Formsanté

Gerçekten başarılı mısınız?

24072013 basari1

Ulaşmak için uzun zamandır çaba harcadığınız hedefe vardınız, herkes ne kadar başarılı olduğunuzu tekrar ederken sizin içinizden bir adım daha atmak gelmiyor. O zaman bir durup düşünün; bu hedefe ulaşmayı gerçekten siz mi istediniz?

 

Başarmak” kelimesinin anlamını Türk Dil Kurumu “Bir işi istenilen biçimde bitirmek” olarak açıklıyor. Peki “Kimin istediği biçimde?” diye hiç düşündünüz mü? Bir şirkette genel müdür olmak ya da üniversite sınavında o bölümü kazanmak gerçekten sizin isteğiniz miydi?

Bir evlilik yaptınız ve toplumun gözünde bir yuva kurmayı başardınız. Bu evliliği başarılı buluyor musunuz yoksa aslında özgür bir yaşam mı sürmek istiyordunuz? İşte bu noktada hedeflere sizin içsel motivasyonunuz sonucunda ulaşılmış değilse başarı rehavetine kapılabiliyorsunuz. Başkalarının alkışladığı yerde siz motivasyonunuzu kaybedebiliyorsunuz. Tam da tatil günlerinde, kafanız günlük işlerle çok meşgul değilken, hayatınız üzerine biraz düşünme fırsatı yakalayacağınızı düşünerek Uzman Psikolog Ayben Ertem ile başarı kavramını, başarıda kalmanın püf noktalarını ve başarı rehavetine kapılmamanın yollarını konuştuk.

Uzman Psikolog Ertem, başarının, bir insanın belli bir konuda hedefinin olması, bu hedef doğrultusunda ilerlemesi ve buna ulaşması olduğunu söylüyor. Bazı insanların hayatları boyunca iyi bir okuldan mezun olmak, iyi bir kariyer ve iyi bir evlilik yapmak gibi birden fazla hedefi olurken bazılarının ise tek bir hedefe odaklanabileceğini belirten Uzman Psikolog Ertem, “Başarıya ulaşmak için insanın kendisine hayatta ne yapmak, hangi konuda başarılı olmak istediğini sorması gerekiyor. Anne-babası istiyor diye evlenmek ya da çocuk sahibi olmak istemezsen dış faktörlerin baskısı nedeniyle çocuk sahibi olmayı başarı olarak değerlendirmek doğru olmuyor çünkü en çok rehavete kapılanlar hedeflerine çevresel faktörlerin etkisi ile ulaşanlar oluyor. Çok istediği hedefe ulaşmak için plan yapan, basamakları birer birer tırmanan kişi motivasyonunu hep yüksek tutarken başkasının zorlaması ile ilerleyenler bu yolculuk sırasında ya da hedefe ulaştıktan sonra mutsuz hissedebiliyor” diyor.

Günlük hayatın içinde olduğu kadar terapilerde de başkalarının yönlendirmesi ile bir yerlere gelmiş ancak mutsuz insanlarla karşılaştığını belirten Uzman Psikolog Ertem sözlerini şöyle sürdürüyor: “İnsanın motivasyonu iki türlüdür; yaratılıştan gelen içsel motivasyon ve çevresel faktörlerle gelen motivasyon… Dıştan gelen motivasyon da belli bir yere kadar gerekli. Örneğin anne-babalar çocuklarını ders çalışmaları için, ders çalışacağı ortamı yaratmak için motive edebilir. Ancak çocuğun geleceği, seçeceği meslek, yaşam şekli konusunda yanlış motive etmesi ileride mutsuz yetişkinlere neden oluyor. Birçok insanın ilerleyen yaşlarda meslek değiştirdiğini biliyoruz ve bu değişiklik Türkiye şartlarında çok da kolay olmuyor. Birçok insan maddi kaygılar nedeniyle istediklerini yapamadan bir ömür geçiriyor.”

 

Vizyonunuz var mı?

Kişinin hedefleri konusunda kendi farkındalığını sağlaması için hayatı biraz deneyimlemesi gerekiyor. 18 yaşında meslek seçmek zorunda kalsalar da herkesin aynı yaşta aynı olgunluğa erişmesi mümkün olmuyor. Bazı çocuklar bu yaşta içsel motivasyonları sayesinde doğru meslek seçimi yaparken bazıları gerçekten ne yapmak istediğini ilerleyen yıllarda fark edebiliyor. Bu çocukların “Ben ne istiyorum?” diye sorması ve ailelerin buna fırsat tanımaları gerekiyor. Uzman Psikolog Ertem, gençlere ne yapmak istedikleri konusunda karar vermeleri için fırsat tanınması gerektiğinin altını çiziyor. Birçok genç çok iyi bir üniversitenin popüler bir bölümünü kazanmak istiyor ancak bunu neden istediğini dahi bilmiyor. Oysa başarılı liderler atacağı bir sonraki adımı değil, çok daha sonraki adımları dahi düşünüyor. Bu nedenle hedef belirlerken sonraki adımları da düşünmek yani bir vizyon sahibi olmak gerekiyor.

 

24072013 basari2Motivasyon kaybı geçici de olabiliyor

Bir hedefe doğru kendi isteği ile ilerleyenlerin, hedefe ulaştıktan sonra dahi kendilerine yeni hedefler belirlemeyi, ulaştıkları noktada kalmak için sorumluluklarını yürüttükleri, yaratıcı olmak için çaba sarf ettikleri ya da daha ileriye gitmek için çabaladıkları gözlemleniyor. Üst düzey yöneticilerle çalıştığını belirten Uzman Psikolog Ayben Ertem, bu kişilerin de bazen strese ya da depresyona bağlı olarak var olan başarılarını devam ettirmekte zorlandıklarını, geçici motivasyon kayıpları yaşadıklarını ve bunu aşmak için destek aldıklarını anlatıyor. Yıllarca istemediği bir işte çalışan ve artık hayalindeki mesleği yapmak konusunda endişeleri olanlar da bulunduğunu belirten Uzman Psikolog Ertem, “Çok iyi konuma gelmiş ancak kendini başarılı hissetmiyor; örneğin müzikle ya da resimle ilgilenmek istiyor. Konuştuğumuzda o konuma başkasının yönlendirmesi ile geldiğini anlıyoruz. İşini gücünü bırakıp müzisyen olması imkansız görünüyorsa alternatifler üretiyoruz. Kendine zaman ayırmasını, hobi olarak bu işi yapmasını, bir kursa gitmesini, örneğin resim yapmak istiyorsa evinde bir atölye kurmasını öneriyoruz. Bunu yapabilen insanlar aile içinde de iş hayatında da, sosyal yaşamda da daha mutlu ve başarılı oluyor” diyor.

 

Başarının anlamını siz belirliyorsunuz

İş hayatında başarılı olmanın her zaman bir unvan, iyi bir pozisyon anlamına gelmediğinin altını çizen Uzman Psikolog Ayben Ertem sözlerini şöyle sürdürüyor: “10 yıldır aynı iş yerinde aynı pozisyonda çalışan bir kişi eğer halinden memnun ise, bu şekilde ailesine daha çok vakit ayırıp daha mutlu olduğunu düşünüyorsa başarılıdır. Bu kişiye dışarıdan bakıp ‘Hala müdür olamadın mı?’ demek doğru değil. Ayrıca gerçekten böyle bir hedefi olan ancak buna ulaşamayan kişiyi de tek başına başarısız olarak tanımlamak doğru olmuyor. Kiminle çalışıyor, şirket politikası nasıl gibi pek çok faktör rol oynuyor. Böyle durumdaki birinin şunu düşünmesi gerekiyor; ‘Bu iş yerinde çalışmaya devam edecek miyim, başka yere mi geçeceğim?’ Burada yine kişinin ne istediği önemli… Eğer aynı iş yerinde devam etmeyi istiyorsa o kişiyi başarısız olarak nitelemek doğru olmuyor. Başarı anlayışı kişinin kendini fark etmesi ile ilgili ortaya çıkıyor.”

 

Önce kendinize sorun

Başarmak için,

* Ben gerçekten ne istiyorum?

* Neden istiyorum?

* Başarı benim için ne anlama geliyor?

* Bu başarı benim hayatımda nasıl bir farklılık yaratacak, benim hayatımı nasıl etkileyecek?

 

24072013 basari3Kadınların hedefini çevre belirliyor

Hedef belirleme konusunda kadınlar söz konusu olduğunda çevresel faktörler ne yazık ki fazlası ile devreye giriyor. Üniversiteyi okuyan kadınların dahi önceliklerinin evlenip çocuk sahibi olmak olduğu düşüncesi halen hakimiyetini koruyor. Ya da evlenen bir kadının çocuk sahibi olma hedefinin olup olmadığı sorgulanıyor, çocuksuz bir evlilik hedefi başarılı bulunmuyor. Çalışan bir kadının işte yükselme hedefi sıklıkla gereksiz kabul ediliyor, kadının rolü eşine, çocuğuna destek olmak, evi çekip çevirmek olarak sınırlandırılıyor. Uzman Psikolog Ayben Ertem, bu nedenle son yıllarda iş hayatında başarılı olmak isteyen kadınların evlenmemeyi tercih ettiğini söylüyor.

 

Evlilik ve rehavet

Toplumumuzda yuva kurmak bir başarı olarak nitelendiriliyor ancak birçok evlilikte bu başarı sürdürülemiyor. Bunun çeşitli nedenleri olabildiğini belirten Uzman Psikolog Ayben Ertem, “Evlilikte rehavet bazen beklentilerin karşılanmaması nedeniyle olabiliyor. Evlenirken kafanızda yarattığınız evlilik ile bulduğunuz uyuşmayabiliyor. Aynı durum karşı taraf için de geçerli oluyor. İşte bu sıkıntılar da evlilik rehavetine neden oluyor. Ancak isteyerek yapılan bir evlilikte rehavete düşülse dahi destek alınarak tekrar başarıya ulaşılabiliyor” diyor. Evli çiftlerin büyük bir heyecanla çocuk sahibi olduktan sonra çocuğun kendi hayallerindeki kişiliğe veya dış görünüşe sahip olmaması halinde ebeveynler başarısızlık hissi yaşayabiliyor. Özellikle zihinsel engel ya da kromozom bozukluğu gibi durumlarda ebeveynler çocuğa destek olmaya çalışsalar da içlerinde başarısızlık hissi oluşabiliyor. Uzman Psikolog Ertem, böyle durumlarda ailelerin sadece çocukları için destek aldıklarını oysa baş etmeyi öğrenmek için kendileri için de destek almaları gerektiğini söylüyor; başarılı ebeveynliği ise şu şekilde tanımlıyor: “Çocuğunu en iyi şekilde yetiştirmeye çalışan, hem kendi aralarındaki ilişkiyi hem de çocukları ile ilişkilerini doğru devam ettiren, iletişime önem veren ve bunu yapamadıkları noktada destek almaktan çekinmeyen ebeveynler.”

 

Biofeedback ile motivasyon

İlk kez 1958’de NASA’nın astronotlara beyin dalgalarını değiştirmeyi öğretmesi ile ispatlanan Biofeedback yöntemi, çeşitli nedenlerle motivasyonu düşmüş, çok stres altında olan, dikkati bozulmuş ama hala başarma motivasyonu olan insanlara yardımcı oluyor. Uzman Psikolog Ayben Ertem dikkati artıran, stresle başa çıkmayı öğreten yöntemi şöyle anlatıyor: “Kişinin hem başına hem de vücuduna sensörler takılıyor ve kalp atışı, nasıl nefes aldığı ve beyin dalgaları kendisine gösteriliyor. Örneğin kaygılı bir insanın kalp atışı, nefes alışı çok farklı oluyor. Hazırladığımız farklı senaryolar ile kaygı yaratıp bu ölçümlere bakıyoruz. Ekranda önüne aniden bir matematik problemi çıkarıp sesli olarak çözmesini istiyoruz. Ya da bir oyunu mouse kullanarak başarmasını bekliyoruz. Beklemediği bir şeyle karşılaşan kişi, tıpkı günlük hayatta olduğu gibi kaygılanıyor ve ölçümleri değişiyor. Beyinde dikkati bozan, kaygı ile ilgili dalgalar artıyor. Kişi bunları gördükten sonra bu faktörleri kendi başına değiştirmeyi öğretiyoruz. Bir süre sonra kişi sensörler olmadan da, günlük hayatında stresli bir ortamla karşılaştığında normal nefes alıyor, kalp atışını düzenliyor, ellerinin soğumasını, terlemesini engelleyebiliyor, dikkatini toplayabiliyor. Bu çalışmayı özellikle sınav kaygısı yaşayan çocuklarda da kullanıyoruz.”

 

✎ Yaprak ÇETİNKAYA

Formsanté Dergisi Temmuz 2013 sayısı 

Exit mobile version