Formsanté

Diyabet hastalarının ayakları özel bakım istiyor

mart-2013-saglik-2-resim-1

Diyabet sizin hayatınızın da bir gerçeği haline geldiyse, onunla yaşamayı öğreniyorsunuz demektir. Ancak bunun için doğru beslenmenin yeterli olmadığını, ayak sağlığınıza da aynı şekilde önem vermeniz gerektiğini unutmayın.

Diyabet dünyada bir salgın gibi yayılıyor. Milyonlarca insan çeşitli aşamalarda ilaç ya da insülin tedavisi görerek, beslenmesine dikkat edip egzersiz yaparak diyabete uygun yaşamaya gayret ediyor. Bu, gittikçe daha çok insanı etkileyen tablonun bir de hiç konuşulmayan bölümü var; diyabet nedeniyle özellikle ayaklarda oluşan yaralar ve her yaştan ve cinsiyetten insanın ayaklarını kaybetme korkusu… İstanbul Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Ana Bilim Dalı Periferik Damar Cerrahisi Bölümü’nden Prof.Dr. Selçuk Baktıroğlu, hem hastaların hayatını kökünden değiştiren, onların hayatlarını riske atan hem de topluma büyük bir maddi yük getiren “diyabetik ayak”ın, sağlık uzmanlarının ve hastaların iyi eğitilmesi ile bu alanda özelleşmiş merkezlerin kurulması sayesinde engellenebileceğini söylüyor. İlerlemiş vakalarda ise birçok tedavi şansı var. Bu konuda son gelişme ise Küba’da geliştirilen “epidermal büyüme faktörü” tedavisi… Türkiye’de henüz birkaç aydır uygulanan tedavi sayesinde diyabetik ayak yarası olan hastalar organ kaybından kurtulabiliyor. Prof. Dr. Baktıroğlu, yeni tedavi yöntemiyle ilgili sorularımızı yanıtladı.

Türkiye’de diyabetli hasta sayısının artışı ne durumda?
Dünyada hızlı bir artış olsa da özellikle Ortadoğu’da, Arap ülkelerinde ve Türkiye’de hasta sayısı daha hızlı çoğalıyor. 1998 yılında yapılan TURDEP 1 (Türkiye Diyabet, Hipertansiyon, Obezite ve Endokrinolojik Hastalıklar Prevalans Çalışması) sonuçlarına göre 20 yaş üzerindeki nüfusta diyabet görülme sıklığı yüzde 7,7 iken, 2010 yılında yapılan TURDEP 2’de bu sıklığın yüzde 13,7’ye çıktığı görüldü. Bu rakam, 2020 yılında yüzde 20’nin üzerine çıkabilir. Bir salgınla karşı karşıya olduğumuzu söyleyebiliriz.

Diyabetin en fazla komplikasyon oluşturduğu organlar hangileri?
Aslında bu hastaların ciltlerinden iç organlarına kadar bütün organlarında sorun var. Ancak hayati açıdan bakıldığında üç organ öne çıkıyor; gözler, böbrekler ve ayaklar. Dünyadaki körlüklerin bir numaralı nedeni diyabet… Gelişmiş ülkelerde diyalize giren hastaların yüzde 40-50’sinin diyabet yüzünden böbrek fonksiyonlarının bozulduğu görülüyor. Ülkemizde de bu rakam yüzde 34 civarında. Üçüncüsü ise ayaklardaki yaralar. Ayağı kesilen insanların yüzde 50 ile 70’inin diyabet hastası olduğunu görüyoruz.

Bu sorunların ortaya çıkmasında yaş faktörü önemli mi?
Diyabetli hastaların hemen hepsinde, her yaşta ayaklarında sorun oluyor ancak çoğu bunun farkında olmuyor. Ayakta sorun yaşanmasının nedeni ise nöropati… Yani hastalarda diyabete bağlı sinir hasarı oluşuyor. Bunun sonucunda ağrı duymayan hasta ayağında sorun olduğunu fark etmiyor, yanma, darbe gibi durumları hissetmiyor. Dünyada yapılan araştırmalar tüm diyabetlilerin yüzde 10-15’inin ayaklarında halen mevcut yara olduğunu gösteriyor. Yüzde 25’inden fazlasının da hayatının bir döneminde yara açılacağını biliyoruz.

Devamı diğer sayfada

Türkiye’de diyabetik ayak tablosu hangi oranda görülüyor?
Ülkemizde diyabetli sayısı 6,5-10 milyon arasında değişiyor. En düşük rakamı göz önüne aldığımız zaman 6,5 milyon kişinin yüzde 10’unun ayağında yara olduğunu düşünürsek, 650 bin kişi çıkar karşımıza. Ve bu durumu kimse bilmiyor, değerlendirmiyor. Aslında çok ciddi bir sorun ve basit önlemlerle çözülebilir ancak bunun bir ülke politikası olması gerekiyor. Çünkü ayakta başlayan küçük bir yara sonunda ampütasyona (ayağın kesilmesi) ve hastanın ölümüne gidiyor. Bir insanın ayağı niye kesilmiş diye bakıldığında yüzde 85’inin ayağında yara olduğu görülüyor. Bir ayak kesildiğinde, üç yıl içinde yüzde 50’nin üzerinde ihtimalle öbür ayak da kesiliyor.

Tüm bunlar bilindiği halde neden hala bu aşamalara geliniyor?
Çünkü hastalar kadar doktorlar da diyabetik ayak konusunu bilmiyor, kimse bu sorunun üzerinde durmuyor, uğraşmak istemiyor. Diyabet olduğunu bildiği halde ayaklarındaki yaraları ihmal edenler olabiliyor. Örneğin Tip 1 diyabeti olan genç bir kız, ayağında yara olduğu halde “Bu yaşta giymeyeceksem ne zaman giyeceğim?” diyerek ayağında travma oluşturan topuklu ayakkabıları giymeye devam edebiliyor.

Neden özellikle ayaklara dikkat etmek gerekiyor?
Aslında ellerde de oluyor ama ayaklarda daha fazla görülüyor çünkü ayaklar daha çok ağırlık taşıyor, devamlı yere bastığı için daha çok travma ile karşılaşıyor. Ayaklar daha uzun ve bir damar tıkandığında en az kan en uca gidiyor. Bacağın uzun olması, bir damar tıkanması durumunda ayakların ucunun daha çok zarar görmesine neden oluyor. Hatta uzun boylu insanlarda diyabetik ayak komplikasyonlarının daha fazla ve ciddi görüldüğüne dair yayınlar var. Öte yandan eldeki yaralar herkes tarafından görülebilirken ayaklar kapalı olduğu için fark edilmeyebiliyor ve ihmal etmek kolaylaşıyor.

mart-2013-saglik-2-resim-2AŞAMA AŞAMA TEDAVİ
Diyabetik ayakta tedavinin birinci şartının enfeksiyonu ortadan kaldırmak olduğunu belirten Prof. Dr. Selçuk Baktıroğlu, bunun için gerekli basamakların ölü dokuyu uzaklaştırmak ve yarayı basıdan arındırmak olduğunu söylüyor. Diyabetik ayak tedavisinde son yıllarda en çok fayda sağlanan VAC cihazı ile ölü dokular temizlendikten sonra kalan ödem, şişlik ve kötü dokular tıpkı bir elektrik süpürgesi yöntemi gibi vakumlanıyor. Ayağında yara olan kişinin üzerine basarak yürümeye ya da ayağını vuran ayakkabıyı giymeye devam ederek iyileşemeyeceğini belirten Prof. Dr. Baktıroğlu, “Hastalar sık sık yaranın üzerine ne konulacağını soruyor. Aslında pansuman malzemelerinin birbirlerine üstünlüğü söz konusu değil. Yeterli dozda ve bilerek kullanılınca hepsi aynı etkiyi veriyor” diyor.

Ne zaman ameliyat?
Prof. Dr. Selçuk Baktıroğlu, bazı vakalarda yarayı kanlandırmak için damar ameliyatları yapmak gerektiğini ancak kanlanmayı sağladıktan sonra yaranın iyileştiğini düşünmemek gerektiğini söylüyor. Prof. Dr. Baktıroğlu, sözlerini şöyle sürdürüyor; “Tedavi yöntemi olarak çeşitli plastik cerrahi operasyonlar ya da cerrahi ameliyatlar yapılabilir ancak diyabetik ayak yarası üç ana yöntemle iyi edilebilir; bilgi, göz, el… Çok okuyup bilmek, hastayı düzenli izlemek ve o yarayı uzaktan bakmadan, dokunarak incelemek…”

Prof. Dr. Baktıroğlu, hastaların eğitiminin sağlanması ile bugün 650 bin olduğu tahmin edilen ayak yaralarının 300-400 bininin yara olmamasının sağlanabileceğini, olanların da yine doktor ve hastanın yeterli eğitimi ile tedavi edilebileceğini söylüyor.

Devamı diğer sayfada

mart-2013-saglik-2-resim-3Ayaklar konusunda diyabetli bireyi diğerlerinden ayıran nedir?
Başlıca iki unsur var. Birincisi nöropati. Hemen her diyabetik hastayı nöropatik olarak kabul etmekte yarar var. Başlıca üç sinir türü var. Biri motor sinirler; hareketlenmemizi sağlıyor. Motor nöropatide uçlardan başlayarak adaleler erimeye başlıyor ve ayaklar deforme oluyor. Bunun sonucunda da ayak tabanındaki basınçlar farklı yerlerde artıyor ve aşırı nasırlaşma oluşuyor. İkincisi otonom nöropati… Ter ve yağ bezlerini kontrol eden otonom sinirler hasar görünce ayaklar aşırı kuruyor ve çatlaklar oluşuyor. Bu çatlaklardan mikrop girmesi sonucunda ise enfeksiyon oluşuyor. Bugün tüm diyabetiklere ayaklarını her gün nemlendirmeyi, pamuklu çorap ve rahat ayakkabı giymeyi öğretebilsek karşımıza çıkan problemlerin yarısından çoğundan kurtulabiliriz. Üçüncüsü ise ağrı duymama… Diyabetik hastalarda genellikle ağrısızlık görülüyor ve akademik eğitim düzeyi en yüksek olan hasta dahi ağrı duymadığını fark etmeyebiliyor. Dar ayakkabı giyerek, soğuk havada ayağını kalorifere uzatıp orada uyuyakalarak ya da plajda saatlerce çıplak ayak dolaşarak ayaklarında yara oluşumuna neden olan insanlar var.

Diyabet hastalarında damar tıkanıklığı yaraları nasıl etkiliyor?
Geçmiş yıllarda diyabetli hastaların yüzde 20’sinde görürken, bugün kötü beslenme ve hareketsizlik nedeniyle yüzde 45-50’sinde damar tıkanıklığına rastlanıyor. Karşımızda ya sadece nöropatik hastalar ya da nöropati ile damar problemlerinin beraber olduğu nöroiskemik hastalar var. Bu nedenle nöropatik hastaları, nöroiskemik hale gelmekten korumak gerekiyor. Mahşerin dört atlısı dediğimiz risk faktörleri var; tütün kullanmak ya da pasif içici olmak, hipertansiyon, kan yağlarının yüksek olması ve diyabet. Bu dördü bizi ölüme taşıyor. Her tıkalı damarın açılması gerekmiyor. Ancak yara çok kötüyse, damar problemi ciddiyse kanlanma yeterli olmuyor, mutlaka radyolojik veya cerrahi girişimde bulunmak gerekiyor.

Enfeksiyonlar da bir başka faktör mü?
Aslında enfeksiyonlar başlı başına bir etken değil, nöropatinin ve damar tıkanıklığının yarattığı sorunlar sonucunda ortaya çıkıyor. Çok basit bir yara gibi başlıyor, hasta önemsemiyor, korkuyor ya da ağrı duymuyor ve doktora gitmiyor, sonucunda yaralar büyüyor ve enfeksiyon dirençli hale geliyor. Bu aşamada yardım etmek daha zor olduğu için bu insanları eğitmek gerekiyor. Koruyucu hekimlik ile yüzde 90 oranında yaraları önlemek mümkün.

Yaprak ÇETİNKAYA

Formsanté Dergisi Mart 2013 Sayısı

Exit mobile version