Formsanté

Yarın değil, şimdi

27022015 psiko01

Kulağa klişe gibi geliyor olabilir ama hedeflere ulaşmanın gerçekten başka bir yolu yok. Yürümeden göremiyoruz, düşmeden varamıyoruz.

İki resim arasındaki farkı bulun: Bir tarafta işini tutkuyla yapan ve bu sırada hep yüzü gülen, diğer tarafta her gün yataktan sürünerek kalkarak işe giden. Bir tarafta evini, mutfağını, çocuklarını, eşini keyifle çekip çeviren, diğer tarafta kendini ev hapsinde hissedip bütün gün televizyon karşısında oturan. Bir tarafta özgürlüğü seçip dünyayı keyifle gezen, diğer tarafta işi dünyayı gezmek olsa da aslında hayali evinde oturmak olan kadın… Fark çok net değil mi? İlk resimdekiler hep hayallerinden kaynaklanan hedeflerine yürürken ikinci resimdekiler başkalarının hedefleri için yaşıyor. Ödedikleri bedel ise tatmin olmadan yaşanmış koca bir hayata mal oluyor. Sizin hedefleriniz var mı? Onları gerçekten siz mi hedeflediniz yoksa birileri size “Evet evet, tabii ki sen bunu hedefliyorsun çünkü hedeflemelisin” mi diyor? Yaşam Atölyesi’nin kurucusu, kendi hedeflerini Ferrari sahibi olmaktan insanlara dokunmaya doğru değiştirebilmiş ve bunun hazzı ile yaşayan Aret Vartanyan’a sorduk: Hedefimizi nasıl bulacağız ve ona nasıl varacağız?

 

Hedef deyince aklımıza daha çok kariyer ve para geliyor. Bir de evlenmeyi ve çocuk sahibi olmayı ekleyelim. Hedef tanımımız çok mu kısıtlı?

Öncelikle hedefi kim koyuyor, o önemli. Bugün insanların hayalleri bile kendine ait değilken hedeflerimiz de çok güzel söylediğiniz gibi önünüze konulan iyi para kazanmak, havuzlu ev, aile ve köpeklerinin olması ile sınırlı kalabiliyor. 

 

Çok maddesel hedefler mi koyuyoruz?

Maddesel hedef de olabilir ama kaynağı kim? Sizden mi kaynaklanıyor, başkası mı önünüze koyuyor? Ben hedefi şöyle tanımlıyorum: Sana ait olan, yüreğinin hayallerini elle tutulacak hale getiren adımlar hedeftir. Kimi insanlara dokunmak, kimi aile kurmak, kimi meyhane açmak istiyor. Kimi de dünyayı gezip fotoğraf çekmeyi hedefliyor. Hedefim dünyayı gezmekse ilk önce dünyayı gezebilmek için olanağı yaratmalıyım. Dünyayı gezebilecek bir iş olabilir örneğin. Aile kurmaksa hayalim yerleşik düzenli bir aile mi, mesafeli bir ilişki mi istiyorum ona göre hedeflerimi koymalıyım. Biz bir de hedefle amacı karıştırıyoruz. Amaç her zaman duyguyu satın almaktır, maddesel olamaz. Bir fincan kahveyi içerken amaç kahve değil, ondan alınan hazza ulaşmaktır. Daha zinde ve formda hissetmek için 30 kilo vermeyi bir hedef olarak koyarsanız, hedefiniz doğrudan 30 kiloyu vermek olunca direnciniz azalır, motivasyonunuz kırılır. O 30 kilo, vereceğiniz birer kilolardan oluşuyor. Yani hayali tutulabilir hedeflere çevirmek gerekiyor. Ben 2030’da Nobel almak istiyorsam bugün eve gidip bir şeyler yazmam, yeni kitabımı patlatmam, 2020’ye doğru yurt dışında üç beş dilde çevrilmiş olmasını sağlamam lazım. 

 

Hedefsiz bir hayat olur mu?

Mümkün… Eğer “Niye bu böyle, şu şöyle?” diye söylenmiyorsam, hayatın getirdiklerinden şikayet etmiyorsam hedefsiz yaşarım. Ama söyleniyorsam hedefsiz yaşamak olmaz. Bir de her an değiştiğimizi ve hedeflerin de değişebileceğini unutmamak lazım. Hep söylediğim şeydir: Planlı ol ama saplantılı olma.

 

Hedeflerimizin içsel mi dışsal mı olduğunu nasıl anlarız?

İçerdeki ben ile dışardaki ben arasındaki farktan bahsediyoruz. Eğer ben yanında uyandığım insanla ilişkimde, gittiğim işte, bugün hayatımı yaşarken huzursuzsam, mutsuzsam, bezginsem, yataktan sürünerek kalkıyorsam kendi hedeflerime yürümüyorumdur. Örneğin çok genç yaşta evlenmiş ve evliliğin sana uygun olmadığını fark etmiş olabilirsin. Evliliği bitirmek bir hedeftir. Ama “Çevre ne der, aile ne der?” diye katlanır hale gelirsen, bunu sürdürmek içsel bir hedef değildir. Belki de en çok ihtiyacın olan şey aşkı, heyecanı, coşkuyu yaşamak ve bu yokken bütün mutsuzluğu işine, şehrine bağlıyorsun, “Bu ülke bitmiş” diyorsun. Ama aslında sorun evliliğin ve dışsal hedeflerin var. “Kim böyle değil ki?” diye sorabilirsiniz. Tabii bunun dışına çıkmak cesaret istiyor. Bunun dışına bir çıkabilsen, adımlarını ertelemesen, gerçekten yüreğinden geçeni yapabilsen… İnanın ütopik değil. Kendi hayatımdan başlayarak yaptığım ve yaptırdığım bu…

Siz ne zamana kadar başkalarının hedeflerini takip ettiniz?

20’li yaşlarımda reklamcılığa başladım. O zaman hayalim iki Ferrari almaktı; biri kırmızı biri beyaz. Kocaman havuzlu bir evim ve hatta salonda da havuzum olabilirdi. Para, güç… Şimdi görüyorum ki ezikmişim sadece. Çünkü hayatta kendini ispatlamak için tek kriter olarak bunları almışım ve bu bana dışarıdan verilmiş hedefti. 

 

Kırılma anı ne oldu?

İngiltere’ye gitmem ve teoloji okumaya başlamam… O dönemde artık çok fazla yoğunlaşmamla birlikte şunu fark ettim ki çok fazla çalışıyorum. Sonra Ferrari alsam ne olacak? Bir demir yığını için hayatımı vermiş olacağım ama istediğim bu değil. Benim avantajım ailemin benden çok fazla beklentilerinin olmaması, beni kendi halime bırakmalarıydı. Ama ben buna rağmen etrafımdaki insanlar ne der, ne yapar, beni alkışlarlar mı diye düşünüyordum. Ama bir dakika, ben ölüyordum o arada. Oysa hiçbir şey benim sağlığımdan, keyifli zaman geçirmemden, sevdiklerimle olmamdan değerli değil. Kaldı ki sadece böyle olabilirsem dünyaya gerçek anlamda katkı sağlayabilirim. Bugün plazalara, metal yığınlarına sıkışmış, hayatını sadece unvanlardan, para puldan ibaret sananların dünyasıdır savaşan dünya. 

 

27022015 psiko02Plazada çalışan ancak hayallerinin işini yapanlar da var. Lüksten uzak durmak diye bir genelleme yapmıyoruz değil mi?

Tabii ki… Ben de lüksü seviyorum. Ayrım şu: Eğer sen kartvizitinde yazan unvan için, metal yığını için inandıklarından, onurundan taviz veriyorsan, daha iyi yerlere gelmek için ruhunu satıyorsan, onlar olmadığında kendini değersiz hissediyorsan bir zavallısın. Hatta paran varsa hızı için en lüks arabayı al. Ama o arabayı hava atmak, kendini ispatlamak için alıyorsan zavallısın.

 

Farklı hedeflerini burada fark eden örnek hikayeleriniz var mı?

17 yaşında evlenmiş, üç çocuklu ve ilkokul mezunuyken şu an üniversiteyi bitirmiş ve pastane zinciri kurmuş örneğim var. 40’lı yaşlarından sonra Zambia’da UNICEF kamplarında çalışan öğrencilerimiz var. Burada önyargı olmadığını görüp cesaretlenip mahalle baskısından sıyrılan ve yaşam tarzını değiştirenler de bulunuyor. 48 yıllık yasak aşkını yasak aşk olmaktan çıkarıp gerçek aşk olarak hayatına alan; cinsel tercihlerini açıkça yaşamaya başlayanlar var. Bütün mesele o cesareti verebilmek. Burada yaptığımız o insanların yüreklerindekini önyargısız kucaklamak. Bizim toplumun en büyük sıkıntısı “Başkaları ne der?”. Ev döşerken bile gelecek misafirleri düşünerek mobilya alıyoruz. 

 

Zamanı nasıl yönetmek gerekiyor? Uzun vadeli hedefler koymak hata mı?

Hayır değil. Ancak şu önemli; uzun soluklu hedeflerime giderken hayattan keyif alıyor muyum, kendimi iyi hissediyor muyum? Hedefi öne de çekebilirim. Ama öne çektiğim için bugün sevdiklerimi ihmal ediyorsam, huzursuz oluyorsam, yatağa rahat gitmiyorsam bir değeri yok. Her zaman, “İstemek hiçbir şeydir, inanmak her şeydir” derim. Eğer o uzun soluklu hedefime inanıyorsam hayatın getirdikleri ile kavga etmem. Bilirim ki inançta endişe ve şüphe yoktur ve hayatımda olan her şey beni oraya yaklaştırıyordur. Eğer yolculukta ıslık çalarak gidiyorsam hedefin bir değeri vardır.  

 

 

Yaşam Atölyesi’ne çok sayıda kadın başvuruyor. Kadınların hedefleri ile ilgili gözlemleriniz nedir?

Fena durumdayız. Çocukluktan itibaren aile baskısı, özellikle anne baskısı var. Kızlar babanın etkisinde kalır deniyor ama rol model olarak hedefleri koyan ve sınırlayan anne. Bugün orta yaş kadınlarda annelerin konuşmalarını duyuyorum. Toplumun büyük bir kesimi hala çocuğunu evinin kadını olacak, evi ve kocasının arkasını toplayacak tarzda yetiştiriyor. İyi bir aileyi yönetebilsin ve kocasının uydusu olsun… Ancak artık bu durum dergiler, televizyonlar, bizler tarafından eleştiriliyor ve o insanların kafalarını karıştırıyoruz aslında. Bir tarafta ortadaki koşullar var, bir tarafta bizim söylediklerimiz. Kolay değil. Diğer tarafa, kariyer yapan kadınlara dönüyorsun orada da kadın, kadın değil. Güçlü olacağım diye dominant yapıya giriyor. O yüzden 1+1 kültürü gittikçe gelişiyor. Bir de şunu görüyorum; belli bir yaşa gelmiş, kariyeri iyi ama duyguları boşalmış. Görünür bir sosyalleşme var ama paylaşamıyor, yalnız. Oysa en modern kadın da günün sonunda onu sahiplendiğini hissedeceği bir erkeğin ihtiyacını duyuyor. Bütün iş çocukları nasıl yetiştirdiğimizde bitiyor. Önemli olan kız çocuklarına hanım hanımcık olmaktan önce kendilerini tanımalarını ve kendilerini ifade edebilmeyi öğretmek, kız ve erkek çocukları eşit yetiştirebilmek.

27022015 psiko03Bir de erteleme hastalığımız var galiba…

İki hastalığımız var; erteleme ve ifade etmeme. İki tane de büyük yalanımız var; mükemmeliyetçi olmak ve hazırlanmak. Hiçbir zaman hazır olamazsınız. “Şunları da halledeyim diyete gireceğim”, “Şu zor dönem bitsin sigarayı bırakacağım.” Yok böyle bir şey. Eğer gerçekten bir şey yapacaksanız şu anda yapacaksınız. Ertelemek bir kaçıştır ve kendini iyi hissetmektir çünkü kendinize “Aslında ben buna başlayamayacağım” demiyorsunuz da, “O gün gelince başlayacağım” diyorsunuz. Erteliyorsanız bilin ki cesaretiniz yok ya da hazırlanmak veya mükemmeliyetçilik gibi bir şeyin arkasına sığınıyorsunuz. Oysa hiçbir zaman hazır olamazsınız, hazırlanmak diye bir şey yoktur. Çoğu zaman her şey yolda hazır olur, ilk adımı atmak lazım. İkinci çıkış bileti de ifade etmemek. Ben şimdi “Diyete başladım” dersem ve üç gün sonra bırakırsam bana “Ne oldu diyet, yine mi bıraktın?” dersiniz diye ifade etmiyorum. İfade etmemek cebinize sakladığınız çıkış biletinizdir. “Canım istemiyor” diyip az yesem kimse diyet yaptığını bilmez, bırakınca da kimse yüzüme vurmaz çünkü. Oysa gerçekten kilomdan rahatsız olsam diyete hemen başlarım ve bunu ifade ederim. “Kilo vermem lazım ama bir türlü başlayamıyorum” ya da “İlişkiyi bitirmek istiyorum ama sürekli arıyor” sözleri kocaman birer yalan. Ve insan en kolay kendine yalan söylüyor. 

 

Yeni yıl & yeni hedefler

“Her yılbaşı yeni hedefler belirler sonra sık sık yarı yolda kalırız, hatta hiç başlayamayız. Yeni yıla bu kadar anlam yüklemeye gerek var mı?

Yeni yıl, yeni bir gün, yeni bir hafta… Bu bize yeni bir başlangıç motivasyonu veriyor. Reset düğmesi gibi. Yoksa 31 Aralık ile 1 Ocak arasında değişen bir şey yok tabii. Ama bu bir fırsat olabilir. ‘Bak şubata geldik bir şey yapamadık’ diyorsanız şu an, önemli değil. Her gün hayatın ilk günü… Her sabah güneş doğuyor ve bu sabaha dünü taşıyarak uyanıyorsam bu benim için yeni bir gün değil. Yeni yıla da dünü taşıyarak giriyorsak yeni bir yıl değil. 

Tek söyleyeceğim; bırakın geçmişi, kendinizi asla dünle değerlendirmeyin. Her an yenileniyor insan. Yeni yılla ilgili illa bir şey yapmak istiyorsanız çok uçuk hedefler koymayın. Çok zengin olmak istiyorum demeyin mesela. Sınırınız ne? Bu yıl bittiğinde 10 lira biriktirmiş olacağım deyin. Aksi takdirde 100 lira bile biriktirseniz yıl sonunda kendinizi başarısız göreceksiniz. Yıl sonuna kadar 20 kilo vereceğim demek yerine bu ay 1-2 kilo verin, yıl sonuna kadar da devam edin, başarılısınız zaten. 

Yine söyleyeyim; yeni yıl, hafta, gün güzel motivasyonlar. Hatta her yeni saat de bir başlangıç. Beklemeyelim artık. Yürüyelim… Durduğumuz yerde hiçbir şey göremeyiz.”

 

Bütün korkular varsayım

Bir de korkularımız var; aman başıma bir şey gelmesin, aman parasız kalmayayım gibi… 

Biz hep emin olmak istiyoruz ama olamayız. Yola çıkarken de ayağımızı bağlayan hep karamsarlık. Her gün 75-80 bin düşünce geçiyor ve yüzde 85’i negatif. Çocukluğumuzdan itibaren böyle… Sokağa çıkarken, “Aman araba çarpar, dikkat et” derler. Ama ben belki para bulacağım? Niye olumsuzu düşünüyorsun? Böyle bir çocukluktan geliyoruz ve yetişkinlikte de bir şey değişmiyor. Oysa bütün korkular varsayım. Bana bir korku gösteremezsiniz. İşimi kaybetmekten korkuyorum ama şu an maaşımı alıyorum. Kaybetmezsem şu an boşu boşuna korkmuş oluyorum. Kaybettiğim gün ise korku kalmıyor, iş aramaya başlıyorum. Korkuların hepsi varsayım ve daha gerçekleşmeden gerçekleşmişçesine bugünümü kirletiyor. 

 

Yola çıktık, aksilikler de olacak. Onları nasıl yönetmek gerek?

Bir paket var orada, içinde iyi de var kötü de. İnanıyorsanız düşmek sizi korkutmaz. Hepsi ile karşılaşacaksınız ama sonunda istediğiniz yere ulaşacaksınız. Hata yapmaktan, kaybetmekten, düşmekten korkamazsınız. Ama hedefe giderken vazgeçmeniz gerekenler vardır. Evet, o 20 kiloyu verecekseniz ocakbaşı keyfini ertelemek, akşamüstü keki, böreği, kısırı unutmak zorundasınız. Eğer bir yola gidiyorsanız ihtiyacınız olmayan her şey fazlalıktır. Ama onları da hayatında tutmaya çalışırsanız yürüyemezsiniz. Bu yolda her şey gelebilir başınıza ama onlardan keyif almayı öğrenmek lazım çünkü düşmeniz, kaybetmeniz, eleştirilmeniz denediğinizi gösteriyor. İnandığınız şeye giderken bunları yaşamak zorundasınız. Çok düştüm ben de ama onlar olmasaydı bugün burada olmazdım. Yarası olmayan ruh yaşanmamış bir ruhtur. 

 

Yaprak Çetinkaya

Formsanté Dergisi Şubat 2015 sayısı

 

Exit mobile version