Diğer
    Ana SayfaPsikolojiUtangaçlık duvarın arkasındaki hayatlar

    Utangaçlık duvarın arkasındaki hayatlar

    -

    ocak-2012-psikoloji-2-resim-2Kadınlar fark edilmiyor
    “Kadınlarda sosyal fobi erkeklere göre daha sık görülse de üstü kapalı kalabiliyor. Geleneksel topluluklarda kadınlar zaten çoğunlukla yeni ve yabancı ortamlara tek başlarına girmiyor, topluluk karşısında konuşma ve benzeri faaliyetlerde bulunmuyor, yetki sahibi kişilerle tek başına konuşması gerekmiyor. Kaygıları daha çok yakınlarına, özellikle de çocuklarına yönelik yaşanıyor. Başkalarıyla sorun yaşamaktan kaçınıp aşırı uyumlu olarak bilinen bu kadınlar, komşu ya da akrabalarla çelişecek davranışlarda bulunamıyorlar.”

    İlk belirtiler çocuklukta başlıyor
    Çocuklukta yabancılar karşısında ısrarcı ve uzun süren ağlamalar, tanıdığı kişiye yapışma, okula gitmeyi reddetme, öfke nöbetleri, donup kalma, sınav kaygısı, başkalarının yanında örneğin doktorda veya beden eğitimi dersinde soyunup giyinememe, aşırı çekingenlik, grup oyunlarına katılmaktan kaçınma, kekeleme, tırnak yeme, göz teması kuramama, ders başarısında düşüş, sosyal fobinin belirtileri arasında sayılabiliyor. Ergenlik çağı yaklaştıkça karşı cinsle arkadaşlık kurma, tanışma, flört etme çok fazla kaygı yarattığından bir performans meselesine dönüşüyor ve yine bir kısır döngüye yol açıyor. Eğitim performansının düşmesi, partner bulamama, iş bulma ve çalışmayı sürdürmede zorluk hayat kalitesinde önemli eksiklere yol açıyor.

    Nasıl başa çıkılır?
    Sosyal fobi yaşayan kişinin yardım araması ancak uzun yıllar geçip de onun hayatında önemli bazı noktaların aksaması sonrasında mümkün oluyor. Bu aşamada tedavinin nasıl planlandığını ise Prof. Dr. Peykan G. Gökalp şöyle açıklıyor; “Kişideki yeti kaybı, yani hayatını bağımsız olarak yürütmesini zorlaştıran işlev kayıplarını incelemek gerekiyor. Eğer işlev kaybı yoksa, kişi kendisinden beklediklerini zorlansa da yapabiliyorsa, bir uzmanla yürütülen psikoterapi uygulamalarıyla zihnindeki otomatik düşüncelere karşı başa çıkmayı kolaylaştıracak düşünceler üretmeyi, sosyal ortama girme alıştırmalarını öğreniyor. Bazen de mükemmeliyetçi kişiliğindeki ‘ya hep ya hiç’ tarzı kalıp düşünceleri fark edip, değiştirme çalışmaları yapılıyor. Psikoterapi kişinin geçmişini, yetiştirilme tarzını, korkutucu deneyimlerini ele alıp, değişime zemin hazırlıyor. Ancak kayıplar ciddi ise hem de sosyal fobi başka ruhsal hastalıklarla ya da sık ve yoğun alkol kullanımıyla birlikteyse ilaç da tedaviye ekleniyor. Zaman zaman, özellikle topluluk içinde ortaya çıkan panik atakların yaşanması da ilaç tedavisini gündeme getiriyor.”

    Ya hiç utanmayanlar?
    Prof. Dr. Gökalp sözlerini şöyle tamamlıyor; “Ünlü sosyal fobikler arasında Kim Basinger, Michelle Pfeiffer, Julia Roberts, Albert Einstein olduğu söylenir. Türkiye’den de bazı sahne ve gösteri sanatçılarının çok utangaç oldukları bilinir. Bu da gösteriyor ki utangaç olmak başarılı olmayı engellemiyor, hatta gösteri sanatlarında bile. Önemli olan zorlanma yaratan yönlerimizi fark edip doğru başa çıkma yollarını kullanabilmekte. Tabii bir de utanamama durumu var; yani utanma da yerine göre erdem olabilir. Sosyal fobikler utanacakları birşey olmadığı halde utanırken, utanılacak şeyler yapanların bunu hiç hissetmemesi size garip gelmiyor mu?”

    Bir sosyal fobiğin kaleminden
    “Üniversite öğrencisiyim. Daha doğrusu üniversiteye kayıtlıyım, fakat gitmiyorum. Aslında çocukluğumdan beri çekingenim ama ilkokulda çok belirgin değildi sıkıntılarım. Sınıftakilerin bir bölümü zaten mahalledendi. Derslerim fena değildi, evde de pek konuşkan değildim. Ortanca çocuk olarak ağabeyim de küçük kız kardeşim de benden çok önemsenirdi, ya da bana öyle gelirdi. Ben arada görünmeden idare ederdim. Zaten çocuk olarak söz hakkımız yoktu. Annem de çekingen sayılır. Özellikle başkalarını çok önemserdi; bizi de hep başkalarını rahatsız etmememiz için uyarır, hep sesini kısan biz olurduk. Babam da kendi yapamadıklarını bizden bekler, “Bir işi ya tam yapın ya da hiç yapmayın” diye öfkelenirdi hata yaptığımızda. Ortaokul sona doğru kız işleri falan çıktı, sonra sınıfın karşısında sözlüler başladı. İşte o zaman kendimi daha sıkıntılı hissettim. Elim ayağım titrer, yüzüm kızarır, kalbim yerinden çıkacak gibi çarpar oldu. Gitgide bu durumlardan kaçmaya başladım, kabuğuma çekildim. Öğretmenler beni anlayıp sözlüye kaldırmaktan vazgeçti, yazılı notlarım iyi olduğu için geçer not aldım. Kızlarla ise hiç gözgöze gelmeden, bir iki söz ve selamla geçiştirerek geçti o yıllar. Üniversitede İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümünü kazandım; başladım ama tamamen yabancı bir ortam, tanımadığım insanlar, soru sormamı gerektiren bir sürü konu. Gitgide moralim bozulmaya başladı, daha da içime kapandım. Gece uyuyamıyor, sabah da kalkamıyordum. Kendime güvenim sıfırdı. Gelecek benim için tam bir karanlıktı. Bütün gün evde yattığım ve sadece bilgisayar başında zaman geçirdiğim için annem çok kaygılanıp benim için bir psikiyatristten randevu aldı. Şimdi depresyon ve sosyal fobi nedeniyle tedavi görmeye başladım. İlaç kullanıyorum. Sosyal fobi forumlarına girdim. Birçok farklı şey yazıyorlar. Neye, kime güveneceğimi bilmiyorum. Utangaç olduğumun fark edilmesinden kokuyorum.”

    - Advertisement -

    Formsanté Dergisi Ocak 2012 Sayısı



    CEVAP VER

    Lütfen yorumunuzu giriniz!
    Lütfen isminizi buraya giriniz