Formsanté

“Stratejik olmayı hiç sevmem”

24102014 roportaj01

Son dönemin öne çıkan genç oyuncularından Sevtap Özaltun, kısa zamanda büyük hayran kitlesi kazanan “Ulan İstanbul”da babasını kurtarmak için Nevizadeler çetesine katılan Derya karakterini canlandırıyor. Acemi hırsız Sevtap Özaltun, hem yeni dizisini hem de kendisiyle ilgili bilinmeyenleri anlattı.

Artvin doğumlu Sevtap Özaltun, lisede gönül verdiği oyunculuk mesleğini konservatuarda tiyatro bölümünü okuyarak pekiştirdi. Adının en çok duyulmasını sağlayan iş ise “Fatmagül’ün Suçu Ne?” dizisindeki Asu karakteri oldu. Bu başarısını son dönemin en başarılı işlerinden “Ulan İstanbul”da sürdüren Özaltun’la pilates yaptığı Sports Art Pilates stüdyosunda buluştuk. Doğallığı, mütevazılığıyla beğenimizi kazanan genç oyuncu, dizi çekimleri kaçta biterse bitsin pilates stüdyosunun yolunu tuttuğunu anlattı. Formunu sağlıklı beslenmeye, bol su içmeye ve düzenli spor yapmaya borçlu olan Sevtap Özaltun’dan oyunculuk serüvenini de dinledik. 

 

Oyunculuğa nasıl merak saldınız? İlk sahne tozunu ne zaman yuttunuz?

İlk kez lisede okul müdürümüzün zorlamasıyla bir oyunda rol aldım. Aslında bir tarafım çok istiyordu sahneye çıkmayı ancak o kadar utanıyordum ki “Yapamam” diyordum. Sahneye çıktıktan sonra ise bu işi yapmak istediğimi, hatta sadece bu işi yapabileceğimi düşündüm… O günden beri hala utanıyorum, hala çok korkuyorum ama mesleğime olan aşkım galip geliyor.  

 

Geçtiğimiz yıl oynadığınız tiyatro oyunundan bahsedebilir misiniz?

Tiyatrocu arkadaşlarımdan biri aradı, Ömer Hayyam’la ilgili bol rubaili, şarkılı, daha önce sahnelerimizde örneğine pek rastlanmayan bir oyun sahnelemeye karar verdiklerini ve benimle çalışmak istediklerini söyledi. Teksti okuyunca içim ısındı. Hayyam’ı bilirdim elbet ama hayatını daha yakından tanıyınca açıkçası şaşırdım ve etkilendim. Bir yandan değişik roller oynayacak bir yandan da oyunun şarkılarını söyleyecektim. Meyhane ve bar gibi mekanlarda sergiledik oyunumuzu. İnsanlar bir yandan içkilerini içerken bir yandan da oyunumuzu izledi ve çok sevdi. Bu sezon hepimizin başka planları oldu ve daha sonra tekrar oynamak üzere ara verdik.

 

Ömer Hayyam’ın en çok hangi sözünü seversiniz ve neden?

Ömer Hayyam’ın tüm rubailerini çok severim ama hayata bakışıma çok yakın bulduğum rubaisi şudur:

“Yarım somunun var mı. Bir ufak da evin.

Kimsenin kulu kölesi değil misin.

Kimsenin sırtından da geçindiğin yok ya.

Keyfine bak. En hoş dünyası olan sensin.”

Her şeyin boş olduğu, mutluluğun küçük detaylarda saklı olduğu bundan daha güzel nasıl anlatılır ki…

 

Babanızın müzisyen olduğunu biliyoruz; ağabeylerinizin de müzik grubu varmış, hiç birlikte çalıştınız mı? Onlardan böyle bir teklif geldi mi?

Birlikte çalışmayı hiç düşünmedik. Herkes kendi profesyonel alanında kendi işini yapıyor. Biz bir araya geldiğimizde sohbet, muhabbetin içinde aile meclisinde çalıp söylemeyi seviyoruz. 

24102014 roportaj02

İsminiz en çok “Fatmagül’ün Suçu Ne” dizisiyle duyuldu, neler değişti bu diziyle birlikte hayatınızda? 

Özel hayatımda pek bir şey değişmedi ama tabii ki “Fatmagül’ün Suçu Ne” kariyerim için çok iyi bir başlangıç oldu. Okuldan sonra o diziyle birlikte özellikle televizyon dinamikleri ile ilgili pek çok şey öğrendim. 

 

Canlandırdığınız karakter başta sevilmiyordu ama kendisini sevdirmeyi başardı. Bu değişimle birlikte seyircinin size olan tepkisinde değişiklikler oldu mu? 

Öncelikle karakteri ben sevdim, zaten sevmeden oynayamam. Bu sayede oynadığım karakterin daha gerçek ve samimi olduğunu düşünüyorum. Sanırım seyirci de bu nedenle sevdi. 

 

Her zaman sorulur; televizyon mu tiyatro mu? 

Hepsinin yeri ayrı ve kendi içinde özel. Televizyon da, tiyatro da, sinema da. Hepsinde oyunculuk yapıyorsun. Bir karaktere can veriyorsun, bu çok heyecan verici bir duygu. Sadece metotları farklı. Tiyatro sahnesinde seyirci ile karşı karşıya olmak ve seyircinin tepkisini hemen orada anında almak başka bir keyif. Aynı oyunu 100 defa oynasan bile her defasında başka oynayabileceğini bilmek oyuncuya hem çok büyük bir özgürlük tanıyor hem de sürekli gelişmesini sağlıyor. Televizyon ve sinemayla ise bir anda milyonlara ulaşabiliyorsun.

 

Müzikal var mı gelecek planlarınız veya hayalleriniz arasında? Broadway’den veya dünyadan en sevdiğiniz müzikal hangisi?

Kesinlikle “Chicago”! Hatta ilk seyrettiğimde o kadar sevmiş, o kadar heyecanlanmıştım ki “Keşke Türkiye’de de böyle bir prodüksiyon olsa ve ben de içinde olsam” diye düşünmüş ve hatta günlerce kendimi o müzikalin içinde hayal etmiştim…

 

Şu anda oynadığınız “Ulan İstanbul” dizisindeki karakterinizi biraz anlatabilir misiniz?

Deryaaa… İçinde ne deryalar patlıyor ne fırtınalar kopuyor bilemezsiniz. Bir tarafta hasta babası haksız yere hapis yatıyor. Babasını çıkarabilmek için hiç bilmediği bir dünyanın içine kendini atmışken orada öyle bir aşka düşüyor ki… Anlayacağınız Derya’nın durumu çok zor, çok…

 

Ferdi ile Derya’nın aşkı imkansız olarak mı kalacak sizce?

Hayat bu, bilemeyiz ki… Biz de Derya ve Ferdi ile hep beraber yaşayacağız, göreceğiz. 

 

Siz bir erkeği sevseniz bunu karşınızdakine söyleyebilir misiniz yoksa erkekten mi ilk hareketi beklersiniz? 

Stratejik olmayı hiç sevmem, içimden geliyorsa söylerim.

24102014 roportaj03

Ekiple aranız nasıl? Bu arada dizide seyirciyi neler bekliyor? 

Birbiriyle çok uyumlu, pozitif, sürekli birbirine bir şeyler katan ekibimiz var. Bence bu durum seyirciye geçiyor… Seyirci galiba bizim hikayemizin o sıcaklığını ve samimiyetini yakaladı. Bizi kendi mahallesi, kendi komşusu olarak kabul etti. Seyirciyi neler bekliyor konusuna gelince; daha çok macera ve eğlence bekliyor diyebilirim. 

 

Boş zamanlarınızı nasıl değerlendirirsiniz? Takı yaptığınızı söylemişsiniz, sadece kendinize mi tasarlıyorsunuz?

Bu sıralar çok boş vaktim olmuyor. Olduğunda ise spor yapıyorum, arkadaşlarımı ziyaret ediyorum veya onları evimde ağırlıyorum, dinleniyorum… Evet takı da yapıyorum, hatta Zeynep adında bir arkadaşım var. Zeynep, kişiye özel tasarımlar yapıyor ve kendi internet sitesinden insanlara sunuyor. Şimdi Acıbadem’de bir atölye açtı, boş zamanlarımda onun atölyesine gidiyorum, birlikte tasarımlar yapıyoruz. Bu beni çok rahatlatıyor ve mutlu ediyor.

 

Beslenmenize dikkat eder misiniz? 

Tabii ki dikkat ederim. Mutfağımda daima nane, limon ve maydanoz bulunur. Özellikle kahvaltıda mutlaka maydanoz yerim. Meyve çaylarının her çeşidi vardır, hepsini limonlu içerim. Bu arada çok su tüketirim. Soğuk algınlığı gibi hastalıkları sık yaşamıyorum. Çok fazla limon tükettiğim için olabilir. 

 

Spor yapıyor musunuz? Haftanın kaç günü hangi sporları yapıyorsunuz?

Pilates yapmaya başladım ve kendimi çok iyi hissettirdiğini gördüm. Her anlamda; bedensel olarak daha dinç hissediyorum, ruhuma da iyi geliyor. Fırsat buldukça set geç bitse bile pilatese gitmeye çalışıyorum, koşuyorum ve yürüyüş yapıyorum. Çok yoğun çalıştığımız için her gün yapamıyorum ama haftada en az üç gün spor yapmaya gayret ediyorum.

 

Hayatınızda dengenin önemli olduğunu söylemiştiniz, bu dengeyi nasıl sağlıyorsunuz?

Arada ben de dengeyi kaybederim; yaşadığımız dünyada insan dengesini nasıl ve ne kadar koruyabiliyor ki? Bu tip zamanlarda klasik müzik dinlemek iyi geliyor; herkese öneririm. Tabii arkadaşlarla sohbet etmek de iyi geliyor…

 

Sizi en çok ne rahatlatır, ne güldürür ve ne hüzünlendirir?

Hiçbir şey yapmak zorunda olmadığım, hiçbir yere yetişmem gerekmeyen, canımın istediğini yapabileceğim, keyfekeder bir gün ve elimde bol limonlu bir meyve çayı beni çok rahatlatır. Bu aralar sette çalışırken set arkadaşlarımla ve oyuncu arkadaşlarımla çok gülüyorum. Son olarak da her an her şeye gözlerim dolabiliyor. Ağlayan bir çocuğa dayanamam, hüzünlü bir şarkı da anında doldurur gözlerimi… 

 

Bakım ritüelleriniz var mı? Cildinize ve saçlarınıza ne tür bakımlar yaparsınız?

Çok fazla özel bakım yapmam… Bol su içerim, bol yeşillik yerim. Cildim için ipek kese kullanırım ve doğal nemlendiriciler sürerim. 

 

Deran ÇETİNSARAÇ

Fotoğraflar: Ozan KUTSAL

Formsanté Dergisi Eylül 2014 sayısı

Exit mobile version