Formsanté

Ağrınızla vedalaşmak için önce onu küçümsemeyi öğrenin

ocak-2013-saglik-3-resim-1

Bel, baş ve boyun ağrıları… Türkiye’de en sık görülen şikayetlerin başında geliyor. Çaresini ağrı kesicilerde arayanlar bir süre sonra bu ilaçların bağımlısı oluyor. Doktor doktor gezenlerin kaderini ise doğru kapıyı çalabilme olasılığı belirliyor. Aslında çözümü sandığınız kadar zor değil. Önce onu küçümsemeniz, “Seni yenebilirim” demeniz gerekiyor…

“Ağrı, büyük filozofları bile üzerinde düşünmeye itecek kadar hayati bir olgu. Dindirilmediğinde, sürekli hal aldığında, insana hayatı zehir edebiliyor. İşin ilginci ağrının standart bir çözümü yok. Ağrı kişiye özel! Dolayısıyla ağrıyı yakından tanımak doğru tanımlamak gerekiyor” diyor Prof. Dr. Serdar Erdine. O Türkiye’de ağrı bilimi denildiğinde ilk akla gelen isim. Dile kolay sekizi İngilizce, 23’ü Türkçe 31 kitabı bulunuyor. Şimdi ise son kitabı ile okurlarına ve hastalarına sesleniyor. Ağrıyı korkulan, gizlenen, kaçınılan bir hastalık olmaktan çıkarmak istiyor. Bu yüzden durmadan ağrı hakkında yazıyor, bilimsel çalışmalar yapıyor. İstanbul Tıp Fakültesi Ağrı Ünitesi’nin Kurucusu olan Prof. Dr. Erdine ile buluştuk, “ağrılarımızı” mercek altına aldık.

En basit tanımıyla ağrı nedir?
Ağrıyı iki şekilde ele almak gerekiyor. Birincisi vücudun bir alarmı olan yani hastaya beni hekime götür diyen bir sistemdir. Buna “akut ağrı” diyoruz. Örneğin bir insanın apandisti delindiğinde karnı ağrımaya başlıyor, böbrek taşı kendine göre bir ağrı veriyor. Bu akut ağrı bir alarm sistemidir. Diğer ağrı ise kronik ağrı dediğimiz yani artık alarm sistemi olmaktan çıkan doğrudan doğruya hastalık olarak kabul edilen türüdür. Kronik ağrı ise başlı başına hastalıktır. Bel ya da baş ağrısı düşünün; hastanın hekime gitmesinin nedeni nedir? Ağrısıdır. Ne ister? Ağrısının tedavisini ister. İşte o yüzden akut ağrı bir alarm, kronik ağrı ise bir hastalıktır.

ocak-2013-saglik-3-resim-2Ağrı ile acıyı nasıl ayırt edebiliriz?
Ağrı ile acının ayrımı bundan 10 sene önce yapılabildi. Bir insanın benliğine karşı olan her türlü tehdit acıdır. Örneğin bir yakınınızı yitirdiğiniz zaman acı çekersiniz, sevdiğiniz insan giderse acı çekersiniz. Ama her acı ağrı değildir. Acı daha çok hissiyat yönüyle ortaya çıkıyor. Ağrı ise daha objektif, daha elle tutulan, daha nesnel bir olaydır. Yani insanın canı acıdığı zaman o bir ağrıdır. Bir yere vurursunuz canınız acır, bu ağrıdır. Ama birini kaybettiğiniz zaman çektiğiniz acı ağrı değildir. İkisinin arasında bu fark var.

Ağrıyı psikolojik ve fizyolojik olarak ayırabiliyor muyuz?
Özellikle hasta yakınları arasında çok sık görülen bir yanlış var. Yakınlarının ağrısı çok uzun zaman devam ettiğinde, mesela yıllarca baş ağrısından yakınan bir hasta için hasta yakınları hemen “Bu psikolojiktir” demeye başlıyor. Bunu tedavi edemeyen hekimin de en kolaya kaçıp söyleyebileceği şey yine bu ağrının psikolojik olduğudur. Bu son derece yanlış. Hasta hekime geldiğinde “Benim ağrım var” dediğinde öncelikle ağrı gerçek olarak kabul edilmeli. Daha sonra gerçek olup olmadığı araştırılmalı. Burada iki şey ortaya çıkıyor. Birincisi kronik ağrıların yani yıllarca ağrı çeken bir insanın depresyona girmesinden ya da psikolojisinin bozulmasından daha doğal bir olay yoktur. Düşünün bir kişi sabah kalkıyor ve işe gidecek ama ağrıyla güne başlıyor. Bu insanın psikolojisi tabii ki bozulur. Bu doğal bir olaydır ve psikolojik bir sonuçtur. Diğer grup ise, ki en tehlikeli grup odur, psikolojik birtakım sorunları ağrı olarak adlandırır. Biz buna somatizasyon deriz, fiziksel bir olay yoktur. Örneğin her tarafım ağrıyor diyen bir insanda genelde ağrıdan şüphelenmeyiz. Burada ağrı bir kazançtır. Hasta ilgiyi kendisine çekmek için ağrıyı kullanabiliyor. Bu durum daha çok kadınlarda görülüyor. Bunun sebebi de toplumsal baskıdır.

Devamı diğer sayfada

Herkesin ağrı eşiği farklı olabiliyor. Neye göre değişiyor bu eşik?
Mesela elinizi bir ısıya değdirdiğiniz zaman vücuttaki belli reseptörler o ısıyı algılıyor. Aynı şekilde nosiseptör dediğimiz ağrı algılayıcıları var. Bu ağrı algılayıcıları ağrıyı algılıyor, beynin sinir uçları bu ağrıyı önce omuriliğe sonra beyne taşıyor. Her insanın bir mimarisi var. Beynin de bir mimarisi var. Bu beynin mimarisi aynı imzanız gibidir. Herkesin imzası birbirinden farklı. Beynin olaya yanıt verişi de farklı. Ağrı eşiği dediğiniz olay insanın ağrıya verdiği yanıtın boyutudur. Çok düşük ağrı gören de büyük tepki verebilirken, diğerinin çok ağrısı vardır ama dayanıklıdır az tepki verir. Bu beynin sinir sistemi yapısından tutun doğduğu andan itibaren aldığı tüm kültür, eğitim, cinsiyet, din hepsi bu mimari içerisinde belli bir yapıya oturur ve ağrıya cevap verir. O yüzden de ağrı eşiği insandan insana farklılık taşır. Ağrı eşiği sonradan güçlendirilebilir.

Buda, ‘Her şey ağrıdır’ diyor. Doğum ağrıdır, sevdiğinden ayrılmak ağrıdır, nefret bile ağrıdır. Fransız şair Alfred de Musset, ‘İnsan çıraksa ağrı onun ustasıdır!’ diyerek özetliyor ağrıyı. Nietzsche ise kendisinden bekleneni yapıyor, ağrısına bir isim veriyor. Ona ‘köpek’ diyor. Ağrıyı aşağılayarak tedaviye çalışıyor. Ağrının kölesi olacağına, sahibi olmayı yeğliyor.

Ağrıyı yenmek için neler yapılabilir?
Böbrek taşı ağrısı en ciddi ağrılardan biridir. Ben taş düşürürken ağrı kesici kullanmıyorum. Beynimle ağrıyı kontrol altına alabiliyorum. Bu öğrenilen bir olaydır. Bunun eğitimleri var. Beyninizi belli noktalara odaklayarak, pozitif düşünerek ağrınızı kontrol altına alabilirsiniz. Bu sayede ağrı eşiğinizi yükseltebilirsiniz. Bir kitapta Nietzsche “Ağrıma köpek diyorum” diyor. Ağrıyı aşağılıyor ve başarılı oluyor. Bu şekilde ağrılarını kontrol altına alabilirsiniz. Örneğin ateş üzerinde yürüyen insanlar var. Bunlar tıkır tıkır sanki Bağdat Caddesi’nde yürür gibi yürüyor. Onlar ağrı çekmiyor. Çünkü ağrı eşikleri beyin tarafından kontrol altına alınarak çok kuvvetli oluyor. Bunun sebebi, vücudun ağrıya karşı birçok kimyasal madde salgılaması. Onların içinde belki de en ilginci olan endorfin dediğimiz morfin türevleri. Yani vücut, kimyasal yapısı neredeyse morfinle birebir eşdeğer olan maddeler salgılıyor.

Endorfini yükseltmek için sizin önereceğiniz şeyler var mı?
Egzersiz yapan insan her zaman daha sağlıklı oluyor. Sonuçta bir sürü kimyasal madde salgılanıyor ve bu maddeler ağrıyı dindirmek için işe yarıyor.

Ne zaman uzmana başvurulmalı?
Ani başlayan ağrılarda mutlaka hastaneye gidilmeli. Akut (alarm) ağrılarda da gidilmeli, kronik ağrılarda ise üç aydan sonra mutlaka gidilmeli. Bu uzmanlar genelde dalına bağlı olarak fizik tedavi, nöroloji, nöroşirürji ya da romatoloji bölümlerinden olabilir. Ağrının tedavisi o hekimin alanına girmiyorsa, hekim hastayı mutlaka doğru branştaki meslektaşına göndermeli.

“Ağrı kesicilerin fazla alınması da baş ağrısını artırır. Ağrı kesiciler bir noktadan sonra yanıt vermemeye başlar. Bunun tedavisi morfin tedavisi ile aynı. İlacı kesersin, ilk 15 gün çok acı çekersin ondan sonra ağrı pat diye kesilir. Hastaların ilk 15 gün gerçekten çok canları yanar. Daha sonra ağrı yavaşlar ve sonra tamamen kaybolur.”

Ağrı kesici kullanımında nelere dikkat edilmeli?
Türkiye’de en çok yapılan yanlışlardan biri ağrı kesici ve antibiyotiklerin yanlış kullanılması. Hesaplanan rakam senede iki milyon. Ağrı kesiciler sonuçta bir zehirdir. Arenos’un çok güzel bir lafı var: “Her ilaç zehirdir dozu ayarlanmadığı sürece.” Hastalar hekime sormak yerine ya eczaneye ya da yakınlarına soruyor. İlaç işe yaramazsa başkasını alıyorlar. Bu da ağrı kesicilerin yanlış kullanımlarını getiriyor.

Devamı diğer sayfada

ocak-2013-saglik-3-resim-3Kronik ağrı ile başa çıkma yolları
● Kronik ağrınız olduğu gerçeğini kabul edin.
● Kendinize hedefler bulun, hobi ve toplumsal etkinliklerinizi artırın.
● Kronik ağrı yüzünden kendinize ve ailenize kızmayın, ağrınıza kızın.
● Ağrı kesicileri hekimin tavsiyesine göre düzenli olarak alın. Daha sonra yavaş yavaş kesmeye çalışın.
● Fiziksel durumunuzu en iyiye getirmeye çalışın. Kondisyonunuzu artırın.
● Gevşemeyi öğrenin, gevşeme egzersizlerini düzenli olarak uygulayın.
● Kendinizi sürekli meşgul edin.
● Aktivitelerinizi artırın.
● Aile ve yakınlarınızla sağlıklı ilişkiler kurun.
● Hekiminizle açık ve düzgün bir ilişki kurun.
● Diğer ağrı çeken insanlarla bir araya gelin, onlarla dertlerinizi paylaşın.
● Umudunuzu yitirmeyin.

Kronik ağrının işaretleri
● Öncelikle uyku düzeniniz bozulur.
● Enerjiniz azalır.
● Sinirlilik hali başlar.
● İştahsızlık başlar.
● Depresyon gelişir.
● Gelişigüzel ağrı kesici kullanmaya başlarsınız.
● Ailevi sorunlar baş gösterir.
● Sağlık sistemi ve hekimlerle sorunlar baş gösterir.
● Hasta tıp dışı yöntemlerden, alternatif tedavi yöntemlerinden medet ummaya başlar.

ocak-2013-saglik-3-resim-4Bel ağrısından korunmanın yolları
● Ağır bir cismi hareket ettirmek için kollarınızla itmeyin. Arkanızı dönüp geriye doğru itin, böylece ağırlığı bacaklarınıza vermiş olursunuz.
● Arkası düz bir sandalyede oturun ve omurganızı sandalyenin sırtlığına düzgün bir şekilde dayayın.
● Ağır bir cismi kaldıracağınız zaman dizlerinizi ve kalçalarınızı bükün ve belinizi düz tutun.
● Ağır bir cismi belinizden daha yükseğe kaldırmayın.
● Taşıdığınız paketleri kolunuzu bükerek vücudunuza yakın tutun.
● Uzun süre aynı pozisyonda oturmanız gerekiyorsa bir ayağınızı hafif yükseğe dayayın. Bu belinizin düzgün durmasını sağlar.
● Öne eğileceğiniz zaman dizleriniz bükün.
● Araba kullanırken pedallara yakın oturun, emniyet kemerinizi takın ve belinizin arkasına yastık gibi bir destek koyun.
● Uyurken yan yatın ve dizlerinizi bükün. Dizlerinizin arasına bir yastık da koyabilirsiniz.
● Sırtüstü yatarken dizlerinizin altına bir yastık koyun.
● Başınızı yüksekte tutmanızı gerektiren başka bir sağlık probleminiz yoksa uyurken yüzüstü dönmeyi önlemek için yatağınızın ayak kısmını 20 cm yükseltin.

Devamı diğer sayfada

ocak-2013-saglik-3-resim-7
ocak-2013-saglik-3-resim-5ocak-2013-saglik-3-resim-6Prof. Dr. Serdar Erdine kimdir?
1972 yılında Kadıköy Maarif Koleji’ni, 1978 yılında İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’ni bitirdi. 1991 yılında profesör oldu. 1985 yılında İstanbul Tıp Fakültesi Ağrı Ünitesi’ni kurdu. 1991 yılında bu ünite YÖK tarafından Türkiye’nin ilk Algoloji Bilim Dalı olarak kabul edildi. Prof. Dr. Erdine, 1991-2011 tarihleri arasında Algoloji Bilim Dalı’nın başkanlığını yürüttü. 1997 yılında İstanbul Ağrı Merkezi’ni kurdu, halen burada çalışıyor. 2011 yılında İstanbul Üniversitesi’nden emekli oldu. 1994’te kurulan Dünya Ağrı Enstitüsü’nün dört kurucu üyesinden biri. Genel sekreter ve ikinci başkanlık görevlerinden sonra 2008-2011 döneminde enstitünün başkanlığını yürüttü. 2009 yılında kurulan Dünya Ağrı Enstitüsü Vakfı’nın CEO’luğunu yürütüyor. Ağrı konusunda yayınlanmış sekiz İngilizce, 23 Türkçe kitabı bulunuyor.

Ruken Akbay Gürtaş

Formsanté Dergisi Ocak 2013 Sayısı

Exit mobile version