Formsanté

Haftada kaç defa?

29082013 cinsellik1

Bir çiftin hangi sıklıkta cinsel ilişki yaşayarak mutlu olacağı onlara kalmış ancak bu konu partnerinizle aranızda anlaşmazlık boyutuna ulaşmışsa ilişkiniz için alarm zilleri çalıyor olabilir.

 

Yataktan çıkmak istemeyen, birbirine dokunmadan duramayan, kalabalık içinde bile adeta gözleri ile sevişen çiftten geriye birbirine sırtını dönüp uyuyan bir kadın ve erkek mi kaldı? Ne oldu da o geçmiş günlerin doruklarda gezinen tutkusu, şifresi unutulmuş kutunun içine hapsoldu? Şifreyi aramaktan bitap düşenlerden hatta artık aramaya bile zahmet etmeyenlerdenseniz Fatih Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nden Yrd. Doç. Dr. N. Linda Fraim’in size anlatacakları var.

İlk günlerde cinsel hayat çok aktifken zaman içinde neler değişiyor da sıklık azalıyor?

İlk günlerde cinsellik heyecanlı yaşanıyor çünkü yeni keşiflerden ibaret oluyor. O günlerde cinselliğin bir parçası da karşı tarafa kendini ispat etmeye çalışmak. Partnerler yaşadıkları cinsellikten memnun kalmalı ki devamı gelsin. Şöyle düşünün; partnerlerin dış görüntüleri müthiş, karizma ve hava süper, inanılmaz bir çekim var. Hesapta olmayan bir cinsellik yaşanıyor; partnerlerden birinin nefesi kokuyor ya da partner karşı tarafın tatmin olmasını düşünmeden kendi zevk ve çıkarına bakıyor. Böyle bir kişiyle bir daha birlikte olur musunuz? Ben olmam! Dışı muhteşem, içi çürük ve bencil bir partneri asla istemem. Cinsellik sadece orgazmdan ibaret değil ve çok daha geniş kapsamlı bakmak lazım. Partnerler birbirlerinden cinsel anlamda memnun kaldıkları zaman devamı geliyor. Niye? Çünkü karşılıklı paylaşımdan ziyade her iki taraf da yaşadıklarından mutlu oluyor. Bizler, bizi mutlu eden şeyleri yapmaya programlıyız. Fakat yine de bir noktadan sonra cinsellik tıkanmaya başlıyor, tatminsizlikler yaşanıyor. Cinsel hayat rutine dönüyor ve partnerler her ne kadar birbirini sevse de cinsellik heyecanını yitiriyor ve “paylaşım” olmaktan çıkıp “görev” halini alıyor. Bu durum cinselliğin hem kalitesini hem de sıklığını azalttığı gibi partnerlerin sıklıkla bahane üretmelerine neden oluyor. Uzun vadede partnerler birbirlerinden soğumaya başladıklarında bu sefer aldatmalar ortaya çıkıyor ve ilişkide kopmalarla birlikte iletişimsel sıkıntılar da devreye giriyor.

 

Bunun ne kadarı normal kabul edilebilir? Ne zaman bir sorundan bahsetmek gerekiyor?

Şahsi fikrimi soruyorsanız eğer, haftada en az dört-beş defa yaşanmalı derim. Ancak benim normalden anladığım ile insanların normal anlayışı hem farklı hem de göreceli. “Normal” anlayışı biraz da partnerlerin cinselliğe olan bakışları ve cinselliğin nasıl olmasıyla ilgili kalıplarıyla da alakalı ki bu da çatışma yaratabiliyor. Diyelim ki bir kadına hayatı boyunca ailesi cinselliğin “c”sini anlatmamış, her soru sorduğunda “Ayıp, ayıp! Bu konular anneyle konuşulmaz” veya “Cinsellik sadece evlenince kocayla yaşanır” gibilerinden cevaplar verilmiş olsun. Bu kadın cinselliği oradan buradan, arkadaşlarıyla yaptığı dedikodulardan öğreniyor fakat aile, çevre ve sosyal baskılardan dolayı cinselliği yaşayamayıp “tabu” ve “günah” kategorilerine sokuyor. Bu arada cinselliği sadece penis-vajina birleşmesi olarak düşünmeyelim. Cinselliğin çok fazla boyutu var. Bu kadın için cinsellik “zevkli paylaşım” olarak asla görülemiyor ve bu kadın kiminle birlikte olursa olsun, cinsellik ile ilgili “normal” kavramı sadece eşi ile yaşanan “görev” bazlı bir cinsellik oluyor. Kadının başlatmadığı, eşi ne zaman isterse o zaman yaşanacak bir durum haline geliyor. Zevk almak, zevk vermek, paylaşmak, rahatlamak, haz noktalarını keşfetmek gibi konular bu kadına çok uzak kalıyor.

Bir de madalyonun öteki yüzü var. Başka bir kadın düşünelim. Ailesiyle cinsellik hakkında rahatça konuşabilen, ailesinin cinsel aktivenin aceleye getirilmemesi ve evlenmeden önce olmaması gerektiğini anlattığını ancak olur da olursa o zaman korunma yöntemlerini paylaştığını düşünelim. Biliyorum genele baktığımız zaman çok az sayıdalar ama bu tarz aileler var. Bu kadın diyelim ki 20’li yaşlarında ilk cinsel deneyimini yaşıyor ve geçmiş senelerde de çoklu partnerlere sahip oluyor. Bir kadın olarak cinselliği özgürce ve bilinçli bir şekilde yaşıyor. Doğal olarak bu kadın benzer deneyimleri olan veya daha deneyimli partnerle birlikte oluyor çünkü kadın ne istediğini bildiği gibi, karşısındaki erkeği de nasıl tatmin edeceğini biliyor. Cinsellik bu kadın için paylaşım, eğlence ve keyiften ibaret olan bir aktivite haline geliyor. Yaşanma sıklığına gelince… Bu kadının partneriyle her fırsatta birlikte olduğunu varsayalım. Tabii kadını da isterikli bir kadın olarak lanse etmeyelim, o kadar da değil. Bu kadın için cinsellik kalıbı dahilindeki davranışlar “normal” cinsellik olarak görülüyor çünkü yaşantısı itibariyle kendi norm ve kategorilerini belirlemiş oluyor.

Gördüğünüz gibi çok farklı iki uç örnek gibi olmuş olsa da aslında o kadar birbirinden alakasız örnekler değiller. Bu iki örneğin ortası var mı? Tabii ki var… Ancak ekstrem uçlarda kutuplaşma çok daha yaygın. Onun için de herkesin normali farklı.

 

Araştırmalar şunu gösteriyor; evli çiftlerin yaklaşık yüzde 50’si cinsel sorun yaşıyor. Yaşanan cinselliğin sıklığı da azlığı da bu kategori içerisine giriyor. Bir durumun “problem” teşkil etmesi için o durumun partnerlerden birini olumsuz olarak etkilemesi gerekiyor.

 

29082013 cinsellik2Sıklık tercihi nasıl sorunlar yaratabiliyor?

Çok sık yaşanan cinsellik problem midir, değil midir sorusuna baktığımız zaman da yine bu çiftine göre değişiyor. Erkek çok aktif, kadın pasif ya da tam tersi kadın çok aktif, adam pasif… Eğer ki bu durum kişi için ciddi sıkıntılar yaratıyorsa işte o zaman problem yaşanıyor.

 

Çift bu sorunu ne zaman fark ediyor?

Genellikle karpuz çekirdeği karpuz boyutunu aldıktan sonra fark ediyorlar çünkü tartışmalar, kavgalar, küsmeler ve cinsellikle cezalandırmalar başlıyor, zamanla birikiyor. Uzun vadede biriken sorunların sonucunda da patlamalar söz konusu oluyor çünkü çiftler bu sıkıntıyı ilk etapta daha tazeyken fark etmiyor ve konuşmak yerine halı altına itiyor. Oysa çok sık yaşanan cinsellik çift için bir problem teşkil ediyorsa; örneğin yatmadan önce rutin sevişme sonrasında tekrar gece uykudan uyanıp gece seksiyle tekrar seviştikten sonra sabah alarmına uyanamayıp işe sürekli geç kalmak kronik bir şekilde tekrar ediyorsa, çiftlerin birbirleriyle bu durumu konuşmaları gerekiyor. Ya da bunun tam tersini düşünelim… Kadın sevişmek istiyor fakat partneri çok yoğun çalışıyor ve kadının her hamlesi için bir bahane uyduruyor. Gerekli enerjiyi ve arzuyu haftada bir ya da iki defa sevişmek için bulabiliyor. Bu sayı kadına az, erkeğe fazla geliyorsa bunların mutlaka konuşulması gerekiyor. Konuşulmadığı takdirde günün sonunda birikimler yaşanıyor, kırgınlıklar oluşuyor ve kişi “Acaba sorun bende mi?” diye sorgulamaya başlıyor. Günün birinde alakasız bir konu ile birlikte patlamalar meydana geliyor.

 

 

29082013 cinsellik3Kadın ve erkek arasında birleşme sıklığı konusunda nasıl fikir ayrılıkları var?

Aslında birleşme sıklığı konusunda fikir ayrılığı hem kültürel bir durum hem de ülkemizde cinsellik için ortaya konulan çifte standardın bir parçası… Erkeklerin cinsel olarak aktif olması kabul edilirken kadınlar için böyle bir durum etiketlenmeye sebep oluyor. Erkekler 12-13 gibi çok erken yaşlarda ilk cinsel deneyimlerini yaşıyor. Özellikle ergen yıllarında oldukça aktif olabiliyorlar. Evlendiklerinde “bakir” olmaları beklentisi yok. Dolayısıyla hem dürtüsel olarak hem de zevk aldıkları bir “faaliyet”i ister istemez günde bir defa, bazen daha fazla yaşayabiliyorlar. Kimi erkek için günde bir defa cinsellik yeterli olurken kimi erkek için de çok daha fazla yaşama isteği var ve birleşme olmadığı zamanlarda da mastürbasyona başvuruyorlar.

Kadınlar için durum çok farklı. Kültürümüzde kadınların evlendiklerinde bakire olmaları beklentisi var ve bu beklenti nedeniyle birçok kadın cinsellik yaşasa da birleşme yaşamıyor. Nasıl mı? Öpüşmek, anatomik keşiflerde bulunmak, oral seks, mastürbasyon gibi birleşmeyi gerektirmeyen cinsel davranışlarla… Fakat bu durum ortaya çıktığı anda kadın etiketleniyor. Korkunç bir çifte standart var. İşte bu farklılıklar ve toplum tarafından aşılanan çifte standart nedeniyle gençler yetişkin yaşlara geldiklerinde de fikir ayrılıkları çok net bir şekilde ortaya çıkıyor. Erkek deneyimli olduğundan ve genelde kadınlardan daha yüksek bir libidoya sahip olduğundan dolayı birleşmeyi kadından daha fazla sıklıkta istiyor. Kadın ise, genelinde çok fazla deneyime sahip olmadığından dolayı yine burada “normal” kavramı devreye giriyor. Kendi vücudunu tanımamak ve deneyimsizliğin sonucunda kadın için günde tek birleşme yeterli olabiliyor çünkü kadının kafasında cinsellik bu demek. Fakat libidosu yüksek kadınlar için aynı şey tabii ki söylenemez.

 

“Sayılara takılmayalım, kalitesine bakalım” deniyor… Erkeklerin kadınlardan daha fazla ihtiyaç duyduğu gerçekse sadece kalite yeterli olacak mı?

Cinsel birleşmenin kalitesi neredeyse her kadın ve erkeğin süslü rüyasıdır. Düşünebiliyor musunuz her kadın ve erkek, partnerinin istediği her şeyi yapacak, tatmin olması için elinden gelen her türlü “faaliyeti” yapacak, partnerini sadece orgazma ulaştırmayacak ama her birleşmede Kama Sutra’da öngörülen bütün pozisyonları deneyerek partnerini Nirvana’ya ulaştıracak ve cinsel birleşmeden sonra da karşı tarafın romantik ve duygusal beklentileri karşılanacak… Saatler süren sevişmelerden bahsediyoruz bu durumda. Var mı böyle birisi? Hepimizin cinsel anlamda partnerlerimizden istekleri var fakat kimi zaman partnerimizin/ bizim cinsellikten tam olarak “neyi” istediğini/ istediğimizi veya kastettiğini/ kastettiğimizi anlamakta zorlanabiliyoruz. Burada da sayı mı önemli yoksa kalite mi tartışılır. Kişisel beklentiler de önemli. Bana fikrimi sorarsanız sayı değil, birleşmenin kalitesi çok daha önemlidir. Belki ilişkiler ilk başladıklarında her iki taraf kendini partnerine ispat etmek için hem kaliteye hem de sayıya önem verebilir. Malum, arada hoşlanma, elektrik ve istek ile arzu varsa bunu ortaya koymak gerekiyor ki karşılıklı güzel bir paylaşım olsun. Fakat ilişkinin devam ettiğini varsaydığımız zaman artık sayıdan ziyade yaşanan cinselliğin kalitesi çok daha önem kazanıyor. Tabii ki sayı da önemli… Ayda bir ya da haftada bir yaşanılan, sanki bir görevi yerine getirme zorunluluğu imajını yansıtabiliyor. Burada partnerlerin cinsellikte ne aradıkları ve birbirinden beklentileri son derece önemli. “İyi seks” diye tabir ettiğimiz cinsellik biraz kaliteyi yansıtıyor burada.

 

“Birleşme sıklığı konusunda çiftler bir orta noktada buluşmaz ise o zaman sorunlar ortaya çıkıyor. Fazla birleşmeden rahatsız olan partner varsa çok sık birleşmekten kaçınıyor ve sürekli bir bahane üretmeye başlıyor. Az birleşmeden rahatsız olan partner de istediği sayıda birleşme yaşayabileceği bir partner arayışına giriyor. Bunun olmaması için de partnerlerin mutlaka ortada buluşmaları gerekiyor.”

 

Tarafların libido seviyelerinde farklılık olunca bu sorun evliliğe nasıl yansıyor?

Libido seviyelerinde mutlaka farklılık vardır. Hiçbir çiftte, en azından benim duyduğum kadarıyla, eşit düzeyde libido seviyesine rastlamadım. Ya erkekler kadınların isteksizliğinden bahseder ya da kadınlar erkeklerin çok sık cinsellik istediklerinden bahseder. Zaten libidoları neredeyse eşit seviyede olan çiftlerde herhangi bir sıkıntı, sorun yaşanmıyor çünkü karşılıklı olarak ihtiyaçlarını karşılayabiliyorlar. Libido farklılıkları evliliğe doğal olarak olumsuz yansıyor. Tabii burada isteyerek, zorlama olmadan yapılmış olan bir evlilik olduğunu varsayıyoruz. Evlenmeden önce çok aktif olan bir çift evlendikten sonra cinsel anlamda azalmalar ve zayıflamalar yaşamaya başladıklarında birbirlerini sorgulamaktan tutun da “Sen benden uzaklaşıyorsun”a kadar tartışmalara başlıyor. Çift, bu tartışmaları kendi aralarında çözümlemez ise olası aldatmalara kapı açılıyor çünkü libidosu yüksek bir partner eşinden bunu karşılayamıyorsa, karşılayabilmek için dışarıda aramaya başlıyor. Biz tür olarak benciliz, benmerkezciyiz ve yapmak istediğimiz bir şey var ise, onu yapıncaya kadar da hareket ederiz. Ötesi yok.

 

İyi seks deyince ateşli film sahnelerine inanmalı mıyız?

Ah o ateşli filmler yok mu! Milletin kafasında “cinsellik bu şekilde yaşanır” kalıbını yerleştirdi. Özellikle bu sert porno filmleri. Filmler kurgu. Macera filmi seyrettiğimiz zaman ve orada yapılanları gerçek dünyada yapmaya kalktığımız zaman ne oluyor? Ya ciddi sakatlanıyoruz, ya ölüyoruz ya da tutuklanıyoruz. Ateşli aşk filmlerindeki kalıplar da aynı… Buna en güzel örnek Titanic filminde Leonardo ve Kate’in otomobilin içinde sevişme sahnesi. Ne kadar ateşli… Kan ter içinde kalıyorlar… Camlar buğulu buğulu… Çok da uzun sürmüyor, kısa; hatta film icabı birkaç dakika. Gerçeklik payı? Tartışılır.

“Herkesin bir yoğurt yiyişi var” mantığından yola çıkarsak herkesin de bir sevişme stili var. Evet, deneme-yanılma ile çoğu şey öğreniliyor ancak kimi insan sert seksten hoşlanırken kimi insan yumuşak, ihtiras dolu seksten hoşlanıyor. Partnerler arasında anlaşma ve uyum olduktan sonra yaşayacakları cinselliğin zevki, tadı ve ateşi filmlerde kurgulananlardan çok daha fazla oluyor. Yeter ki aynı frekansta olsunlar ve aynı şeyi istesinler.

 

 

29082013 cinsellik4KİM HAKLI?

Eşlerden biri daha sık sevişmek isterken diğeri isteksiz kalıyor… Kim haklı? Psikolog Yrd. Doç. Dr. N. Linda Fraim yanıtlıyor: “Bu işin matematiksel bir formülü yok… Doğrusu da yok işin tuhafı! Diyelim ki benim libidom çok yüksek ve ben her gün sevişmezsem günüm düzgün geçmez ama sizin libidonuz benimki kadar yüksek değil ve haftada iki-üç kez ile mutlu oluyorsunuz. Beş parmağın beşi bir değil sonuçta. Tercihler, beklentiler, deneyimler ve bir sürü etken burada rol oynuyor.

Kendinize şu soruları sorun:

* Bu yaşananlardan önce ne sıklıkta birlikte olunuyordu?

* Bu birleşmeler genelde nasıl bitiyordu; tek taraflı tatminle mi, karşılıklı tatminle mi?

* Şu an yaşanan sendeleme ne kadar zamandır devam ediyor?

* Ne oldu da cinsel birleşme sıklığında azalmalar oldu?

* Şu an birleşme sıklığından memnun musunuz ve niye?

* Birleşme sıklığının ne olmasını istersiniz?

* İstediğiniz birleşme sıklığına erişebilmek için ne yapmaya hazırsınız?

Bu soruların altından kalkabiliyorsanız karşılıklı konuşarak iletişim kurmuş olursunuz ve bir ihtimal kavga etmeden ya da birbirini rencide etmeden sorunları çözebilirsiniz. Altından kalkamıyorsanız o zaman da bir uzmanın yardımına ihtiyacınız olabilir.

 

“Cinsellik eşittir orgazm” bakış açısı mutlaka değişmeli! “Cinsellik eşittir karşılıklı paylaşım” bakış açısı esas olmalı.

 
29082013 cinsellik6CİNSEL HAYAT EVLİLİĞİN NERESİNDE?

Psikolog Yrd. Doç. Dr. N. Linda Fraim bu soruyu şöyle yanıtlıyor: “Bana göre cinsellik, evlilikte birbirine saygı duyup huzur içinde yaşamak ve yaşamı paylaşmak kadar önemli. Burada yine kültürel inanışlara değinmek istiyorum. İnsanlar temelde neden evlenir? Aile kurmak için. Geleneksel yoldan aile kurabilmek için de cinsel birleşme gerekiyor ki çocuk olsun. Kişinin cinselliğe bakış açısı burada çok ama çok önemli bir rol oynuyor. Kişi için cinsellik sadece aile kurmak için bir araç ise, o aile kurulduktan sonra cinsellik önemini kaybediyor. Öncelik listesinin başında aile kurmak varken, cinsellik hemen bunun arkasından geliyor. Aile kurulduktan sonra ve istenilen çocuk sayısına ulaşıldıktan sonra cinsellik ne yazık ki öncelik listesinin en sonlarına yerleşiyor ve sadece eşi istediği zaman kadın olarak karılık görevini yerine getirmesi gerektiğinde cinsellik yaşanıyor.

Öte yandan kişi için cinsel hayat eş ile paylaşımı simgeliyorsa, o zaman da yine öncelik sırasında üst sıralarda yerini alabiliyor.”

 

Acı gerçek

Aynı anda mutlaka orgazm olmak bir şehir efsanesi… Cinselliğin tabu olduğu bu güzelim ülkemizde kadınların neredeyse yüzde 75-80’i orgazm olmanın ne olduğunu fiili olarak bilmiyor çünkü yaşamamış. Yapılan araştırmalar kadınların vajinal anlamda çok sık orgazm olamadıklarını ancak daha sık ve daha yoğun orgazmlarını klitoral olarak yaşadıklarını gösteriyor. Ülkemiz için çok farklı şeyler söyleyecek değilim çünkü ülkemizde kadınların büyük bir çoğunluğu kendi cinsel anatomisini bilmediği gibi ne klitorisin ne işe yaradığını ne de G noktasının nerede olduğunu biliyor. Hatta üreme organlarının dış ve iç yapılarının ne şeklini ne de fonksiyonlarını bilmediklerinden de ne yazık ki eminim. Üniversitede bu dersi verdiğim için öğrencilerin cinsel anatomi dersini dinlediklerinde utançlarından kafalarını önlerine eğdiğini biliyorum.

 

 

29082013 cinsellik5Daha düzenli bir cinsel hayat için öneriler

Psikolog Yrd. Doç. Dr. N. Linda Fraim, cinsel hayatlarında sorun yaşadığını hisseden ya da ileriden sorun yaşamak istemeyen çiftlere basit ama etkili önerilerde bulundu.

Gerçekçi olun

Cinselliğin matematiksel formülü yok ancak eşlerin oturup haftada kaç defa sevişeceğine kendileri karar vermeleri gerekiyor. Örneğin her akşam yatmadan önce sevişip sonra ertesi gün işe kalkamıyorlarsa ya da kalkmada ciddi zorluklar yaşıyorlarsa o zaman mantık dahilinde bu sayıyı azaltmaları gerekiyor. Tamam, cinsellik temel bir ihtiyacımız ve evliliklerin olmazsa olmazı ama başka alanları etkiliyorsa o zaman da bunu dikkate almak ve rasyonel davranmak gerekiyor. Bir başka örnekte diyelim ki eşlerden birinin ertesi gün çok önemli bir sunumu var, uzun ve stresli bir hazırlık sürecinden geçtiği için iyi dinlenmesi gerekiyor. Şimdi burada yaşanacak olan cinsellik o eşi rahatlatacağı gibi sabah erken kalkmasına mani olabilir. Tabii tam tersi de olabiliyor. Dolayısıyla ilk önereceğim şey mantık çerçevesinde, her iki eşin ortak kararıyla birbirlerini fazla yormayacak ama enerji katacak bir şekilde cinselliklerini yaşamaları…

Sürpriz programlar ayarlayın

Bir başka önerim de cinsel hayatın düzenlenmesi için eşlerin birbirlerine spontane girişimlerde bulunmaları… Eşler sıralı olarak bunu haftada bir, 15’te bir, ayda bir gibi periyotlarla yapabilir. Çocuk varsa da o gün veya akşam için çocukları bırakabilecekleri birisini bulabilirler ve dışarıda güzel keyifli bir gece geçirebilirler. Sürprizler aslında rutinin bozulmasına, monotonluğun giderilmesine ve çiftlerin her şeyden uzaklaşmasına araç olurken aynı zamanda birbirlerine daha da yakınlaştırıyor. Buna bir örnek verecek olursam; diyelim ki çiftin çocukları yok ve sürpriz sırası erkekte… Güzel bir otelde önce spa’ya gidip güzelce günün yorgunluğu atılır, sonrasında ister yemeği restoranda ister odalarında yiyebilirler… Zaten gerek ortam, gerekse de eşlerin birbirleriyle olan diyaloğu ateşli, keyifli ve dolu dolu bir cinselliğe zemin hazırlar. Evet, otel demek para demek ama birkaç ayda bir de olsa bahane uydurmayıp bütçelerine uygun bir otelde bunu mutlaka yapmalılar. Kral dairesinde kalmalarına gerek yok. Maksat burada bir geceliğine kral ve kraliçe olmak değil, birbirlerine daha da yakınlaşmak ve yaşadıkları cinselliğe bir farklılık katmak.

Sonuç olarak belirli periyotlarda yapılacak spontane sürprizler, eşleri birbirlerine yakınlaştıracağı gibi rutin cinsel hayatlarına farklılık getirir.

Küçük oyunlar oynayın

Fantastik bir cinsel hayat isteniyorsa yine hayal gücü kullanarak kostümlü ya da kostümsüz küçük oyunlar oynayabilirler. Bu tür oyunlar da rutin cinselliğin arasına katıldığı zaman cinsel hayatın düzene girmesine yardımcı oluyor. Ancak bu konuda en önemli nokta eşlerin buna açık olmaları, bu konudaki fikirlerini birbirleriyle paylaşmaları…. Rahatsızlık duyan kişinin böyle oyunlara zorlanması tam tersine uzaklaşmaya neden olabiliyor.

Hem dost hem düşman; televizyon!

Televizyonun hayatımızın önemli bir parçası olduğunu inkar edemeyiz. Fakat televizyonumuz bir yandan cinselliğimizi öldürürken diğer yandan daha derinlemesine yaşamamıza da izin veriyor. Önce yatak odasında bulunan televizyonun cinselliği nasıl öldürdüğünü anlatayım. Eşlerden biri partneriyle cinsellik yaşamak istediğinde televizyona odaklanan kişi hemen cevap vermeyecektir çünkü izlediği şeye odaklanmıştır. “Dur hayatım şu anda değil” ya da “Program bitsin öyle” gibilerinden cümleler sarf edildiğinde istekli olan eşin arzusu bir anda yerle bir olur ve girişimlerinden vazgeçer. O da başka bir şeyle ilgilenmeye başlar ya da sırtını dönüp kırgın bir şekilde uykuya dalar. Televizyon burada ne yazık ki cinselliği öldüren bir faktör oluyor.

Şimdi televizyonun cinsel hayatımıza olan katkısına biraz değinmek istiyorum. Bunun iki aracı var. Birincisi müzik…Çiftler onlarca müzik kanalını kullanarak birbirlerini baştan çıkartıp sevişebilirler. İkincisi de fantezi. Cinsel hayat demek fantezi demek… Fantezisiz ya da fantezi desteği olmadan cinsel hayat biraz sade kalıyor. Televizyonda fanteziyi nerede buluyoruz? Yetişkin kanalları bu anlamda yardımcı olabilir. Kendilerinin ortak belirleyeceği günlerde bu kanallar yardımıyla birbirlerini uyarabilir ve sevişebilirler.

Hedef orgazm olmamalı

Cinsellik niçin yaşanıyor? Çocuk yapmak için, eşle yakınlaşmak için ve orgazm olmak, o rahatlamayı yaşamak için. Biz üremeye programlıyız ve türümüzün devamı için cinsellik şart. Ancak cinselliğin yaşanmasının bir başka sebebi de eşler arasındaki o özel paylaşım. Cinselliğin temel amacı orgazm olmak değil, o zaten paketin bir parçası. Evet, bir gecelik ilişkilerde temel hedef iyi seks ve orgazm olmaktır. Fakat eşler arasında hedef bu olmamalı. Karşılıklı tatmin mutlaka olmalı. Erkek boşaldı, orgazm oldu diye cinsel birleşme sonlanacak diye bir kural yok. Erkeğin mutlaka eşine sorması ve eğer eşi vajinal olarak orgazm olmadıysa klitoral uyarılmayla bunu ona yaşatması gerekiyor. Yoksa cinsel birleşme yarım kalmış oluyor. Erkeklerde cinsel tepki döngüsü bellidir: Uyarılma/ereksiyon, duraksama/sevişme, boşalma ve dinlenme. Kadınlar, psikolojik sebepler, fizyolojik, hormonal durumlar veya geçmiş cinsel travmalar gibi nedenlerden dolayı her zaman orgazm yaşamayabiliyor. Orgazm yaşamadıkları için de tam olarak ne hissetmeleri gerektiğini de anlayamıyorlar.

Cinsel birleşmenin yaşanması için iki kişi gerekiyor. Cinsel davranışlarda bulunmak için kişinin kendisi yeter çünkü mastürbasyonla “orgazm” hedefine çok rahatlıkla ulaşır. Zaten cinselliği orgazmla eşitleyen bir mantık varsa mastürbasyon yapmaktan hiçbir farkı yok. Bu mantık olduğu müddetçe mutsuz, şehir efsanelerine dayalı, rutin ve görev bazlı bir cinsellik söz konusu olacaktır. Bunun olmaması için eşlerin cinsellik sırasında ve sonrasında mutlaka birbirleriyle konuşmaları gerekiyor ki isteklerini ortaya koysunlar ve cinselliklerini tam anlamıyla doya doya yaşasınlar.

 

✎ Yaprak ÇETİNKAYA

Formsanté Dergisi Ağustos 2013 sayısı 

Exit mobile version