Formsanté

Her şey KONTROL altında!

aralik-2011-psikoloji-resim-1

Eşinizin her adımını kontrol etme isteği ile yanıp tutuşuyor, teknolojinin de desteği ile onun bıraktığı ayak izlerini takip ediyorsanız kontrol etme kaygısının tehlikeli sınırlarına girmiş olabilirsiniz. Oysa kontrol etmeniz gereken belki de sadece kendi duygularınız…

Kim-nerede-kiminle-ne yapıyor?” Çok yakın zamana kadar gülüp eğlendiğimiz bir oyunun sorularıydı bunlar… Bugün ise günlük hayatımızın vazgeçilmezleri… Hele ki ne yaptığını her an merak ettiğimiz kişi sevdiğimiz insan ise teknoloji tehlikeli bir şekilde emrimize amade. Görüntülü cep telefonları, sosyal ağlar, e-mail adresleri, şifre çözücü programlar derken kontrol çılgınlığına kendimizi kaptırıp sevdiğimizi bunaltıp kaybetmek pahasına iz sürmeye başlayabiliyoruz. Avusturya Sen Jorj Hastanesi’nden Uzman Psikolog Sinem Gül Şahin’e kontrol etme kaygısının sebeplerini ve sonuçlarını sorduk.

İnsanlar neden eşlerini kontrol etmek ister?
Bir kişinin özgüveni eksikse kaybetme korkusu da daha fazla oluyor. Kişi karşısındakini kaybetmekten korkunca, “Aman kontrol edeyim de elimden kaçmasın” diye düşünüyor. Yine özgüven eksikliğine bağlı olarak kıskançlık da ortaya çıkıyor.

Özgüven eksikliği neden kaynaklanıyor?
Çocuğun annesi ile ilişkisi çok önemli. Yetişkinlikte yaşadığımız ilişkide karşı tarafa ne kadar güvendiğimiz, onu kontrol etmeye ne kadar çalıştığımız gibi durumlar anne-çocuk ilişkisinde temelleniyor. 0-12 ay arasında çocuk anneyle güvenli ya da güvensiz bağ oluşturuyor. Eğer güvenli bağ oluşuyorsa ileriki yaşlarda çocuk ne yaparsa yapsın annesinin onu terk etmeyeceğini ve onu sevmeye devam edeceğini biliyor. Böyle yetişmiş çocuk ileriki ilişkilerinde de “Ben kendim olayım yeter, karşımdaki beni ben olduğum için sever ve terk etmez” diye düşünüyor. Eğer çocuk anneyle o güvenli bağı oluşturamamışsa, ileriki yıllarda “Ben ancak belli şeyler yaparsam karşımdaki kişi beni sever” diyor, sevilmeye layık olmadığını düşünüyor. O zaman da kontrol etme kaygısı başlıyor.

aralik-2011-psikoloji-resim-2

Teknolojik gelişmeler kontrol etme kaygısını artırdı mı?
Teknoloji sağ olsun, artık görüntülü aramalar, sosyal ağlar, yer bildirimleri gibi imkanlarla kontrol etmeyi kolaylaştırıyor. Eski yıllarda eşimiz bulunduğu yeri söylediğinde ona inanmaktan başka seçeneğimiz yoktu. Bugün ise “Neredesin, göster” dönemi geldi. Bu da güvensizliği perçinliyor. “İmkanlarım var, yalan söylersen yakalarım” düşüncesi yerleşiyor. Oysa kişinin bu duyguyu neden hissettiğini fark etmesi lazım. Neden karşı tarafın yalanını yakalamaya çalışıyorsun? İlişkiyi asıl bitiren de bu duygular oluyor… Devamı diğer sayfada

aralik-2011-psikoloji-resim-3Annelerin çocuklarını kontrol etme kaygısı nasıl gelişiyor?
Bunlar biraz da öğrenilmiş davranışlar. Annenin kendi annesinden gördüğü davranışları uygulaması gibi… Kadının kendi annesinden gördüğü o güvensizlik devam ediyorsa ve kendini düzeltmeye çalışmadıysa ya da bir uzmandan yardım almamışsa o kadın kendi çocuğuna da aynı şekilde davranıyor.

Kız arkadaşlar da sosyal ağlarda sürekli birbirlerini takip ediyor…
Çünkü kendi değerimizi biçmek için diğer insanların nasıl olduğuna bakıyoruz. Kendimizi sürekli onlarla kıyaslıyoruz; ne giymiş, saçını nasıl kestirmiş, nereye gitmiş gibi… Bu kıyaslamalar Türk toplumunda çok görülüyor. Toplumumuzda çocukluktan itibaren kendi isteklerin, yeteneklerin doğrultusunda bağımsız yetiştirilme olmadığı ve sürekli ‘Başkaları ne der?’ düşüncesi hakim olduğu için büyüyünce de doğal olarak değerlendirilme kaygısı oluyor.

Hem kontrol etmek hem de kontrol edilmek mi…
Göz önünde olmayı seviyoruz. Tıpkı başka insanlara bakıp, onları gözlemleyip, onlara göre kendimizi değerlendirdiğimiz gibi başkalarının da bizim kıstaslarımıza göre kendilerini değerlendirmelerini sağlamak hoşumuza gidiyor. Aslında kıskançlıkta da kontrol edilmekte de başlangıçta hoşumuza gidiyor, ruhumuz okşanıyor ancak ileriye gittiğinde rahatsız ediyor.

Kıskançlığın kökeni nedir?
Kıskanç kişi sürekli partnerinin kendisini terk edip bir başkasını tercih edebileceğini düşünüyor. Bu düşünce, kişinin kendini yetersiz görmesiyle ve tehlike olarak gördüğü üçüncü kişinin niteliklerini kendisiyle kıyaslayıp onu üstün bulmasıyla ortaya çıkıyor. Kıskançlık aynı zamanda öğrenilmiş bir davranış. Örneğin bir kız çocuğu yıllarca annesinin babasını kıskandığını görerek büyüdüyse ileride kendisi de aynı tepkileri veriyor. Kıskanan kişi, bunun nedenini hep eşinde ya da onun çevresindeki insanlarda arıyor. Sürekli “Neredesin, kiminlesin, ne yapıyorsun?” diye soruyor. Oysa kıskançlığının sebebinin kendisinde olduğunu kabul etse, o zaman kendini kontrol etmeye çalışacak.

Kıskançlığın ne kadarı normal kabul edilebilir?
Kıskançlık doğal bir duygu. Ama bunun boyutunu artırmak, ilişkiyi bir eziyet haline getirecek kadar yoğun hissetmek sakıncalı. İnsan olarak bir sahiplenme duygumuz olduğu için sevdiğimizi kaybetmekten korkmak ve az da olsa kıskanmak normal kabul edilebilir. Önemli olan ise bu korkunun nerelere vardığı… Devamı diğer sayfada

Kontrol etme kaygısı hastalığa dönüşebiliyor mu?
Kontrol etme kaygısı eğer kişinin kendi hayatındaki normal işleri yapmasını engelliyorsa, kişi işine odaklanamıyorsa, bütün gün eşinin ne yaptığını düşünmekten beyni yoruluyorsa, karşısındaki kişinin de hayatını engelliyorsa ciddi bir hastalık boyutuna gelmiş diyebiliriz. Bu durumda kişinin psikolojik, bazen de tıbbi yardım alması gerekiyor.

Bir yetişkine terapi ile özgüven kazandırmak mümkün mü?
Terapinin erken yaşlarda olması çok daha iyi sonuç veriyor. Ergenlik çağındaki bir genci ailesi getirdiğinde ailesi ile de ayrıca çalışmak anlamlı oluyor. Ancak yetişkin bir hastada artık aile ile görüşmeye gerek olmuyor. Yetişkinlikteki terapiler, kişinin kalan yaşamı ve çocukları için kurtarıcı oluyor. İyileşmede kabullenme çok önemli. Kişi kendi isteği ile geldiyse, durumunun farkındaysa sorunun yüzde 50’sini aşmış demektir. Ancak bir başkasının ya da eşinin isteği ile gelen, bir sorunu olmadığına inanan kişilerde daha zor sonuç alınıyor.

Kontrol kaygısı yüksek olan kişilere ne önerirsiniz?
Bu insanların şunu anlaması gerekiyor; ilişkiyi ayakta tutan kontrol etme mekanizmaları değil, o ilişkinin iki insana da haz veriyor olmasıdır. Eğer ilişkiyi mutluluk ve doyum verir hale getirirseniz iki taraf da o ilişkiden gitmek istemeyecektir. Doyum veren bir ilişkide iki taraf da aldatma isteği duymaz, o zaman kaybetme korkusu da kontrol etme isteği de olmaz. Kontrol etme mekanizmalarının gereğinden fazla çalıştığı ilişkilerde ‘Kendini gerçekleştiren kehanet’ dediğimiz durum ortaya çıkıyor. Eşlerden biri başlangıçta o ilişkide mutlu olsa da bir süre sonra kontrol edilmekten bıkıyor ve başkasına gitmeye meyilli oluyor. Korkulan ‘kaybetme’ aslında o zaman gerçekleşiyor.

KAYGILARI HAFİFLETMENİN YOLLARI
Kontrol etme kaygısının hakim olduğu bir ilişkide bir uzmana gitmeden önce bazı yolların denenmiş olması gerekiyor. Uzman Psikolog Sinem Gül Şahin, şu ipuçlarını veriyor:
➤ Birbirinizi kıskandığınız durumlarda oturup açık ve net bir şekilde, kadın-erkek oyunlarına girmeden bu olay hakkında konuşun. Böylece kıskançlığın arkasındaki sebeplerin mantıklı olup olmadığını değerlendirebilir, davranışlarınızı yeniden gözden geçirme imkanı bulabilirsiniz.
➤ Kıskanan tarafın özellikle rahatsız olduğu belli kişiler ve ortamlar varsa, bu ortamlarda sevginizi, ilginizi daha fazla belli ederek onun rahatlamasını sağlayın.
➤ Eşiniz kıskanç bir insan ise sadece baş başayken değil, sosyal ortamlarda da ona karşı daha ilgili davranarak, sevgi ifadelerinde bulunarak onun güvenini tazeleyin. Bu davranışlarınız, sizin ilişkiye sahip çıktığınızı gösterir ve onu rahatlatır.
➤ Eşinizin kıskanç bir yapısı varsa hiçbir şekilde onu kıskandırma yolunu seçmeyin. Bir süre boyunca tüm bunları denediğiniz halde sizin ya da eşinizin kontrol etme kaygısı sürüyorsa bireysel terapiyi tercih edebilirsiniz.

Yaprak Çetinkaya

Formsante Dergisi Aralık 2011 Sayısı

Exit mobile version