Diğer
    Ana SayfaSağlıkYaz enfeksiyonları tatil keyfinizi bozmasın

    Yaz enfeksiyonları tatil keyfinizi bozmasın

    -

    Her mevsim görülse de bazı enfeksiyonlar yaz aylarında daha sık ortaya çıkıyor. Tatil döneminde ya da bu sürece bağlı olarak görülen enfeksiyon hastalıklarından korunmada alınacak önlemler, yaz mevsiminin rahat geçirilmesine yardımcı oluyor.

    Hazırlayan: Ayşegül Uyanık Örnekal

    Enfeksiyon hastalıkları; bakteri, virüs, mantar ve parazit olarak adlandırılan çok sayıda ve çeşitte mikroorganizmanın insan vücuduna değişik yollardan girmesi ile gelişen, sonuçları ciddi ve ağır olabilen rahatsızlıkları ifade ediyor. Dünya Sağlık Örgütü, tüm dünyada her yıl ortalama 10-15 milyon kişinin enfeksiyon hastalıklarından hayatını kaybettiğini bildiriyor. Bu sayı, hastalıklara bağlı ikinci en sık ölüm nedeni olarak belirtiliyor.

    Acıbadem Taksim Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Çağrı Büke, mikroorganizmaların vücuda sıklıkla solunum yolları, mide ve bağırsak, deri ve mukoza, genital ve üriner sistemden girdiğini belirterek, “Vücuda giren mikroorganizmalar seçici özelliklerine göre değişerek, vücutta hemen her doku ve organa yerleşebiliyor. Bu nedenle de çoğu yakınma ve şikayet bir enfeksiyon hastalığının belirtisi olabiliyor” diyor.

    Enfeksiyon hastalığının tanısını koymada; hastanın yakınması, fizik muayene bulguları ve laboratuvar tetkikleri birlikte değerlendiriliyor. Erken tanı, erken tedavi için çok gerekli olup hayati önem taşıyor. Mikrobiyolojik verilerin değerlendirilmesinin ayrı bir uzmanlık alanı olduğunu, erken tanı ve tedavi açısından da gerekliliğini vurgulayan Prof. Dr. Büke, şöyle devam ediyor: “Bu nedenle söz konusu hastalıkların tanısı ve tedavisi için enfeksiyon hastalıkları ve klinik mikrobiyoloji eğitimleri bir bütün olarak enfeksiyon hastalıkları ve klinik mikrobiyoloji uzmanlık alanı içerisinde veriliyor. Sonuç olarak; enfeksiyon hastalıkları ve klinik mikrobiyoloji uzmanı bir enfeksiyon hastalığı ile karşı karşıya kaldığında hangi mikroorganizmanın, hangi organda, ne kadar ciddi bir hastalık oluşturabileceğini ve hangi tedavi seçenekleri ile bu durumun hızla, olabildiğince ve daha ağır sonuç oluşturmadan tedavi edilebileceğini planlayarak yürütüyor.” Enfeksiyon hastalıkları yılın hemen her mevsiminde görülebiliyor. Ancak bazen mevsimler, söz konusu hastalıkların görülme sıklığında artışa ya da düşüşe neden olabiliyor. Prof. Dr. Çağrı Büke, yaz aylarında daha sık karşılaşılan belli başlı enfeksiyon hastalıkları hakkında bilgi veriyor.

    - Advertisement -

    ATİPİK PNÖMONİ

    Toplumdan edinilmiş pnömoni, akciğerin bakteri, virüs, mantar gibi mikroorganizmalarca gelişen bir enfeksiyon hastalığı. Tipik ve atipik olmak üzere iki şekilde adlandırılıyor. Atipik pnömoni denilmesi hem yakınmaların hem de hastalığa yol açan mikroorganizmaların tipik pnömoni etkenlerinden farklı olmasından kaynaklanıyor.

    Atipik pnömoniye yol açan mikroorganizmalardan birinin de “Legionella pneumophila” adı verilen bakteri olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Büke, “Filtreleri temizlenmeden kullanılmaya başlanan soğutucu havalandırma sistemlerinden gelen havanın ve yine uzun süre kullanılmayan duş başlıklarının doğrudan kullanılması sırasında su akarken ortamın solunması sonucu mikroorganizmalar hava yolundan bulaşarak akciğere kadar ulaşıp, hastalık gelişiyor. Öksürük, baş ağrısı, kas ağrısı, yüksek ateş, solunum sıkıntısı yakınmaları görülebilirse de bu yakınmalar olmaksızın bazen aşırı halsizlik, yorgunluk, kas ve eklem ağrısı yakınmalarıyla da karşımıza çıkabiliyor. Hastalık her yaş grubunda görülebilirse de özellikle ileri yaş grubundaki kişilerde, altta bağışıklık sistemini baskılayan türde hastalıkları olanlarda ya da bu tür tedavileri alanlarda sonuçları ciddi ve ağır olabiliyor. Hastalık her 10 kişiden birinde ölümle sonuçlanabiliyor. Dolayısıyla erken tanı ve tedavi büyük önem taşıyor. Tanı; hastaların yakınmalarının çok iyi değerlendirilmesi, fizik muayenenin yapılıp, bulguların çok iyi yorumlanması, mikrobiyolojik ve diğer laboratuvar isteklerinin neler olması gerektiğinin belirlenmesi ve çıkan sonuçların dikkatlice okunması sonucu konuluyor. Erken tanı sonucu, erken antimikrobiyal ve destek tedaviyle sonuçlar yüz güldürücü oluyor. Atipik pnömoniye, legionella pneumophila dışında başka bakteri ve virüslerin de neden olabildiği biliniyor. Tipik ve atipik pnömoniler her zaman ve her yaş grubunda sık görülebilen, erken tanı ve tedavisi önemli olan bir enfeksiyon hastalığı oluyor” diyor.

    İDRAR YOLU ENFEKSİYONU

    İdrar yolu enfeksiyonlarına, toplumda sık rastlanıyor. Görülme sıklığı, yaşa ve cinsiyete göre değişiyor. Mesanenin enfeksiyonu olan sistit, kadınlarda erkeklere göre dört kat daha sık görülüyor. İki kadından birisinde hayatlarının herhangi bir döneminde en az bir defa sistit ortaya çıkabiliyor ve bunların yüzde 20’sinde de sık tekrarlar gelişebiliyor.

    Kadınlarda gebelik, diyabet, taş ve bağışık sistemi baskılayan hastalık, hastaneye yatış öyküsü, idrar sondası kullanımı, nörolojik hastalık ve ileri yaş gibi kolaylaştırıcı faktörler olmaksızın da sistit gelişebiliyor. Bunun en temel nedeni, üretranın anatomik olarak erkeklere göre daha kısa olması ve böylece mikroorganizmaların mesaneye kolayca ulaşabilmesinden kaynaklanıyor. Ancak erkeklerde ve sık yineleyen idrar yolu enfeksiyonu gelişen kadınlarda altta yatan kolaylaştırıcı faktörlerin varlığının mutlaka araştırılması gerekiyor. Bunlar giderilmeden, tedavide başarılı olmak güçleşiyor.

    Sıcakların artması ve yaz aylarıyla birlikte, özellikle genç kadınlarda idrar yolu enfeksiyonu ve sistit görülme sıklığı da artıyor. İdrar yolu enfeksiyonuna neden olan mikroorganizmaların en önemli kaynağını kalın bağırsakta bulunan bakteriler olarak belirten Prof. Dr. Büke, şöyle bilgi veriyor: “Genellikle tuvalet hijyenine, günlük genital ve anal bölgenin temizliğine dikkat edilmemesi sonucu idrarın dışarıya atıldığı alana bakterilerin önce yerleşmesi, sonra da yukarıya doğru ilerlemesi sonucu sistit gelişiyor. Sistit gelişmesini kolaylaştırıcı bir diğer faktör de bazı kadınlar için cinsel ilişki olabiliyor. Hastalığın tanısının konulamadığı, tedavisinin yapılamadığı durumlarda bakteriler yukarılara, böbreklere kadar ilerleyip burada enfeksiyona (piyelonefrit) yol açabiliyor. İdrar yolu enfeksiyonu denildiğinde, bunların dışında erkeklerde prostatitin de akıldan çıkartılmaması gerekiyor.”

    İdrar yaparken yanma, sızlama, sık idrara çıkma, sıkışma hissi ve idrar tutamama, idrar yolu enfeksiyonu olan olgularda görülen yakınmalar arasında yer alıyor. Bu yakınmalardan bir tanesinin bile olması, tanı koymada önem taşıyor.

    Mevcut yakınmalara ek olarak idrar yolu enfeksiyonunun türüne göre değişmek üzere yüksek ateş, bulantı, kusma, sırt ağrısı gibi daha farklı yakınmalar da olabiliyor. Tanıyı koymada yakınmaların yanı sıra fizik muayene bulguları, kan ile idrarın mikrobiyolojik ve diğer biyokimyasal laboratuvar incelemeleri ve yorumları da gerekiyor. Tüm bunlar idrar yolu enfeksiyonları olan sistit, piyelonefrit ve erkeklerde prostatiti birbirlerinden ayırt etmede, antimikrobiyal ve destek tedavinin uygun biçimde sürdürülmesi için de önem taşıyor. Tedavinin neyle, ne sürede ve nasıl yapıldığı hem ilk hem de tekrarlayan idrar yolu enfeksiyonlarının başarısında belirleyici bir faktör oluyor. Gebelerde ise herhangi bir yakınma olmaksızın idrarda bakteri saptanabiliyor. Bu durumun ortaya konması ve gereğinin yapılması, hem doğacak bebek hem de anne açısından kritik önem taşıyor.

    DERİ VE YUMUŞAK DOKU ENFEKSİYONLARI

    Deride görülen enfeksiyon hastalıkları çok çeşitli bakteri, virüs ve mantar türlerine bağlı gelişebiliyor. Bazıları yaz aylarında biraz daha sık görülebiliyor. Bu dönemde başta derinin travmaya daha açık hale gelmesi ve ciltte kuruluk gibi faktörler buna yol açıyor. Yaz aylarında daha sık görülebilen deri enfeksiyonlarından bazıları şöyle sıralanıyor:

    Selülit: Derinin derin tabakasını tutan, sıklıkla streptokok ve stafilokok türü bakteriler ile gelişen bir enfeksiyondur. Yüksek ateş, üşüme, titreme, halsizlik, deride kızarıklık, ağrı ve şişlik görülüyor. Vücudun her yerinde görülse de en sık bacaklar etkileniyor. Deride yaralanma, kesik, kuruluk, kaşıma ve ülser durumunda selülit gelişimi kolaylaşıyor. Tedavi edilmediği durumlarda kana karışarak ciddi sağlık sorununa neden olabiliyor. Tanı; yakınma, fizik muayene bulguları ve laboratuvar sonuçlarına göre konuyor. Tedavide antimikrobiyal tedavi ve destek tedavi bir arada yürütülüyor.

    Erizipel: Streptokok türü bakterilerle gelişen ve derinin daha üst tabakasını tutan bu enfeksiyon; genellikle erişkinlerde, 40 yaş üzerindeki yaş grubunda daha sık görülüyor. Sıklıkla alt ekstremitede ortaya çıkıyor. Yüksek ateş, deride ağrı, kızarıklık ve ısı artışı görülüyor. Deri bütünlüğünün bozulması, yara ve çatlak ile özellikle ayak parmak aralarında mantar enfeksiyonu, mikroorganizmanın vücuda girmesine ve erizipel oluşumuna yol açıyor. Tanı; yakınma, fizik muayene, mikrobiyolojik ve rutin laboratuvar inceleme sonuçlarına dayalı konuyor. Tedavinin temelini antimikrobiyal ve destek tedavi oluşturuyor. Ayakta mantar enfeksiyonu varlığında tedavi edilmesi sık tekrarları önlemek açısından önem taşıyor.

    Diyabetik ayak enfeksiyonu: Diyabetli olguların yaklaşık yüzde 25’inde diyabetik ayak yarası gelişebiliyor, ayakta yara gelişenlerin yarısında da enfeksiyon oluşabiliyor. Diyabetik ayak enfeksiyonu, en ciddi komplikasyonlarından birisi oluyor. Bu durum, hayati tehdit oluşturabilecek ölçüde önem taşıyor. Yaranın ortaya çıkmasında travma, dar ayakkabı kullanılması hatta deri kuruluğu nedeniyle kaşıma önemli rol oynuyor. Yara yerinde ağrı olmayabiliyor. En sık yakınma, yara ve yara yerinden gelen akıntı oluyor. Yaranın derinliğine ve genişliğine, kemik dokuda da enfeksiyonun gelişip gelişmediğine bağlı olarak etken mikroorganizmalar farklı çeşitlerde olabiliyor. Hatta böyle enfeksiyonlarda birden çok mikroorganizma da enfeksiyona yol açabiliyor. Yaranın genişliği ile ilişkili olmak üzere yüksek ateş, üşüme-titreme gibi yakınmalar da gelişebiliyor. Tanı; yakınma, fizik muayene bulguları, mikrobiyoloji ve diğer laboratuvar inceleme sonuçlarıyla konuyor. Tedavide antimikrobiyal ve destek tedavi uygulanıyor. Destek tedavinin ana prensiplerinden biri de yaranın kapatılmasına yönelik oluyor. Böylece ağır, ciddi yara ve enfeksiyonlarda uzvun kesilmesi (ampütasyonu) önlenebiliyor.

    CİNSEL YOLDAN BULAŞAN ENFEKSİYONLAR

    Bu enfeksiyonlar; korunmasız şekilde vajinal, rektal ve oral yoldan cinsel ilişki sonucu gelişen, tedavi edilmediğinde nörolojik, kalp ve damar hastalıkları, kısırlık, dış gebelik, ölü doğum gibi ciddi sonuçlara neden olabiliyor. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre, tüm dünyada her gün bir milyondan fazla kişi cinsel yoldan bulaşan enfeksiyonlara yakalanıyor. 30’dan fazla sayıda bakteri, virüs ve parazit, cinsel yoldan bulaşan enfeksiyonlara yol açsa da bunlara en sık neden olan mikroorganizmalar; Chlamydia trachomatis, Neisseria gonorrhoeae, Human papilloma virus (HPV), Gardnerella vaginalis, Human immunodeficiency virus (HIV), Herpes simplex virus, HepatitisB virus (HBV), Treponema pallidum, Trichomonas vaginalis, Ureaplasma urealyticum ve Mycoplasma genitalium olarak belirtiliyor.

    En sık karşılaşılan yakınmaları; vajinal ve üretral akıntı, yanma, karın ağrısı ve kaşıntı olan bu enfeksiyonların fizik muayenesinde genital bölgede ülser, döküntü, genital siğil ve pis kokulu akıntı görülebiliyor. Mikrobiyolojik ve rutin laboratuvar test sonuçlarının değerlendirilmesini, cinsel yoldan bulaşan enfeksiyon etkeni mikroorganizmaların ortaya konması ve etkene yönelik tedavinin yürütülmesi açısından çok önemli olarak belirten Prof. Dr. Büke, “Tedavide kullanılacak antimikrobiyal ilacın seçimi, kullanım süresi ve sonrasında bu tür olguların takibi, toplum sağlığı açısından da önemli olup; tedavi hiçbir yakınma, bulgu ve pozitif sonuç olmasa da belirli koşullarda hastanın cinsel eşine de yapılmalı” diyor.

    GASTROENTERİT/GASTROENTEROKOLİT

    Yaz aylarında en sık karşılaşılan enfeksiyon hastalıklarından biri de gastroenterit/ gastroenterokolitler olarak belirtiliyor. Çeşitli bakteri, virüs ve parazitlerin hijyen koşullarına uyulmadan hazırlanan besin maddelerine bulaşması ve bunların yenilip içilmesi sonucu vücuda alınmasıyla hastalık geliştiğini belirten Prof. Dr. Çağrı Büke, “Bazı mikroorganizmalar ince bağırsaklarda etkilerini gösteriyor. Bu durumda, gastroenteritten söz ediliyor. Olgularda sulu ishal, halsizlik, yorgunluk ve karın ağrısı yakınmaları ön plana çıkıyor. Bazı mikroorganizmalar ise ince bağırsaktan geçtikten sonra asıl etkilerini kalın bağırsakta gösteriyor. Bu durumda gastroenterokolitten söz ediliyor. Böyle olgularda üşüme, titreme, yüksek ateş, şiddetli karın ağrısı oluyor. Dışkılarında mukus ve bazı durumlarda kan da görülüyor. Fizik muayenede bağırsak seslerinin arttığı, karında hassasiyetin olduğu saptanıyor. Tanıda yakınma ve fizik muayene kadar mikrobiyoloji ve diğer laboratuvar sonuçlarının değerlendirilmesi, tedavinin planlanması açısından büyük önem taşıyor. Antimikrobiyal tedavi, belirli mikroorganizmaların varlığında uygulanıyor. Tedavinin temelini destek tedavi oluşturuyor” diyor. Yenilen-içilen besin maddeleri ile gelişen bir diğer enfeksiyon olan besin zehirlenmesi, gastroenterit ve gastroenterokolitten farklılık gösteriyor. Besin zehirlenmesinde bulantı ve kusma yakınması ön planda oluyor. 24-48 saat içerisinde yakınmalar geçiyor. Antimikrobiyal tedaviye gerek olmadan, destek tedavi yeterli geliyor.



    CEVAP VER

    Lütfen yorumunuzu giriniz!
    Lütfen isminizi buraya giriniz