Düştüğünde acıyan yeri şefkatle tutulan bir çocuk, aşkla tutulan sıcacık bir el, sevgiyle sıvazlanan bir omuz, yürekten gelen kocaman bir sarılma bizi iyileştiriyor. Özgüvenimiz artıyor, acı ve ağrılarımız azalıyor, kin, öfke, nefret duyguları yerini sevgiye bırakıyor, aklın yanı sıra yürek algılaması artıyor ve her şey çok daha güzel, çok daha yaşanası oluyor. Yaşam Koçu Nil Gün dokunmanın iyileştirici gücünü anlattı.
Beş duyudan biri olan dokunmak, deri üzerine yapılan temasta değme, vurma, bastırma, sıkma, çekme gibi etkilerin sıcak-soğuk, zevk ve acı gibi hislerle genel tanımı. Ancak bu çeşitlilik içeren tanım genel bir dokunmada bütünleştiğinde canlı bedeninden yansıyarak, ruh ve zihne gönderdiği titreşimlerle çok başka bir boyuta taşınıyor.
Bireysel Gelişim’i 1989 yılında ilk kez Türkiye ile tanıştıran; Zihin Bilimi, Hipnoterapi, Reiki, Rebirthing, NLP ve Kinesiyoloji Uzmanı ve Yaşam Koçu Nil Gün ile sizler için hayatın içinde önemli bir yeri olan “dokunma ve devamı olan sarılma”yı konuştuk. En çok bilinen kitabı “Çekim Yasası”nın yanı sıra 70’i aşkın kitabı ve yüzlerce CD’si ile aydınlanma yolunda öncü olan Nil Gün, kendi ile birlikte tüm insan alemini tanımlayarak isim verdiği eğitim merkezi Kuraldışı’nda yurt içi ve yurt dışı eğitim ve gelişim programlarına devam ederken, pek çok yayınevi, gazete, radyo, televizyon kurumuna da danışmanlık yapıyor. Ona göre her şey dokunmanın ve hatta devamı olan sarılmanın muhteşemliğinde başlıyor. İnternet sözlükleri ve medya onun için “güler yüzlü sarılan kadın” ifadesini kullanırken, Türk insanı aslında bildiği ama onunla yeniden hatırlamaya başladığı dokunmanın keyfine varıyor.
‘‘Kucaklaşma bedavadır. Belki de bedava olduğu için değeri pek bilinmez. Ama fizyolojik ve psikolojik yararlarına paha biçilmez. Eğer çok pahalı olsaydı, değeri bilinecek, büyük olasılıkla insanlar daha çok kucaklaşma satın alabilmek için daha çok kazanmak isteyeceklerdi’’ diye söze başlayan Nil Gün’den dokunmanın ve sarılmanın simyası hakkında bakın neler öğrendik…
Dokunmanın insan bedenindeki ve zihnindeki etkisi nedir?
Hayatın olmazsa olmaz temel ihtiyaçları; hava, su, gıda, barınak, giysi ve sarılmaktır. Bunlardan biri bile olmazsa yaşayamayız ya da yaşadığımız hayata hayat denmez. Her birimizin duygusal boyutta şefkate ihtiyacı olduğu gibi fiziksel boyutta da şefkate ihtiyacı var. Fiziksel şefkatin adı: Sarılma. İçten, şefkatli, sıcacık bir sarılmanın rahatlatıcı etkisini bilmeyen var mıdır? Kucaklaşma sevginin sıcacık ve dostça gösterilmesidir. Sarılmak insanı rahatlatır. Sarıldığımızda acılarımız azalıyor, sevinçlerimiz çoğalıyor. Hayvanlar birbirlerine sarılıyor. Bebeklerle hayvanlar birbirine sarılıyor. Bunu birçok fotoğrafta ve belgeselde görmüşsünüzdür. Çünkü sarılma, fiziksel yakınlaşma temel bir ihtiyaç.
Ne kadar kucaklaşmamız gerekiyor?
Gerek Amerika’da gerek Türkiye’de verdiğimiz eğitimlerde 30 küsur yıldır katılımcılara kucaklaşmanın önemini anlatırız, kucaklaşma stillerini uygulamalı olarak gösteririz. Eğitimlerde genellikle ilk soru, “Aynı kişiye 12 kez sarılsam olmaz mı?” oluyor. Benim de cevabım, “Olur tabii. Aranızdaki ilişki harika olur. Ama niye gün boyunca sarılabileceğin 12 kişi yok? Bunu hiç düşündün mü? Gün boyunca birlikte olduğun kişi sadece bir kişi mi?” oluyor. Kucaklaşma hayatı daha da yaşanası bir hale getirir. Kucaklaşmada doğal bir paylaşım vardır. Bebekler kucak ve sarılma olmazsa gelişemez. Hatta sıfır kucak ve dokunulma olan bebekler ölür. Kucaklaşma bir bumerangdır. Aynı anda size döner. Kucaklaşma sevgiyi dile getirmenin sözlerden daha etkili yoludur. Kucaklaşma enerji transferidir.
Dokunma ve sarılma arasındaki dengeyi nasıl sağlayalım?
Ünlü antropolog Desmond Morris, “Sevmek dokunmaktır” der. Dokunmak da sevmektir. Gerçekten de sevdiğimiz şeylere dokunmak isteriz. İnsanlar sevdikleri bir kumaşa bile dokunmaktan haz alır. Örneğin, yumuşacık bir saten ya da ipek kumaşa dokunmak çoğu insana haz verir. Çocuklar peluş hayvanlarına sarılarak uyumaktan hoşlanır. İki insanın aynı anda birbirini sevgiyle dokunarak kavramasına kucaklaşma diyoruz. Kucaklaşma yüreklerin dostlukla, sevgiyle el sıkışmasıdır. Sadece burada elleri değil kolları kullanıyoruz.
‘‘Her insanın; varlığını idame ettirmesi için günde dört kez; duygusal sağlığını koruması için sekiz kez; gelişmesi için ise 12 kez kucaklaşmaya ihtiyacı var.’’