Ekonomik, sosyal ya da farklı bir nedenle yetişmiş işgücü, yurt dışına yönelmeye başladı. Genç nüfusu; ailesinden, sevdiklerinden, arkadaşlarından ayırarak başka ülkelere hatta kıtalara yönlendiren nedenleri, bunların kişiye ve topluma yansımasını masaya yatırdık.
Hazırlayan: Ayşegül Uyanık Örnekal
Türkiye, göçe alışkın bir toplum. Hayır, Orta Asya’dan gelerek Anadolu’da yerleşik hayata geçen atalarımızdan söz etmiyoruz. Bizim konumuz, çalışmak için başka ülkelere giden Türkler… 60’lı yıllarla birlikte, Almanya başta olmak üzere Avrupa’nın birçok ülkesine gidenler oldu. Ailesini, sevdiklerini Türkiye’de bırakarak bir umudun peşinden gidenlerin bazıları sonrasında yakınlarını da yanlarına alarak, yepyeni bir hayata “merhaba” dedi. Bunların bir kısmı erken dönemde, bir kısmı da yeterli birikime ulaştığını düşünerek zaman içinde ülkesine geri döndü. Bazıları da hayatlarına yurt dışında devam etmeyi tercih etti. Aradan geçen 45-50 yılın ardından bu kez yeni bir göç dalgası başladı. Geçmişin aksine bu kez işçi olarak değil, özellikle yükseköğrenim görmüş, kalifiye beyaz yakalılar çalışmak ve yaşamını sürdürmek için yurt dışını tercih ediyor. Bunda elbette küreselleşmenin, sınırların ortadan kalkmasının çok önemli bir rolü var. Çünkü günümüz dünyasında meslekler çok farklılaştı ve uluslararası geçerliliği olan işlerin sayısı bir hayli arttı.
“Aslında her göç kendine özgüdür çünkü bir insanı anlayabilmek için onun kişisel tarihini bilmemiz gerekir” diyen www.doktortakvimi.com’dan Psikiyatri Uzmanı Dr. Zeynep Erdoğdu, yaşanan bu durumu şöyle açıklıyor: “Genellemelerden kaçınmak istiyorum ancak son dönemde insanların ümitsizliğe kapıldığını söyleyebilirim. Ümitsizlik duygusu, uzun vadede çaresizliği tetikliyor ve çoğumuz bunu hissettiğimizde kaçmayı seçiyoruz. Kalmak ve sorunlarla yüzleşmek, onlarla baş etmek belli bir güç gerektiriyor. Oysa gitmek çoğu zaman daha kolay yol oluyor.”
Verilen karar mantığa uyduruluyor
Siz de çevrenizde benzer durumlarla karşılaşıyorsunuzdur. Belki eski bir okul arkadaşınızın, belki yakın bir akrabanızın yurt dışına yerleşeceğinizi duydunuz. Hatta belki de bu kişi sizsiniz. Sosyal medyada paylaşılan yakınlarına veda fotoğraflarına denk gelmeyeniniz var mı? Genellikle genç yaştaki, beyaz yakalı olarak tanımlanan kişiler bunu tercih ediyor. Ülkesinden, doğup büyüdüğü yerden ve tabii ki ailesinden, sevdiklerinden ayrılarak bambaşka bir hayata merhaba diyorlar. Peki bu durum dışarıdan bakıldığı kadar kolay oluyor mu? Dr. Erdoğdu, bu kararı alan kişilerin doğup büyüdüğü yerden ve tabii ki ailesinden, sevdiklerinden ayrılmayı defalarca düşündüğünü, bunlar için kaygılandığını ve zaman zaman korktuğunun tahmin edilebildiğinin altını çizerek, “Zor kararlar öncesi hepimiz savunma mekanizmalarımızla önce kendimizi, sonra çevremizi aldığımız kararın doğruluğuna ikna etmeye çalışıyoruz. Aksi halde kararımızın sonuçlarının getirdiği anksiyete yani kaygıyla baş etmek çok zorlaşıyor. Öte yandan kişinin yaşı ilerledikçe, anıları arttıkça ve kurduğu bağlar güçlendikçe gitmesi daha da zorlaştığından, ayrılma anksiyetesi çok yoğun olabiliyor. Bu nedenle çoğu zaman genç yaşta gitmek kişiye daha kolay gelebiliyor” diyor. Bu kararın temelinde ne yatıyor? Ne tür beklentiler ya da ihtiyaçlar kişinin başka bir ülkeye gitmesine neden oluyor? Dr. Erdoğdu, iç çatışma, doğal afet, kıtlık veya zulümden kaçan insanların gerçekleştirdiği zorunlu göçlerin hariç tutulması kaydıyla; göçün temelinde genellikle daha iyi çevresel, ekonomik ve sosyal yaşam koşullarına ulaşabilmenin yattığını belirtiyor.
Göç eden aslında beyin gücü ve sermaye
Geçmişin aksine bu kez rota daha uzaklara, Amerika Birleşik Devletleri, Kanada ve Avustralya gibi kıta aşırı ülkelere oluyor. İngiltere, Almanya ve Kuzey ülkeleri de bu listenin üst sıralarında yer alıyor. Neden bu ülkeler tercih ediliyor derseniz, Dr. Erdoğdu temel sebebin köklerimizden geldiğini söylüyor: “Türkler ve Anadolu insanı göçmeye, göçebeliğe alışık bir toplum ancak Anadolu’ya göçmek ile Anadolu’dan göçmek birbirinden çarpıcı farklılıklar gösteriyor. Gidenler, daha ziyade ulus devletlerini değil, nüfus çoğunluğunun göçmenlerden oluştuğu ülkeleri tercih ediyor. Bu da onların halen köklerini, ülkeleriyle bağlarını kaybetme kaygıları olduğunu düşündürüyor.” Her ne sebeple olursa olsun söz konusu göç hali, aslında Türkiye’nin yetişmiş, kalifiye nüfusunun başka ülkelere gitmesine yol açıyor. Beyin ve sermaye göçü olarak da nitelendirilebilecek olan bu tablonun, ülkemizi kısa vadede olumsuz etkileyebileceğine dikkat çeken Dr. Erdoğdu, gidenlerin bilgi, beceri ve sermayeleri düşünüldüğünde, bu sermayenin gittiği yerde artarak ülkemize dönme olasılığının her zaman bulunduğunu, yeter ki onların gitmesine yol açan nedenlerin fark edilerek, kısa sürede giderilmesi gerektiğini belirtiyor.
Bu sözler, beyaz yakalı göçünün 60’lardakine benzer dönüş tablolarıyla sonuçlanabileceğini düşündürüyor. Dr. Erdoğdu, 2000’li yıllarda yurt dışında çalışmaya gidenlerin önemli bir kısmının emeklilik ya da ileri yaş döneminde ülkeye dönmeyi seçeceğinden söz etse de şu uyarıda bulunuyor: “Bu süreçte farklı sosyokültürel değişimler yaşayan kişilerin, döndüğünde ailesi, arkadaşları ya da çevresiyle ilişkilerinin ne yazık ki aynı tatta olamayacağını belirtmek gerekiyor. Çünkü birlikte paylaştığınız zamanlar ortak alışkanlıklarınızı güçlendiriyor ve ayrılmak bağları zayıflatıyor.”
Nedenlerden biri de gelecek kaygısı
Göçün temelinde yatan bir başka neden de çocuklar! Küçük yaşta çocuğu olan ya da çocuk sahibi olmayı planlayan birçok kişi, onların geleceğinden kaygılanarak, belki bunu bahane ederek gitme isteklerini haklı gösteriyor. Dr. Erdoğdu, bu durumu şu sözlerle açıklıyor: “Maalesef ülkemizde son zamanlarda arzu etmediğimiz bir kültürel ayrışma kendisini fazlasıyla hissettiriyor. Bu da ayrışanların, kendini daha yalnız ve savunmasız hissetmesine yol açıyor. Sebepsiz hiçbir şey olmaz ama bunların çoğu da beynimizin bir hilesi. Nedenin gerçekliğini, çoğunlukla zaman gösteriyor. Çocuklar için olmasa da belli yaştan sonra farklı bir ülkeye ve kültüre adapte olacak kişilerin gerek psikolojik gerekse sosyal açıdan arafta kalabileceğini düşünüyorum.”
Bu süreçte sosyal ve psikolojik destek önemli
Sosyal ve kültürel yapı olarak yabancı bir ülkede yaşam kurmak pek de kolay olmasa gerek. Bu durumda, gidenlerin kendilerini bekleyen birtakım sorunlara hazırlıklı olması önem taşıyor. Göçün sonucunda yeni bir kültüre uyum sağlamada yaşanan stres, kişide anksiyete ve depresyon belirtilerinin görülmesine neden olabiliyor. Söz konusu stresin nedeni olarak; yeni kültüre uyum sağlama sürecinde karşılaşılan ekonomik zorluklar, sağlık hizmetlerinden yararlanamama, dil ve eğitim engelleri gibi faktörlerden bahsedilebileceğinin altını çizen Psikiyatri Uzmanı Dr. Zeynep Erdoğdu, şöyle devam ediyor: “Alıştığı ortamdan ayrı kalması, yalnızlık, yabancılaşma, kendini değersiz görme, yakınlarının yokluğu ve onları bırakmasından ötürü hissedilen pişmanlık duyguları gibi nedenler kişiyi etkileyerek, yoğun stres yaşamasına yol açabiliyor. Göç eden insanlar farklı bir dile, tutuma ve yeni rollere alışma mecburiyetinde oluyor. Daha da önemlisi sosyal destek ağlarından ayrılmak zorunda kalıyorlar. Bireyin hem kendisi hem de çevresiyle iyi ilişkiler kurabilmesi ve bunu sürdürebilme derecesi olarak tanımlanan psikososyal uyum kavramı, özellikle bu süreçte hayati önem taşıyor. Sağlık profesyonelleri ve diğer kuruluşların iş birliği ile göçmenlerin çevresinin daha sağlıklı hale getirilmesi, diğer kişilerle iletişime geçmesi sağlanarak, karşılaştıkları önyargıların giderilmesi ve ekonomik olarak çevre üzerinde daha fazla kontrole sahip olmasının sağlanması gerekiyor.”