Formsanté

Hasta olmadan yaşamak mümkün mü?

ocak-2013-saglik-4-resim-1

Aslında mümkün… Sağlıklı ve dengeli beslenerek, düzenli egzersiz yaparak, iyi uyuyarak, stresten uzak durarak hastalanmayacağımızı hepimiz biliyoruz. Gelin görün ki bildiğimiz onlarca şeyi hayatımıza adapte etmekte zorlanıyoruz. Anesteziyoloji ve Reanimasyon uzmanı olan, şifanın ancak hastalara bütüncül yaklaşarak sağlanabileceğine inanarak birçok alanda eğitim alan Dr. Ender Vardar’a sorduk: Bildiklerimizi nasıl hayatımızın parçası haline getireceğiz?

Sizin hikayeniz nedir? Neden tamamlayıcı tıbbı seçtiniz?
Yoğun bakım anestezi uzmanıyım ve çok ağır hastalıkların tedavisi ile uğraşıyoruz. Bizim en çok zorlandığımız kısım, hasta yakınları ile konuşmaktır. Onlar hep iyi haberleri duymak ister ve eğer hasta hakkında olumsuz gelişmelerden bahsetmek zorunda kalırsak hep şöyle cümleler duyarız: “Keşke sigara içmeseydi, keşke alkolü bıraksaydı, keşke kendine daha iyi baksaydı…” Bu keşkeleri ortadan kaldırmanın bir yolu olmalı diye düşünürdüm. Bunun yanı sıra kendi deneyimlerim de oldu. Asistanlığım döneminde anestezi cihazlarından sızan gazlar nedeniyle karaciğerimdeki enzimlerin normalin sekiz katına çıktığı anlaşıldı. Bütün tedavilere rağmen uzun süre iyileşemedim.

Bu süreçte fitoterapi yani bitkilerle tedaviye ilgi duymaya başladım. Karaciğer hücrelerini iyileştiren silmarin maddesini içeren bir bitki keşfettim ve onunla iyileştim. O zaman bize öğretilen tıbbın dışında bir tıp daha olduğunu, hastalıkları tedavi etmenin yanı sıra onlardan korunmanın da önem taşıdığını fark ettim. Diğer yandan psikoloji okudum, hipnoz eğitimleri de aldım. Batı tıbbını reddetmiyorum, her şeyi bitkilerle tedavi etmenin mümkün olduğunu da düşünmüyorum. Bütüncül tıp anlayışı ile hem modern tıbbın tanı ve tedavi yöntemlerini kullanmayı hem de bilimselliği kanıtlanmış akupunktur, hipnoterapi, psikoterapi, yaratıcı imgelem, homeopati, fitoterapi gibi yöntemleri kullanarak hastalıkların önlenebileceğini, daha faydalı ve yan etkisiz tedaviler gerçekleştirilebileceğini düşünüyorum.

DENGELİ BESLENMEK NEDİR?
Çok basit; her besin grubundan tüketeceğiz ama dengeyi bozmayacağız. Suyu örnek verelim; günde iki-üç litre su içmek faydalıdır. Hiç içmezseniz böbreklerinize zarar verirsiniz. Günde altı litre içerseniz su komasına girersiniz. Besinlerde de durum böyle… Günde üç kilogram karbonhidrat yerseniz dengesiz beslenmiş olursunuz; yanına protein de koymanız gerekir. Besinleri kabaca beş gruba ayırabiliriz: Karbonhidrat, protein, yağ, vitamin ve mineraller… Ve çocuklarımıza daha ilkokuldayken bunların ne olduğunu öğretmeliyiz. Bugün 40 yaşındaki bir insan halen doktoruna sağlıklı yağlar hangileri diye sormamalı. Özel durumlar dışında herkesin bu besin gruplarını ve porsiyonlarını dengeli tutarak beslenmesi gerekiyor.

Neden hastalanıyoruz?
Hücrelerimiz gerektiği besini alamaz ve atıkları atamazsa hastalanıyoruz. Şöyle düşünün; otomobile benzin koyuyorsunuz ama çamurlu… Yağını koymadınız, üstelik egzozu da tıkadınız. Sonunda ne olur, motor yanar… İnsan vücudunda da durum aynı. Bizim en basit yapımız hücrelerimiz. Bu hücrelerin benzine yani besine ihtiyacı var. O besin maddelerinin hepsini almalı ve atıkları atabilmeliyiz. Hücrelerin arasında bir mesafe var. Bu mesafe toksinlerle, zehirli maddelerle tıkalıysa, atıklar atılamıyor, besin maddeleri de hücreye giremiyor ve sonunda hücre ölüyor. Ölmemek için de son bir gayret ile çoğalıyor. Bölünemezse çöküyoruz. Bazen de kötü bölünüyor ve kanserleşiyor. Kanser hücresi ise ilkel bir hücre. Her hücrenin bir görevi var. Örneğin akciğer hücresi nefes alıp vermeyi sağlıyor. Ancak bu hücre “Ben bütün yemeği yerim ama çalışmam” diyor. Bütün besini alıyor ve yayılıyor. Bunları önleyebilmek için tıpkı vücudumuzun dışını temizlediğimiz gibi içini de temizlememiz gerekiyor. Atıkları vücuttan atabilmemiz için öncelikle yeterince su içmemiz gerekiyor. Dengeli beslenir, iyi uyur, hem bedeninizi hem de ruhunuzu temizlerseniz hastalanmadan yaşayabilirsiniz.

Devamı diğer sayfada

ocak-2013-saglik-4-resim-2Sağlıklı gıda konusunda içimizde şüpheler var artık. Herkesin köy tavuğu veya köy yumurtası yeme şansı yok. Doğru seçimleri nasıl yapacağız?
Sağlıklı gıda konusunda biz hekimler doğruları anlatacağız, halk da yöneticilerden sağlıklı gıdaya ulaşma hakkını talep edecek. Tıpkı organik tarımda olduğu gibi… Talep ettik ve organik tarım başladı. Çok yüksek fiyatlar daha makul olmaya başladı, önümüzdeki yıllarda daha da ucuzlayacak. Alışveriş yaparken alabileceğiniz önlemlerin başında paketli, işlemden geçmiş ürünlerden uzak durmak yer almalı. Örneğin tuz… Doğal tuzun içinde 84 mineral bulunur ancak piyasada satılan rafine tuzlarda sadece sodyum klorür ve iyi akması için de alüminyum var. Oysa sadece doğal tuz kullanarak günlük mineral ihtiyacımızın hepsini sağlayabiliriz. Başbakan olsam ilk işim tuz yönetmeliğini değiştirip tuzu temizlemek olurdu. Ayrıca şarküteri ürünlerinden uzak durulmasını, meyve-sebzenin mevsimine uygun olmasını, özellikle doğal güneş görmüş, koyu renkli meyve sebzelerin tüketilmesini öneriyorum.

Ailemizden getirdiğimiz genetik riskleri ne yapacağız?
Hem anneden hem babadan gelen genetik bir hastalık çocukta ortaya çıktığında yapacak bir şey yok, çocuğa gelen iki yarım bir tam oluşturuyor ve hastalık ortaya çıkıyor. Ancak bu tablolar çok nadir görülüyor. Bunun dışındaki durumlarda ise ailede hastalık öyküsü olsa dahi sizde bu hastalığın ortaya çıkmasını önlemek yine sizin elinizde.

ocak-2013-saglik-4-resim-3Bitkilerle tedavide nelere dikkat etmek gerekiyor?
Gevşemek için günde üç-beş bardak ıhlamur ve melisa çayı içmemiz gerekiyor. Oysa öyle hızlı bir tempoda yaşıyoruz ki gün içinde yemek yemeyi bile atlayabiliyoruz. Farmakoloji bilimi ise melisanın içindeki özü konsantre olarak kapsüle koyuyor ve bir kapsül beş bardağa denk geliyor. Kapsülün içerdiği melisa özü, kişiye ihtiyacı olanı veriyor. Bu tarz beslenme destekleri faydalı… Ancak bitkilerin bu şekilde kullanımını suistimal edenler de var. Çok tanınmış, araştırmalar yapan, yayınları bulunan ve köklü firmaları tercih etmek gerekiyor. Bir de her yıl yaza doğru, yani zayıflama sezonunda yeni haplar çıkıyor piyasaya. Bu hapların içinde yüksek dozda kimyasal ilaçlar bulunuyor ve ölümler de bu kimyasallar nedeniyle gerçekleşiyor. Büyük bir furya, büyük bir ticaret… Bu tür ilaçların kesinlikle hekim önerisi ve reçete ile alınması gerektiğini düşünüyorum. Hekim önerisi ile uygun dozlarda ve güvenli marka tercih etmelisiniz.

UYURKEN ŞARJ OLUYORUZ
Uyku ihtiyacı yaşa göre değişiyor ancak kaliteli uykunun tanımı tek; yatınca kolayca uykuya geçmek, sık sık uyanmamak, sabah da dinlenmiş olarak zımba gibi kalkmak. Eğer 10 saat uyuyup yorgun uyanıyorsanız bu kaliteli bir uyku olmuyor. Kaliteli uykunun da belli şartları var. Birçoğumuz akşam yatmadan önce uzun uzun televizyon izliyor, bilgisayar başında kalıyor ya da oyun, oynuyoruz. Ekranlardan gelen ışık ve radyasyon uyku kalitemizi bozuyor. Dr. Vardar şunları söylüyor, “Oysa bizler gece uyuyup dinlenen, sabah güneşle kalkan canlılardık. Yatmadan bir saat önce bu uyaranları kesmek, yatağa girip belki biraz kitap okumak ya da loş bir ışıkta müzik dinlemek, rahatlamak gerekiyor. İdeal olan gece 22.00-23.00 gibi yatıp sabah güneşle uyanmak… Uyku hem zihinsel hem fiziksel hem de ruhsal açıdan dinlenme zamanıdır. İyi uyuyamayan insanın stresi artar. Stres adrenalin ve kortizol hormonlarını artırır, kortizol de kan şekerini yükseltir ve yağ yapar.“

Devamı diğer sayfada

ocak-2013-saglik-4-resim-4Hasta olmadan yaşamak için bunları yapın!

Alkol ve sigaranın kabul edilebilir bir miktarı var mı?
Alkol bir zehirdir, karaciğer hücrelerine ve tüm sisteme zarar verir. Bir doktor olarak alkolü asla tavsiye edemem. Belli aralıklarla bir kadeh kabul edilebilir. Her gün alkol alıyorsanız karaciğeriniz onu temizlemek, suyla seyreltip atmak için sürekli çalışıyor demektir. Sigarayı konuşmaya bile gerek yok. Eğer sigara içiyorsanız Çernobil’i uzakta aramayın çünkü içinizde…

Psikolojimizin sağlığa etkisi nedir?
İnançlı ve olumlu insanların daha az hastalandığı ve daha hızlı iyileştiği biliniyor. Yoğun bakımda bunun örneklerini görüyoruz. Üç kalp damarı tıkalı olduğu için ameliyat olmuş, neşeli bir hasta aynı gün yoğun bakımdan çıkarken, daha hafif bir ameliyat geçirmiş ancak sürekli şikayet eden diğer hasta türlü çıkamıyor. Çünkü gerginlik damarların da gerilmesine neden oluyor; damarlara yeterince kan gitmeyince iyileşme gerçekleşmiyor. Herkes kendi rahatlama yolunu bilir aslında. Bazıları için dua etmek, bazıları için güzel bir kitap okumak hatta bulaşık yıkamak bile olabilir. Yeter ki kendinize vakit ayırın.

D VİTAMİNİ OLMAZSA OLMUYOR
Dr. Ender Vardar: “D vitamininin artık bir hormon olduğunu keşfettik. Bugüne kadar kalsiyumun emilimini artırdığını, kemik gelişimi için faydalı olduğunu biliyorduk. Artık bağışıklık sistemi için de çok önemli olduğunu biliyoruz. Birçok kanser hastasında D vitamininin düşük olduğu tespit ediliyor. D vitamininin en iyi kaynağı güneş. Yazın sadece kollarımızın 10- 15 dakika güneş görmesi vücudun D vitamini üretmesine yetiyor. Ancak kışın sorunlar başlıyor. Balık, ceviz ve yumurta sarısı gibi gıdalarda bulunsa da yetersiz kalıyor. Bu nedenle ben hastalarıma D vitamini desteği öneriyorum. Özel durumlarda bu miktar artırılabiliyor” diyor. Dr. Vardar, Omega 3’ün de çok önemli bir yağ asidi oluduğunu belirterek, şunları söylüyor: “Batı toplumları balık toplumu, biz ise ekmek… Eğer balık toplumu olursak fark yaratırız.”

ocak-2013-saglik-4-resim-5BİR ÖNERİ
Dr. Ender Vardar, evde ve ofiste yanında bir sürahi su bulunduruyor. Bir litre suyun içine bir limonun suyunu ve bir çay kaşığı karbonat ekliyor. Karbonat vücuttaki asitliği ortadan kaldırırken, limondaki sitrik asit de alkalizasyon yani asitliğe karşıt görev yapıyor. Midesi limona karşı hassas olanlar bir kaşık elma sirkesi de kullanabilir.

Affetmek neden önemli?
Öyle hastalarım var ki annesine, eşine, patronuna öfkeli ve bu duyguyu sırtında yük gibi taşıyor. Affedin… Gerçek şifa burada… Karşı taraf hak ettiği için değil, siz yüklerinizden kurtulmak için affedin. O kişilere karşı öfkeyi devam ettirmek sadece bizim yükümüzü artırıyor, bu da bizi hasta ediyor. Kendi özgürlüğünüz için affedin. Aksi takdirde içinizde sürekli sizi kemiren bir kurt oluyor ve onun yarattığı stres damarları daralmış, kanlanması bozulmuş, asitlenmesi artmış ve sonunda hastalanmış bir vücuda neden oluyor. Bilimsel araştırmalar kendini sevmeyen, değersiz hisseden, güvensiz, evhamlı, endişeli, sürekli olumsuz düşünen kişilerin de hastalıklara daha sık yakalandığını gösteriyor.

Devamı diğer sayfada

Egzersiz yapmaya nasıl motive olacağız?
Aslında herkes egzersiz yapabilir. Şu an sizinle konuşurken 10 kere çömelip kalkabilirim. Hastalarımla konuşurken de bazen onları camın önüne alıyorum, beraber çömelip kalkıyoruz. İnsanlar kilo vermek için diyetisyene gidiyor, beslenme listelerini ve spor önerilerini alıp geliyor. Peki nasıl yapacaklar, nasıl egzersizi sever hale gelecekler? Bütüncül yaklaşımın bir parçası olarak bunun için bilinçaltı çalışmaları yapılmalı. Böyle bir çalışmanın sonunda kişi şuna şartlanıyor; televizyon izlerken egzersiz yapabilirim, koşu bandına çıkabilirim. Bu fikir bilinçaltına yerleşince o kişi televizyon izlerken birden aklına geliyor ve bir yandan egzersiz yapmaya başlıyor. Bence herkesin evinde bir koşu bandı veya bisiklet olması şart. Biz hareket etmek üzerine yaratılmış bir makineyiz yüzlerce kemiğimiz, eklemimiz var. Panda değiliz ki bütün gün hareketsiz duralım… Ancak sporda da aşırıya kaçmamak gerekiyor. Bu eklemler bize 60 yaşında da lazım, onlara aşırı sporla zarar vermemeliyiz.

ocak-2013-saglik-4-resim-6Ruhunuzu da arındırın
Hastalanmadan yaşamanın bir diğer şartı da ruhu temizlemek… Beden zaten kendini böbrekler, akciğerler ve karaciğer sayesinde temizliyor. Ancak ruhsal çöplerden bir türlü arınamıyoruz. Bunun için bir uzmana ihtiyacınız da yok, tek başınıza yapabilirsiniz. Güzel bir müzik dinleyebilir, biriyle güzel bir sohbet edebilir ya da rahat bir yere oturup gözlerinizi sabit bir noktaya odaklayabilirsiniz. Beynimiz elektrik üreten bir makine ve şuurlu iken saniyede 12 beta dalgası yayıyor. 12’nin altına indiğinde ise alfaya yani sakinliğe geçiyoruz. Ve bu sakinliğe ihtiyacımız var çünkü beyin o zaman mükemmel çalışıyor. Şöyle yapabilirsiniz; odayı havalandırın, rahat bir şekilde oturun ve gözlerinizi sabit bir yere dikin. Sonra gözlerinizi yukarı çevirin ve 10 saniye kadar kaşlarınızın arasından yukarı bakın. Derin bir nefes alıp gözlerinizi kapatın. Gözleriniz kapalıyken sol tarafa doğru bakıp olumlamalar yapın: “Kendimi seviyorum, zihnim berrak, ben iyi bir insanım, faydalı bir insanım, mükemmel değilim, kimse değil. Elimden geleni yapmayı seçiyorum ve huzur içindeyim” gibi… Beyin bu sakinlik halinde daha iyi çalıştığı için telkinleri almaya da daha uygun hale geliyor. Gün içinde kendinize 15 dakika ayırıp böyle rahatlayın ki şarj olun.

Yaprak ÇETİNKAYA

Formsanté Dergisi Ocak 2013 Sayısı

Exit mobile version