlanma stillerinin, aşık oldukları kişilerle ilişkilerine etkisine bakıldığında, bebeklikteki bağlanma stili güvenli bağlanma yönünde gelişmiş ise kişiler başkaları ile yakın ilişki kurmaktan kaçınmıyor ve bundan herhangi bir rahatsızlık duymuyor. Diğerleri ile yakın ilişkiler kurarken ve bağlanırken kendilerini rahat hissediyor, terk edilme ile ilgili kuruntuları ve korkuları bulunmuyor. Böyle bir bağlanma stiline sahip bireyler çoğunlukla kendileri ve başkaları hakkında olumlu bir bakış açısına sahip oluyor. Bu kişiler, aile ve arkadaşlarıyla daha fazla uyumlu, kendilerine ve başkalarına daha çok güvenen ve daha az sosyal problemler yaşayan kısımda yer alıyor. İlişkilerinde başarılı, sevgi dolu, şüpheci tavırlar sergilemeyen ve partnerine karşı güven duyan tutumlar ortaya koyuyor. Yakın ilişkiler kurmak konusunda rahat ve öz değerlilik duyguları içselleştirilmiş oluyor. Güvensiz bağlanma biçimine sahip olanlar ise başkalarıyla yakınlaşmaktan rahatsızlık duyan, onlara tamamen güvenmekte oldukça zorlanan, sosyal hayata daha az uyum sağlayan, duygularını çok fazla kontrol edemeyen ve strese karşı daha duyarlı kişiler kategorisine giriyor.

    Çocukluk dönemindeki yetiştirilme tarzı, kişinin yetişkinlik dönemindeki terk edilme duygusunu tetikliyor diyebilir miyiz?

    Çocukluktaki bağlanma figürleriyle ilişkiler; ileride kişinin yakın ilişkisindeki beklentilerini, duygularını, savunmalarını derinden etkiliyor. Koruyucu anne-baba tutumunda, ebeveyn çocukları aşırı koruyor ve denetliyor. Çocukların yapabileceği pek çok şey anne-baba tarafından yapılıyor ve böylece onların yaşayarak öğrenmelerinin önüne geçiliyor. Her konuda gereğinden fazla müdahale edilerek, çocukların kendilerine yeter hale gelmelerine ve güvenmeyi öğrenmelerine engel oluyor. İhmal edici tutum sergileyen ailelerde, ebeveynler hayatlarında o kadar yoğun ki çocuklarıyla temas kurarken yetersiz kalıyorlar. Çocuklarıyla vakit geçiremiyorlar ve onların ihtiyaçlarını fark edemiyorlar. Bu durumda da terk edilme korkusu tetiklenmiş oluyor.

    Kişi terk edilme korkusuna bağlı olarak ne gibi yanlış adımlar atıyor?

    Terk edilme korkusunu yoğun yaşayan bireyler, karşısındakini kontrol ederse onu kaybetmeyeceğine dair güçlü bir inanç oluşturuyor ve karşısındakinin her yaptığını kontrol etme çabası içine giriyor. İlişkilerinde aklından karşısındakini kaybetme ihtimalini yoğun bir şekilde geçiriyor. Birliktelikleri her an bitecek ya da terk edilecekler kaygısı ile ikili ilişkilerinde aşırı uçlarda, haddinden fazla kıskançlık ve tutku içeren, takıntılı düşüncelerle zihinleri yoğun olarak meşgul oluyor. Onu bırakıp bırakmayacağını görmek için karşı tarafı sürekli test ediyor. Partnerinin yaşamının her alanını işgal ederek, tam bir denetim kurmaya çalışıyor. Ya da tam tersi gerçek bir bağlanma yaşamadan, ilişkiyi kaçak-uzak bir formda tutmaya özen gösteriyor. Sıklıkla yakınlık kurmaktan ve yakın ilişkilerden kaçarak kendilerinin özerkliklerini ve incitilemez duygularını besleyerek, kendi kendilerini olabilecek hayal kırıklıklarından sakınıyor. Başka birinin sevgisini garantiye almadan ilişkiyi bitiremiyor.

    Terk edilmenin yalnız kalmak ve yalnız ölmekle ilgili bir bağlantısı var mı?

    Zaman ve emek verilmiş, olumlu-olumsuz birçok duygu adacıklarının yaşantılandığı bir ilişkinin sonlanmasının kişide hayal kırıklığı oluşturması, zamanla kendini sınırlayan yas tepkilerinin deneyimlenmesi normal olanı… Ancak çocukluğunda herhangi bir nedenle (0-1 yaş arası anne-bebek ilişkisinin kesintiye uğraması, aşırı koruyucu veya ihmal edici ebeveyn tutumları gibi) temel güven duygusu kazanamamış birey, terk edilme karşısında yoğun anksiyete tepkileri veriyor. Terk edilmeyi ilişkinin bitmesi olarak yorumlaması gerekirken, kendisiyle ilgili yoğun değersizlik düşüncelerine kapılıp; aşırı sorumluluk hissiyatı ile ağır suçluluk duyguları altında benliklerinin kaybolduğunu, hissizleştiklerini duyumsuyorlar. Hiçbir şeyin düzelmeyeceğine yönelik umutsuzluk duyguları ile baş etmekte zorlanıyorlar. Yalnız kaldıkları, sevilmeye layık biri olmadıkları ve yalnız bir yaşam sürecekleri gibi olumsuz düşüncelerden kendilerini almakta güçlük çekiyorlar. Dolayısıyla terk edilmek, değersizlik düşüncelerinin tetiğini çekerek, özbenliği sarsıyor, kendilik algısını düşürüyor, sevilmeye layık biri olmadığına inandırıyor… Kişinin yalnız bir yaşam süreceği korkusunu da altında barındırdığı bir korku ve tedirginlik sağnağında bırakabiliyor.

    Hazırlayan: Elif Gürsoy



    CEVAP VER

    Lütfen yorumunuzu giriniz!
    Lütfen isminizi buraya giriniz