Son dönemde üzerinde çok ciddi tartışmalar olan zayıflama iğneleri, kimilerine göre kilo vermek için adeta mucize yaratıyor. Bazı uzmanlara göre ise hasta-ilaç eşleşmesindeki bir hata, yaşamı tehdit etmeye varan sonuçlara neden olabiliyor. Hal böyleyken zayıflama iğnelerinin şifa mı, yoksa zehir mi olduğu konusunda kafa karışıklığı günden güne artıyor.
Hazırlayan: Ayşegül Uyanık Örnekal
Obezite, en genel ve basit tanımıyla vücudumuzdaki yağ dokusunun sağlığı bozacak ölçüde artması olarak ifade ediliyor. Ülkemizde beden kitle indeksi (BKİ) 30-40 kg/m2 yani obez olan 20 milyon birey bulunuyor. Kadınların yüzde 40’ının, erkeklerin ise yüzde 20’sinin obezite hastası olduğunu, ülkemizde yaklaşık 2 milyon da ileri düzeyde (BKI>40 kg/m2) obez birey bulunduğunu belirten Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Bölümü’nden Prof. Dr. İbrahim Şahin, “Obezite tedavisinin temelini, sağlıklı beslenme ve yaşam tarzı değişiklikleri oluşturuyor. Tedavi başarısı için sabır ve uzun süreli uyum gerekiyor. Özellikle ileri düzey obez bireylerde fiziksel aktivite yapmanın zorlaşması, eşlik eden hastalıklar nedeniyle diyet uyumunun ve seçeneklerinin azalması sonucunda tedavi daha da zorlaşıyor. Bu noktada ilaç tedavileri önem kazanıyor. Obezite hastalığında kullanılan ilaçlar; oral kullanılan tablet, kapsül ve benzerleri ya da enjeksiyon tedavileri olmak üzere iki grupta toplanıyor. Oral kullanılan tedavilerin etkinliğinin göreceli olarak daha az olması nedeniyle enjektabl ilaçlar yani ‘zayıflama iğneleri’ son dönemde sıklıkla gündeme geliyor” diyor.
Prof. Dr. Şahin, zayıflama iğnesi olarak adlandırılan bu ilaçlarla ilgili sorularımızı yanıtladı.
ZAYIFLAMA İĞNESİNİN DİYABET İLAÇLARINDAN FARKI NEDİR?
Bu grup ilaçlar aslında diyabet tedavisinde kullanılmak üzere geliştirildi. Ancak süreç içinde kilo verdirici etkileri görülünce, obezite tedavisinde de kullanılmaya başlandı. Diyabet ilaçları genel olarak ya eksik olan insülini yerine koyarak insülin salgısını ya da insülinin etkinliğini artırarak etki ediyor. Klasik diyabet ilaçlarının ise kilo üzerine pek olumlu etkisi yok ya da sınırlı kalıyor hatta bir kısmı kiloyu artırabiliyor. “Zayıflama iğneleri” olarak adlandırılan, yeni geliştirilen Glukagon Like Polypeptid 1 agonistleri/ analoglarının (GLP -1 A) ise etki mekanizması esas olarak mide-bağırsak sistemi ve beyin üzerinde oluyor.
ZAYIFLAMA İLAÇLARI NASIL KİLO VERDİRİYOR?
GLP-1 A grubu ilaçlar; mide boşalmasını yavaşlatıyor, midede doygunluk hissi oluşturuyor, beyinde doyma merkezlerini etkiliyor ve doyma hissini artırıyor. Tüm bu etkileri sonrasında hastanın iştahı ve aldığı kalori azalıyor, dolayısıyla kilo veriyor. Kan şekeri üzerine etkisi ise glikoz bağımlıdır. Yani daha çok kan şekeri yüksekse etki ediyor. Bundan dolayı söz konusu grubun bazı üyelerinin diyabeti olmayan obez bireylerde de kullanım onayı bulunuyor.
Bazı uzmanlar, bu ilaçların ideal ve kısıtlı hasta grubunda işe yarayabileceğini ancak toplumun genelinde olası yan etkileri nedeniyle zararlı olabileceği görüşünde. Siz ne düşünüyorsunuz?
ZAYIFLAMA İLAÇLARININ YAN ETKİLERİ NELERDİR?
Aslında bu durum her ilaç için geçerli. Tüm ilaçların uygun hastada, uygun dozda ve sürede kullanılması gerekiyor. GLP-1 A özelinde ise enjaktabl olması nedeniyle uygulaması, uzun dönem kullanımı bazı hastalarda uyumu azaltabiliyor. GLP-1A kullanan hastalarda etki mekanizması nedeniyle bir miktar bulantı, karın ağrısı, ishal, kabızlık, gaz, şişkinlik gibi yan etkiler bekleniyor. Ancak bazı hastalarda bu yan etkiler daha fazlalaşırsa, belirgin olursa tedaviyi bırakmak gerekebiliyor. Beyin üzerine etkilerinden dolayı da bazı hastalarda keyifsizlik, moral düşüklüğü ve depresyon benzeri tablolara yol açabiliyor. Ancak tüm bu yan etkiler ilaç bırakılınca düzeliyor. Safra taşı olanlarda bu ilaçların dikkatli kullanılması gerekiyor. Pankreatit geçiren hastalara ise önerilmiyor. Son olarak ailede tiroit kanseri öyküsü varsa kullanılmaması önem taşıyor. Sonuç olarak benim görüşüm; uygun hastalarda da doktor değerlendirmesi sonrası kullanılmalı ve kullanım süresince takip edilmeli. Buna uyulduğunda, tedavinin olumlu sonuçlarını görüyoruz ve çoğu hasta hedef kilosuna ulaşabiliyor. Ama her obezite hastasına kullanımı uygun olmuyor. Kontrolsüz olarak tüm toplumun bu ilaçları kullanması ise faydadan çok zarar verebileceği için önermiyorum.
Araştırmalarda kilo kaybının beklenildiği gibi sadece yağdan değil, kastan da olduğu belirtiliyor. Kas kaybının sağlık açısından zararları nedir?
İster diyet, ister ilaçlarla olsun kilo verirken sadece yağ dokusundan değil, kas dokusundan da kaybediliyor. Sarkopeni olarak adlandırılan kas kitlesinin azalması, vücutta pek çok olumsuz duruma yol açıyor. Kas kitlemizin yeterli olması, sağlığımız için çok önemli. Kilo verirken kas kitlesini koruyacak önlemler alınmalı. Bundan dolayı diyetle beraber egzersiz öneriliyor. Egzersiz kas kitlesini artırıyor ve bazal metobolik hızı artırarak kilo verilmesine de katkıda bulunuyor.
Sağlıklı ve kalıcı kilo kontrolü mümkün mü?
Prof. Dr. İbrahim Şahin, bu soruyu şu sözlerle yanıtlıyor: “Sağlıklı ve kalıcı kilo kontrolü için uzun dönemde mutlaka sağlıklı dengeli beslenilmeli ve yaşam tarzı değiştirilmeli. Sağlıklı beslenme ve yaşam tarzı değişikliklerinin yerini tutacak bir tedavi yöntemi ise maalesef yok. İlaçların sadece yardımcı tedaviler olduğu unutmamalı. Son olarak obezite eşittir kilo problemi değildir. Çok daha karmaşık bir hastalık. Genetik, hormonal, metabolik, psikolojik ve benzeri birçok boyutu bulunuyor. Mutlaka doktor tarafından hastanın özellikleri ve eşlik eden hastalıkları ile birlikte değerlendirilmesi gerekiyor. Hastaya özel tedaviler veya yaklaşımlarınsa planlanması önem taşıyor” diyor.
İLGİLİ İÇERİKLER