Bir ilişki iki bireyin “biz” olabilmesi ile gerçek anlamını buluyor. Ancak henüz “ben” olamadan “biz” olmaya çalışan çiftleri sonunda boğucu bir süreç bekliyor.
İlişki… Birçok kişinin hayalini kurduğu hatta bazen sırf bu hayalle yaşadığı iki kişilik bir dans… Ancak bu dans bazen herkesin aynı yönde ilerlemeye çalıştığı, birbirini ittirdiği ya da herkesin tek başına hareket etmeyi tercih ettiği bir eyleme dönüştüğünde hayaller yıkılabiliyor. Dans ile örneklendirilen bu durum ilişkilerde “ben” ve “biz” olma hallerinin negatif hale dönüşmesi sonucu oluşuyor. Davranış Bilimleri Enstitüsü’nden Uzman Klinik Psikolog Asena Yurtsever ile ilişkilerde “ben olma” ve “biz olma” hallerini konuştuk.
Uzman Klinik Psikolog Asena Yurtsever sözlerine şöyle başlıyor: “Hayatımızda hep bir kurtarıcı istiyoruz. Çocukken düşünce kendimiz kalkabileceğimiz halde annemiz bizi kaldırsın istiyoruz. Yetişkinliğe geçtiğimizde de özellikle mutlu olamadığımız durumda kurtarıcımız bir ilişki oluyor. Bir erkek veya kadın gelecek, bizi kurtaracak, mutlu edecek, eğlendirecek, maddi durumumuzu düzeltecek diye bekliyoruz. Ancak adı üstünde ilişki karşılıklı yaşanıyor. Ben karşımdakine hiçbir şey vermiyorsam ve aksine negatif bir enerji veriyorsam, ona çok yaslanıyorsam sonunda ya ben onun gölgesi altında tamamen kayboluyorum ya da onu üzüp, bir şey veremememle ve ayrılıkla sonuçlanıyor. Özellikle son zamanlarda danışanlarımın geliş nedenlerinde bu konu çok sık yer alıyor. Kendileri durumu böyle anlatmıyorlar, farkında değiller. ‘Biz olmak’ istiyorlar ama fedakarlık yapmak istemiyorlar.”
Biz olmanın tanımını ise Uzm. Psk. Asena Yurtsever şöyle yapıyor: “İlişkiye, evliliğe kurum olarak bakarsak iki kişinin bir arada olduğu, yaşayabildiği ve bu ilişkiye gelene kadar herkesin birey olma çabasında olduğu, kendi ayakları üzerinde durduğu, kendi fikirlerinin, arzularının, ihtiyaçlarının olabildiğince farkında olduğu ve bunları doyurmaya çalıştığı bir süreç. Peki iki insan karşı karşıya geldiğinde nasıl biz olacaklar? Birey olmaktan feragat edelim, bir araya gelelim, ortaya ‘biz’ çıksın diye olmuyor. Ayşe ile Ahmet olmasın da ‘Ayşemet’ olsun demek hem zor hem de ne kadar sağlıklı olduğunun sorgulanması gerek. Şöyle bir örnek vereyim; bir çift hamburger yemeye gidiyor. Kadın turşu sevmediğini söylüyor, adam da turşuya bayılıyor. Mükemmel ilişkide erkek diğer hamburgerdeki turşuları da alarak duble turşu yer, kadın da turşusundan kurtulur. Ama maalesef şu noktaya geliyor: ‘Ben turşu sevmem sen de yeme.’ Ya da ‘Hamburger yemeyelim.’”
Arkadaşlar sorun oluyor
Bu örneği ilişkilerde sık yaşanan bir başka örnekle açıklayan Uzm. Psk. Yurtsever devam ediyor: “Erkek kadına ‘Ne! Kız arkadaşlarınla mı buluşacaksın, ne gereği var?’ diyebiliyor. Kadın da erkeğe ‘Ne! Erkek erkeğe futbol mu izleyeceksiniz, artık bir ilişkimiz var’ diyor. Oysa ilişkiye kadar kadının da bir arkadaş çevresi var kız kıza gezmekten hoşlanıyorlar. Erkeğin de bir arkadaş çevresi var ve onlarla futbol oynamayı ya da maç seyretmeyi seviyor. İlişkide artık biziz ve beraber hareket edeceğiz, her şeyi beraber yapacağız noktasını ‘BİZ’ olarak algıladıklarında tahakküm kurma başlıyor.”
Bu örnektekine benzer bir olayda birkaç farklı sonuç ortaya çıkıyor. Bir taraf böyle bir talepte bulunduğunda kişi daha önceki deneyimlerinden yola çıkarak bunun her zaman istenecek bir şey olduğunu düşünüp baştan bu ilişkiyi bitirme noktasına gelebiliyor. Örneğin kadın, erkeğe arkadaşları ile çıkmasına izin vermediğinde, geçmiş ilişkisinde de buna hiç izin vermeyen bir sevgili ya da eş varsa bu noktada erkek “Sen bana hep karışacak mısın?” deyip hiç geri adım atmadan ilişkiyi bitirebiliyor. Ya da burnundan fitil fitil getirme taktikleri uyguluyor. Uzm. Psk. Yurtsever, “Oysa şöyle de olabilir. O gün içlerinden birinin ya da bir arkadaşlarının doğum günüdür. Gitme denilmesinin bir gerekçesi vardır. Ancak geçmişte yaşananlar insanı o kadar etkiliyor ki hemen reddetme, ilişkiden kaçma söz konusu oluyor” diyor.
Diğer bir durumda o ilişkinin büyüsünde zaten 24 saat beraber olma arzusu ile ve “İlişki fedakarlık gerektirir” vurguları ile kadın, “Aman gitmeyivereyim, her zaman görüşüyorum zaten” ya da erkek “Maç önemli değil, gel seninle şuraya gidelim” diyor. Bu böyle bir süre devam ediyor ancak ilişki artık rayına oturduğunda, biraz açılma, nefes alma ihtiyacı çoğaldığında bu durum zorlayıcı hale geliyor. Fedakarlıkların da bir noktaya kadar yapılabildiğini belirten Uzm. Psk. Yurtsever, bazen karşı tarafın fedakarlık yapıldığından haberdar olmayabildiğini de söylüyor. Bir kere “hayır” denildiğinde artık hiç maça gitmeyi talep etmeyen bir erkeğin aylar sonra patlayıp “Sen arkadaşlarımla buluşmama hiç izin vermiyorsun” diyebildiğini, kadının da bu durumda şaşırmasının söz konusu olabildiğini anlatıyor.