Formsanté

Yüzleşin, önleminizi alın, yaşamınızı uzatın

nisan-2012-kanser-dosyasi-2-resim-1

Kanserle doğru mücadelenin ilk adımında sağlıklı bir yaşam sürmek, ikinci adımda ise uygun tarama programları ile erken teşhis yer alıyor. Tıp dünyası bir yandan bu iki adım konusunda kamuoyunu bilgilendirmeye çalışırken diğer yandan teknolojik gelişmelerin de desteği ile hastalıkla mücadelesini sürdürüyor.

Bir zamanlar adını anmaktan dahi sakındığımız, bugün ise rastlanma sıklığı nedeniyle korkumuz devam etse de çok daha fazla sözünü edebildiğimiz bir hastalık; kanser… Bazılarımız hakkında her türlü bilgiyi edinip kendini korumaya çalışırken bazılarımız ise hep başkalarının başına geleceği yanılgısı ile yaşıyor. Oysa kanserin bugün bilinen nedenlerini önlemek, bazı kanser türlerini rutin kontroller sayesinde erken teşhis etmek, ortaya çıkan hastalıkla etkin şekilde mücadele edebilmek mümkün. Üstelik tıp dünyası teknolojik gelişmelerin de desteği ile bu konuda her geçen gün yeni imkanlar sunuyor. Kanser hastalığının önlenmesinde ve tedavisinde bilinmesi gerekenleri, ilgili tüm branşları ile sadece kanserle savaşan bir ekibe sorduk. Kanserin ne olduğunu, neden ortaya çıktığını, tanı ve tedavide son gelişmeleri ve en önemlisi adeta bir salgına dönüşmüş olan kanserden korunmanın yollarını merak ediyorsanız Türkiye Kanserle Savaş Vakfı ile işbirliği içinde hizmet veren Neolife Tıp Merkezi uzmanlarının yanıtlarını bir solukta okuyacaksınız. Neolife Tıp Merkezi Medikal Onkoloğu Doç. Dr. Duygu Derin, kanseri şöyle tanımlıyor: “Bütün hücrelerimizin doğaları gereği bir ömrü vardır ve belli bir bölünmeden sonra ölürler. Ancak kanserli hücreler, geçirdikleri genetik değişiklikler nedeniyle ölmüyor. Yani kanser, hücrelerin ölümsüzlük kazanarak çoğalması anlamına geliyor.” Peki hücreler bu ölümsüzlüğü nasıl kazanıyor? Doç. Dr. Duygu Derin, bilinen sebeplerin başında çevresel faktörlerin ve ilk sırada ise tütün kullanımının geldiğini belirtiyor. Ayrıca alkol tüketimi, kötü beslenme, modern hayatın getirdiği kimyasallara çok fazla muhatap olmak, hava kirliliği, gıdalardaki katkı maddelerinin artışı, henüz bilimsel olarak kanıtlanmış olmasa da GDO’lu besinlerin tüketimi kanser vakalarını artırıyor.

TANI NASIL KONUYOR?
Neolife Tıp Merkezi’nden Radyoloji Uzmanı Dr. Esra Çay, doğru tanıyı koymak için bir hastanın klinik bulguları ışığında gerekli görüntüleme yöntemlerinin kullanıldığını belirtiyor ve ekliyor: “Rutin tarama programlarında akciğer grafisi, batın ultrasonografisi, mamografi ile meme ultrasonografisi, tiroid ultrasonografisi ve kadınlarda jinekolojik ultrasonografi kullanılıyor. Klinik bulgular ışığında tarama yapılmasına karar verildiğinde bazen sadece röntgen yeterli olurken, bazen de görüntülenmesi gereken organa göre BT (Bilgisayarlı Tomografi) ya da MR (Manyetik Rezonans Görüntüleme) kullanılması tercih ediliyor. Tanı konulduktan sonra ise evrelendirme yapılması ve vücuttaki yayılımın belirlenmesi için radyolojik yöntemlerden yararlanılıyor. Tedavinin ardından ise hastalığın verdiği cevap yine MR, BT ya da ultrasonografi kullanılarak değerlendiriliyor.”
nisan-2012-kanser-dosyasi-2-resim-2Manyetik Rezonans (MR)
Manyetik alanla çalışan dev bir mıknatıs olarak açıklanabilen MR yöntemi, vücuttaki su moleküllerine uyarı gönderiyor ve her molekül bu uyarıya farklı bir cevap veriyor. Tümörlü dokularda sinyal artışları oluyor. Öte yandan çekimde kullanılan kontrast madde, kanserli dokularda daha fazla tutuluyor. Vücuttan gelen sinyaller ve kontrast madde tutulumları değerlendiriliyor. MR, birincil olarak beyin tümörlerinde, karaciğer kitlelerinde, jinekolojik kanserlerde ve safra yolu tümörlerinde kullanılıyor.
Bilgisayarlı Tomografi (BT)
Röntgen tüpünün geliştirilmiş hali olarak tanımlanabilecek BT, X ışınları ile çalışıyor. Hasta yatarken, X ışını tüpü ya da tüpleri, hastanın etrafında hızla dönüyor ve kesitsel tarama yaparak üç boyutlu görüntü veriyor. Birincil olarak akciğer tümörlerinde kullanılıyor. Batın içinin değerlendirilmesinde, bağırsak, pankreas, baş-boyun, nazofarenks, larenks ve kemik tümörlerinin değerlendirilmesinde kullanılıyor.
Ultrasonografi
Tiroid kanserlerinin ve testis tümörlerinin tespitinde kullanılıyor. Devamı diğer sayfada

KİMLER HANGİ TARAMALARI YAPTIRMALI?
Kalın bağırsak, meme ve rahim ağzı kanserlerinde düzenli taramaların sağ kalımı artırdığı dünyada kesin olarak kanıtlandı. Bu nedenle bu üç kanser türüne karşı düzenli tarama öneriliyor.
Meme: Tüm dünyada standart olan, eğer bir kadının ailevi risk faktörü bulunmuyorsa 40 yaşından sonra yılda bir kez mamografi ve meme ultrasonografisi yaptırması öneriliyor.
Kalın bağırsak: Kadın ve erkeklerin 50 yaşından itibaren üç yılda bir kolonoskopi ya da üç kere art arda verilecek gaitada gizli kan taraması yaptırması gerekiyor.
Rahim ağzı: Viral kökenli olan rahim ağzı kanserine karşı ilk cinsel ilişkinin ardından kadınların senede bir rahim ağzından PAP Smear testi yaptırması tavsiye ediliyor.
Akciğer: Henüz çok yeni olan bazı çalışmalar, ağır sigara içicilerinde senede üç defa düşük dozlu bilgisayarlı tomografi ile taramanın akciğer tümörlerini erken yakalamakta ve hastayı kurtarmakta işe yaradığını ortaya koyuyor.

nisan-2012-kanser-dosyasi-2-resim-3HANGİ KANSERLER DAHA SIK GÖRÜLÜYOR?
Neolife Tıp Merkezi Radyasyon Onkoloğu Prof. Dr. Ufuk Abacıoğlu, kanser türleri hakkında şu bilgileri veriyor:
● Kadınlarda meme, erkeklerde ise akciğer kanseri açık ara birinci sırada bulunuyor.
● Erkeklerde prostat kanseri, daha kolay tespit edilebildiği için 1980’lerden sonra artış gösterdi.
● Beslenme türü ve hijyen ile doğrudan ilişkili olan mide kanserinin oluşumunda, mangal keyfi büyük risk oluşturuyor.
● Fast food tarzı beslenme düzeni kolon kanseri vakalarının her geçen gün artmasına neden oluyor ve her iki cinste de ilk beş kanser arasında yer alıyor.
● Kadınlarda tiroid kanseri daha sık görülüyor.
● Kadınlarda mesane ve mide kanseri daha az görülse de kadınlara özgü rahim, rahim ağzı ve yumurtalık kanserlerine rastlanıyor.
● Rahim ağzı kanseri üretken dönemde, rahim kanseri ise menopoz sonrası ortaya çıkıyor.
● Rahim kanserlerinin yüzde 80’ine erken evre tanı konulurken, genç kadınlarda görülen yumurtalık kanseri daha agresif seyrediyor.
● HPV virüsü nedeniyle ortaya çıkan rahim ağzı kanserinde, kız çocuklarının cinsel ilişkiye başlamadan önceki dönemde virüse karşı aşılanması öneriliyor.

Meme tarama hayat kurtarıyor
● 20 yaşına gelmiş her genç kadının ayda bir kez, adet bitiminde duşta ya da duştan sonra her iki memesini de kendi eli ile muayene etmesi, ayna karşısında meme dokusunun ve meme başlarının simetrisini kontrol etmesi gerekiyor.
● Ailede meme kanseri öyküsü yoksa 40 yaşına kadar rutin mamografi gerekmiyor. Ancak ele bir kitle gelirse, ağrı ya da yakınma olursa ultrasonografi yapılıyor. Ultrasonografide tespit edilen lezyonlara göre 6 aylık ya da yıllık ultrasonografi takipleri öneriliyor.
● 40 yaşından sonra ailede kanser öyküsü olsun olmasın tüm kadınların yılda bir kez mutlaka mamografi ve yoğun meme dokusunun daha iyi değerlendirilmesi için meme ultrasonografisi çektirmesi gerekiyor.

Mamografide yeni yöntem TOMOSENTEZ
Dijital mamografi yönteminde meme, iki plaka arasına 3 farklı pozisyonda sıkıştırılıyor ve üzerine X ışınları gönderiliyor. Dokuların geçirgenliğine göre arkadaki plakaya yansıyan iki boyutlu görüntüler değerlendiriliyor. Yeni bir yöntem olan Tomosentez’de ise meme dokusu sıkıştırıldıktan sonra X ışınları memenin etrafında 50 derece dönerek çoklu çekim yapıyor ve üç boyutlu görüntü oluşturuyor. Bu sırada memede daha az baskı ve daha az ağrı hissediliyor. Devamı diğer sayfada

Girişimsel radyoloji
Radyoloji Uzmanı Prof. Dr. Adnan Kabaalioğlu, girişimsel radyolojinin tanıda kullanımını şu örnekle açıklıyor: “Bir kadın hastada ultrasonografi ya da mamografide bir kitle görüldüğünde, bu bölgede yine ultrasonografi ya da mamografi kılavuzluğunda biyopsi uygulayarak aldığımız parçayı patolojiye gönderiyoruz. Kitlenin kanserli bir doku olduğu tespit edilirse tedaviyi yapacak olan cerrah kitlenin ne olduğunu ve nerede olduğunu bilerek operasyona girebiliyor.” Girişimsel radyolojinin son yirmi yıldır yaygın olarak kullanıldığını belirten Prof. Dr. Kabaalioğlu, öncesinde ise kitleden örnek almak için memenin cerrahi olarak açıldığını, kanser teşhisi konulduktan sonra ise hastanın ikinci bir ameliyata alındığını anlatıyor. Girişimsel radyolojinin sıklıkla tiroid, meme, karaciğer, böbrek, pankreas ve akciğer biyopsisinde kullanıldığını belirten Prof. Dr. Kabaalioğlu, bazı istisnalar dışında işlemin genel anestezi gerektirmediğini ve günübirlik uygulanabildiğini söylüyor.

Radyolojide yeni gelişmeler
Perfüzyon MR inceleme: Tümör dokularının kanlanmasının normal dokuya göre artmış olması esasına dayanılarak bir dokudan dakikada ne kadar kan aktığı ölçülüyor.
MR spektroskopi: Tümör içinde yer alan kimyasal maddelerin normal olup olmadığı ölçülerek dokunun durumu ayırt ediliyor.
Tüm vücut MR görüntüleme: PET-CT mantığı gibi çalışıyor. Tümör yayılımını değerlendirmek için vücut beş bölgeye bölünerek inceleniyor. Radyolojide bunun dışında tüm vücudu tarayan bir yöntem bulunmuyor. Gerektiğinde devreye bir nükleer tıp uygulaması olan PET-CT giriyor.

PET-CT HASTALARIN KADERİNİ DEĞİŞTİREBİLİYOR
Neolife Tıp Merkezi’nden Nükleer Tıp Uzmanı Dr. Pelin Demirkale, nükleer tıbbı şöyle açıklıyor: “Radyoaktif materyallerin vücuda damar yoluyla, ağız yoluyla ya da solutularak verilmesinden sonra, yaydıkları gama ışınlarının özel cihazlar tarafından tespit edilip görüntü haline getirilmesi esasına dayanan bir görüntüleme yöntemidir. Nükleer tıbbın radyolojik yöntemlerden farkı; organlardaki yapısal bozukluklardan çok, daha önce ortaya çıkan fonksiyonel bozuklukları ortaya koymasıdır. Bu sayede nükleer tıp birçok durumda yapısal bozukluklar ortaya çıkmadan önce hastalıkları tanımaya, teşhisi koymaya yardımcı oluyor. Onkolojide erken teşhis çok önemli olduğu için nükleer tıbbın hastaların kaderini değiştirecek öneme sahip olduğunu söyleyebiliriz.” Son yıllarda nükleer tıp kapsamında kullanımı artan PET-CT yöntemi; kanser, kalp damar hastalıkları ve nöroloji alanında kullanılıyor. En yaygın kullanım alanı onkolojik hastalıklar olan PET-CT, verilen radyoaktif maddeye duyarlılık gösteren kanserlerin tanısı, yayılımının tespiti (evrelemesi), tedaviye yanıtın ve nükslerin değerlendirilmesinde (yeniden evreleme) yol gösterici oluyor.

nisan-2012-kanser-dosyasi-2-resim-4MEDİKAL TEDAVİNİN GELECEĞİ BİYOLOJİK AJANLARDA
Medikal Onkolog Doç. Dr. Duygu Derin, kanserin medikal tedavisinde kemoterapi ilaçlarının yanı sıra hormonoterapi ve biyolojik ajanlar kullanıldığını belirtiyor. Günümüzde kemoterapinin yan etkileri ile baş edebilmek için kuvvetli destek tedavilerden yararlanılıyor. Bulantı ile mücadele eden ilaçların yanı sıra, saç dökülmelerini önlemek amacıyla başa soğuk uygulaması yapılıyor. Kemoterapinin devamı olan hormonoterapide kemik güçlendirici ajanlar bir yandan da hastalığın nüksünü azaltmayı sağlıyor. Doç. Dr. Duygu Derin, onkolojinin geleceğinin ise biyolojik ajanlara bağlı olduğunu belirtiyor. Hedefe yönelik tedavi için kullanılan ve klasik kemoterapinin yan etkilerinden arınmış olan biyolojik ajanlar, kendi yan etkileri olsa da sağlam hücrelere çok daha az zarar veriyor. Doç. Dr. Derin, bu ajanların molekül profillerine göre uygun olan hastalara verilebildiğini belirtiyor. Kemoterapi çoğunlukla cerrahi tedavinin arkasından gerçekleştirilse de tümörün fazla büyüdüğü durumlarda tedavide ilk sırayı alabiliyor. Neoadjuvan kemoterapi adı verilen bu tedavide hem hastanın cerrahiye hazırlanması hem de çevreye yayılan küçük hücrelerin erken kontrol altına alınması amaçlanıyor. Devamı diğer sayfada

Nasıl uygulanıyor?
PET-CT uygulanacak hasta o gün aç olarak sağlık kurumuna geliyor. Damardan vücuttaki şekere (glukoz molekülüne) benzer bir radyoaktif madde enjekte ediliyor, 45-60 dakikalık bekleme periyodunun ardından görüntüleme işlemine başlanıyor. İnsan vücudundaki hücreler enerji elde etmek için glukoz kullanıyorlar. Tümör hücreleri daha hızlı büyüyüp çoğaldıkları için glukoz kullanımları normal dokulara göre daha yüksek oluyor. Böylece yapılan tarama işlemi ile glukoz metabolizmasının arttığı alanlar tespit edilebiliyor. Görüntüleme kafa tabanı ile uyluk üst kesimi arasında kalan alanı kapsıyor. Önce saniyeler süren CT görüntüsü, ardından 25-30 dakika kadar süren PET görüntüsü alınıyor. Anatomik ve fonksiyonel bu görüntüler üst üste konularak glukoz metabolizmasının arttığı dokular saptanıyor.

nisan-2012-kanser-dosyasi-2-resim-5RADYOTERAPİDE BAŞARI ORANLARI TEKNOLOJİ SAYESİNDE YÜKSELİYOR
Kanser tedavisinin üçüncü ayağını oluşturan radyoterapi, günümüz teknolojisinde bir cerrah hassasiyetinde çalışıyor. Bunun çok önemli bir gelişme olduğunu vurgulayan Radyasyon Onkolojisi Uzmanı Prof. Dr. Ufuk Abacıoğlu, “Çünkü radyasyon, zarar vermeyen, şifa buldurucu bir tedavi tekniği haline geliyor” diyor. Radyasyon onkolojisinde amaç, radyasyonun etkisi sayesinde kanserli hücrelerin ortadan kaldırılmasını sağlamak… Bu işlemde doz arttıkça etki de artıyor ancak iki önemli unsura dikkat etmek gerekiyor; dozun belli bir hedefte toplanabilmesi ve etraftaki normal dokuyu hasar görmeyecek şekilde korumak… Prof. Dr. Ufuk Abacıoğlu, tanı amacıyla kullanılan radyolojik görüntüleme yöntemleri ve bilgisayar teknolojisindeki gelişmeler sayesinde radyoterapide artık hedefe çok iyi yönelip sadece o bölgeyi ışınlarken normal dokulara çok az hasar verecek şekilde tedavi yapılabildiğini belirtiyor. Özellikle son üç yıl içinde bu alanda büyük teknolojik altyapı gelişmeleri olduğunu belirten Prof. Dr. Ufuk Abacıoğlu, “Önceleri kobalt cihazları ile tedavi yapılırken bugün lineer hızlandırıcı denilen cihazlarla bu işlemler yapılabiliyor. Bunların içinde giderek hedefi isabetli şekilde tedavi eden daha gelişmiş lineer hızlandırıcı teknolojileri ortaya çıktı. Bunlardan bir tanesi de TrueBeam STx” diyor. Görüntüleme teknikleri ile tedaviyi çok iyi entegre etmiş dijital bir cihaz olan TrueBeam STx, daha iyi bir tedaviyi daha kısa sürede vermesi sayesinde ön plana çıkıyor. Önceki yıllarda radyoterapi ile tedavi edilemeyen böbrek üstü metastazı, erken evre akciğer kanseri gibi kanser türleri TrueBeam STx sayesinde tedavi edilebilirken, tedavilerde başarı oranları da artıyor.

TEDAVİNİN İLK ADIMI CERRAHİ
Multidisipliner bir hastalık olan kanserde tedavi sürecinin nasıl ilerleyeceğine birçok branş bir arada karar veriyor. Her vakaya göre farklılık gösterse de tedavi genellikle cerrahi, kemoterapi ve radyoterapi ayaklarından nisan-2012-kanser-dosyasi-2-resim-6oluşuyor. Neolife Tıp Merkezi Genel Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Hamdi Koçer, modern kanser tedavisinde cerrahinin halen öncelikli sırada olduğunu belirtiyor. İlk yapılması gerekenin kanserli dokunun vücuttan uzaklaştırılması olduğunu belirten Op. Dr. Koçer, “Eğer vakanın durumu uygun ise kemoterapi ve radyoterapi, cerrahiye yardımcı ikincil yöntemler olarak kullanılıyor. Bazı kanser tiplerinde, tümörün çok fazla yayılmış olduğu vakalarda ya da kanserin radyoterapiye çok hassas olduğu durumlarda cerrahi ile radyoterapinin yer değiştirmesi mümkün olabiliyor” diyor. Meme kanserinin cerrahi tedavisinde bugün sadece tümörlü bölümün alınabildiğini ve aynı ameliyatta meme rekonstrüksiyonu yapıldığını belirten Op. Dr. Koçer, “Koltuk altı ameliyatlarında ise hastayı kurtaran nöbetçi lenf bezi çıkarma ve bir patalog ile birlikte koltuk altını değerlendirme imkanımız var. Kolon kanserlerinde ise laparoskopik (kapalı ameliyat) yöntem kullanılıyor” diyor.

TrueBeam STx’in avantajları
● Radyasyon dozunu çok hızlı veriyor, hastanın hazırlık aşaması ile birlikte toplam seans süresi 10-15 dakika sürüyor.
● Toplam tedavi süresini kısaltmayı hedefliyor.
● Bazı tedaviler tek seansta tamamlanabiliyor.
● Sağlıklı dokuları maksimum düzeyde korumaya yardımcı oluyor.
● Anestezi gerektirmiyor, hastaya ağrı vermiyor. Devamı diğer sayfada

BESLENME ŞEKLİNİZ KANSER RİSKİNİZİ BELİRLİYOR
Konu kanser olunca nedenlerin de, korunma yollarının da başında yine beslenme geliyor. Yeterli ve dengeli beslenen kişiler kanserden kalp hastalıklarına, bağırsak problemlerinden sindirim sistemi sorunlarına kadar birçok hastalıktan korunuyor. Neolife Tıp Merkezi Uzman Diyetisyeni Lale Özbek, günümüzde en sık yapılan hatanın çocukları erken yaşta şeker ve türevlerine alıştırmak olduğunu belirtiyor. Sağlıklı beslenmede kilit nokta ise doğal gıdalar tüketmek…
SEBZE&MEYVE
Günde en az beş porsiyon tüketmek gerekiyor. Mümkün olduğunca soymadan ve pişirmeden tüketilirse alınan vitamin ve mineral oranı artıyor. Çocukların sebze yemeye küçük yaşta alıştırılması ve ailenin çocuklara örnek olması öneriliyor.
YAĞLAR
Aşırı yağ tüketimi kanser oluşumuna etki ediyor. Aşırı tereyağı tüketimine bağlı olarak; lösemi, ağız, özofagus, tiroid, mide, pankreas, endometrium, prostat, kolorektal, testis gibi kanser türlerinin riskinin arttığı biliniyor. Aşırı mısır yağı tüketimine bağlı olarak; kolon, mide, prostat, pankreas, karaciğer, akciğer gibi kanser türlerinin riski artıyor. İçeriğine soya girmiş tüm ürünler meme kanseri riskini artırıyor. Aşırıya kaçmamak kaydıyla hakiki sızma zeytinyağı kullanılması öneriliyor.
nisan-2012-kanser-dosyasi-2-resim-7ETLER
Sağlıklı bir yaşam için et tüketiminde aşırıya kaçılmasını önermediklerini belirten Uzman Diyetisyen Lale Özbek, “Özellikle mangal, döner usulü ateşe direkt maruz kalan etler; kolon, rektum, endometrium, safra kesesi, karaciğer, mide, akciğer, özofagus, lösemi, prostat gibi kanser türlerinin riskini artırıyor. Günde yaklaşık 100 g et tüketilmesini, bir öğünde et tüketiliyorsa diğer öğünde sebze tüketilmesini öneriyoruz. Şarküteri ürünleri ise içeriğindeki sodyum nitrat nedeniyle mide kanserini tetikliyor. Nadiren yenilse dahi yanında portakal suyu ya da gerçek limon sıkılmış bir salata yemek bu gıdalardaki zararlı maddelerin emilimini azaltıyor” diyor.
KURU BAKLAGİLLER
Bitkisel protein kaynağı olduğu için kolesterolü yükseltmeyen kuru baklagiller, bağırsakları çalıştırıyor, kan şekerini dengeliyor.
MUCİZE BESİN BALIK
Birçok kişi zayıflamak, sağlıklı olmak ya da kanserden korunmak için mucize besinler arıyor. Uzman Diyetisyen Lale Özbek, mucize olarak nitelendirilebilecek tek gıdanın balık olduğunu vurguluyor. Omega 3 ihtiyacının karşılanması için herkesin haftada 400 g ızgara ya da buğulama derin su balığı yemesini öneriyor.

PSİKOLOJİK DESTEK ŞART
Kanser teşhisi almak bir insanın hayatının tüm alanlarını etkiliyor. Tedavi süresince günlük yaşantısında birçok değişiklik yaşamak zorunda olan kişi yalnızlık, korku, öfke, mutsuzluk gibi duygularla mücadele ediyor. Diğer yandan kanser teşhisi konulan kişinin ailesi ve yakın çevresi de olumsuz etkileniyor. Oysa araştırmalar, moralin bu hastalıkla mücadelede çok önemli olduğunu ortaya koyuyor. Çünkü morali yüksek olan kişinin bağışıklık sistemi güçleniyor ve hastalıkla savaşta başarı şansı artıyor. Neolife Tıp Merkezi Psiko-onkoloğu Elçin Sayan, bu gerçekler ışığında hastalığın tanı aşamasından itibaren hem hastanın hem de ailesinin psikolojik destek almasını önerdiklerini belirtiyor. Psikolojik desteğin hem kişiyi potansiyel sıkıntılardan korumayı hem de tedavi yöntemini belirlemeyi kapsadığını belirten Uzman Psikolog Sayan, “Hastalığın öğrenilmesi ve tedavi sürecinde kişinin depresif, üzüntülü olması ya da içine kapanması normal diye düşünemeyiz. Hasta ile beraber bu duygularla ve fiziksel etkilerle başa çıkmanın yollarını arıyoruz” diyor.

nisan-2012-kanser-dosyasi-2-resim-8Tümör Konseyi
Multidisipliner bir hastalık olan kanserin tedavisinde başarı oranlarını artırmak için ilgili branşların bir araya geldiği Tümör Konseyleri yapılıyor. Burada her vaka, katılan tüm hekimler tarafından ayrı ayrı değerlendiriliyor. Uygulandığı sağlık kurumuna bir ayrıcalık kazandıran Tümör Konseyi, hem hekimleri destekliyor hem de hastada güven duygusu yaratıyor. Neolife Tıp Merkezi’nde haftada bir toplanan Tümör Konseyi’ne kurum bünyesinde bulunan nükleer tıp uzmanı, radyoloji uzmanı, genel cerrah, medikal onkolog, radyasyon onkoloğu ve patolog katılıyor. Başhekim Uzman Dr. Nesrin Aslan Canpolat, konseyin tüm branşlara açık olduğunu ve farklı kurumlardan, farklı branşlardaki hekimlerin de istek dahilinde konseye katılabildiğini belirtiyor. Bu toplantılarda her hasta ile ilgili tüm süreçlerin gözden geçirildiğini ve tedavi için en uygun yolun seçildiğini belirten Dr. Canpolat, “Böylece hasta elinde filmleri ve raporları ile hekim hekim gezmekten ve ayrı fikirler almaya çalışmaktan kurtuluyor. Hastanın hekimi, hastanın yapılmış olan tüm incelemelerini, verilen ve vermeyi planladığı tedaviyi katılımcılar ile paylaşıp, onlardan fikir alabiliyor” diyor.

Yaprak ÇETİNKAYA

Formsanté Dergisi Nisan 2012 Sayısı

Exit mobile version