Diğer
    Ana SayfaGeziAyvalık ve Cunda Adası

    Ayvalık ve Cunda Adası

    -

    Sayısız defa gittiğim hatta artık kendimi biraz da yerlisinden saydığım Ayvalık ve Cunda Adası’na yolculuk benim için zaman tünelinde yapılan bir gezinti gibi. Eski Rum evleri, ulu çınarlar altında ya da bir kahvede sessizce sohbet eden iyi giyimli ihtiyar delikanlılar, alışverişe çıkan yaşlı teyzeler ve zeytin kokusu hiç yaşamadığım, bilmediğim zamanları hayal etmemi sağlıyor

    Yeşim Nur

    Şubat ayında yağan kar bütün planlarımızı altüst etti. Yazı işleri zaten çok yoğundu buna bir de kar yağışı eklenince değil İstanbul dışına gitmek, evimizden burnumuzu dışarı çıkaramadık. Neyse ki kapak çekimlerini o meşhur kardan bir gün önce bitirmiştik. Ama bir sorunumuz vardı: Gezi yazısını ne yapacaktık?
    "Aslında kendim ettim kendim buldum" derler ya benim bu yazıyı yazarkenki durumum da öyle. Sayısız defa gidip geldiğim, hatta kendimi neredeyse yerlisinden saydığım Ayvalık ve Cunda Adası'nı onlarca kez görüntülemiştim. Pekala yazabilirdim de. Üstelik mart ayında oralara bahar gelmiş olacağından, gitmek isteyenlere de iyi bir hizmet olacaktı! İtiraf etmeliyim ki Elif'in geçen ayki Palandöken yazısında bahsettiği gibi insanın ilk görüşte vurulduğu ve çok sevdiği bir yer için bir şeyler yazması çok zormuş!

    Martta doğa canlanıyor

    Gerçekten herkes görsün, herkes senin kadar sevsin istiyorsun. Bu yüzden de olabildiğince bilgiyi kafanda toparlayıp, doğru kelimeleri seçmek hiç de kolay olmuyor. İyisi mi ben gözlerimi şöyle bir yumayım ve farz edeyim ki otomobille Kaz Dağları'ndan kıvrıla kıvrıla Ayvalık'a doğru ilerliyorum.
    Kaz Dağları'na geldiğinizde havanın hafif serinlediğini hissediyorsunuz. Burnunuza birden buram buram yabani kekik ve zeytin kokusu geliyor. Yaklaşık 5 saattir yolda olduğunuz için, "Tamam az kaldı, 2 saate kadar ordayız" diyorsunuz kendi kendinize. Eğer gündüz yolculuk ediyorsanız bu mevsimde baharın geldiğine, doğanın uyandığına gözlerinizle şahit olacaksınız. Dağlara doğru uzanan zeytinlikler yol boyunca hep size eşlik edecek. Zeytinliklerin altındaki doğal bitki örtüsünde ise yine Ege'ye özgü pek çok bitki görebilirsiniz. Tabii eğer bunları tanıyor ve ayırt edebiliyorsanız! İri papatyalar, gelincikler, düğün çiçekleri, ballıbabalar…

    Kapanmayan yara: Mübadele

    Cunda Adası'na "Alibey" de deniyor. Bunun nedeni Kurtuluş Savaşı sırasında Yarbay Ali bey komutasındaki 172. Alay'ın Yunan Kuvvetleri'ne kahramanca karşı koyması. Yunan işgali 15 Eylül 1922'ye kadar sürüyor. Ancak Lozan Anlaşması'yla başka bir süreç başlıyor.
    Anlaşma gereği gerçekleştirilen Nüfus Mübadelesi'nde Girit, Midilli ve Makedonya Türkleri'yle Ayvalık ve Cundalı Rumlar yer değiştirir. Bu zorunlu bir göçtür ve göçü yaşayan iki halk arasında da bugün hâlâ kapanmayan yaralara neden olur. Ayvalık'ın o parke taşlı arka sokaklarında, eski Rum evleri arasında gezinirken, sarmısak taşından yapılmış o muhteşem balkon süslemelerine hayran hayran bakarken gözümün önüne hep o göç sahnelerini getirmeye çalışırım. Burayı bu kadar sevmenin, kendime yakın bulmanın nedeninin de dolaylı olarak bu göçle ilgili olduğunu düşünürüm…



    Önceki İçerik
    Sonraki İçerik

    CEVAP VER

    Lütfen yorumunuzu giriniz!
    Lütfen isminizi buraya giriniz